Son sıralar kafamı kurcalayan soru bu: Bir kötülük bir iyiliğe aracı olabilir mi? Barış için savaş mesela. Belki de günümüz dünyasının en önemli meselelerinden biri bu. Kötülüğe onay veriliyor çünkü kötülüğün bir iyiliğe vesile olacağı varsayılıyor. Hayattaki bedellere ilişkin bir algı var: Acılar çekilecek, kurbanlar verilecek ki mutluluğa ulaşılsın.” Aslolan amaçtır ve ona ulaşmanın araçlarının ahlaki olması önemli değildir”
Belki de kötülüğü böylesine besleyen ve dünyaya hâkim kılan bu bakış açısının ta kendisi… Ölüm ve yıkım bir çeşit ameliyat gibi görülüyor. Et kesiliyor, feda ediliyor ve sistem yeniden işlemeye başlıyor. Bu bakış açısı hayatın her alanında içselleştirilmiş durumda… Daha güzelini yapmak için yıkmak. Özgürlük için öldürmek ve ölmek…
Bu yaklaşımı sorgulamadığımız ve başka mücadele yolları bulmadığımız sürece gizlice onaylıyor olacağımız sayısız cinayetlerin ortağı durumundayız hepimiz. Toprağa düşen kahramanlarımız savaş tanrısını doyurmak için verilmiş kurbanlar sadece. Geriye kalanları rahat ettirmek için ölmüşler. Birkaç damla gözyaşı döküyoruz onlar için ve yolumuza devam ediyoruz. Burada bir aynılaştırma yaptığım sanılmasın.
Başkaları için kendi canından vaz geçmeye hazır olanların yüce gönüllülüğü tüylerimi diken diken etmiş, içimi hayranlıkla doldurmuştur hep. Benim içimde de böyle bir fedai gizlidir aslına bakılırsa. Bir kahraman olamamamın tek nedeni başkalarının canını alma konusundaki çekincemdir. Kendi canını vermeye hazır olan başkalarının canını almakta da sakınca görmez çoğu durumda. Can vermek ve almak idealin büyüklüğü karşısında anlamsızlaşmıştır çünkü…
Kahramanın yeniden tanımlanması mümkün olabilir belki: Can kurtaran kahramanlar. Hayatın, yaşatmanın, barışın kahramanları…
Şiddetin ve savaşın kaynaklarının sayısız boyutu var. Bunlar arasında ekonomik boyut en önemlisi pek çoğumuzun bildiği gibi. Ben yalnızca bir başka boyuttan; buna gizlice onay veren, bir biçimde meşru kılan felsefi bir yaklaşımdan söz ediyorum.
Doğrusunu söylemek gerekirse, benim hayattaki gerçek kahramanlarım vicdani retçilerdir. Şu veya bu amaç için öldürmeyi reddedenler. Öldürmeyi sağlayan araçları asla ellerine almayanlar. Öldürme üzerine uzmanlaşmış bir kuruma ayak basmayanlar.
Dünyayı değiştirecek olan, bu egemen bakış açısını sarsacak olan da vicdani retçi bakış açısıdır.
Buradaki fedakârlık büyük bir fedakârlıktır. Çoğu vicdani retçi bunu yaparken sosyal anlamda bir ölümü, aşağılanmayı, özgürlüğünü yitirmeyi, nefret ettiği otoritenin her türlü zulmüne göğüs germeyi göze almıştır.
Kendi kalbinde vicdani retçi olan pek çok gencin yapamadığını yapmışlar; kendilerini kurban etmişlerdir bir anlamda.
Bir vicdani retçinin yaptığı gelecekte bazı canları kurtarmak üzerine bir girişimdir. Yepyeni bir bakış açısının dünyada yer bulması için kendini feda etmektir ve bundan daha fazla alkışı hak eden bir başka kahramanlık biçimi az bulunur.
Geçmişte buna öncülük edenlerin acıklı hikâyeleri hepimizin belleğinde… Bir gün onlar hayatın en büyük kahramanları olarak anımsanacaklardır.
Savaş aygıtlarına, savaşın teknolojisine ve zekâsına hayranlıkla bakan pek çok genç varken, öldürmenin bilgisayar oyunlarında bir kutlama ve puan kazanma olarak onurlandırıldığı bir dünyada küçük kara balık olmayı seçen birer cesur yürektirler vicdani retçiler.
“Birey olarak gerek herhangi bir toplum içinde gerekse toplumlar arasında yaşanan hiç bir sorunun çözümünün silahla sağlanabileceğine inanmıyorum.
Savaşın ve/veya savaş hazırlıklarının olduğu, dolayısıyla askeri kurumların ve faaliyetlerin bulunduğu her ortamda eşitsizlik, şiddet, insan hak ve özgürlüklerini hiçe sayan anlayışları görürsünüz. İşte bu yüzden her ortamda barışa taraf olmanın, militarizme ve onun yarattığı gayri insani sonuçlara karşı çıkmanın bir insanlık görevi olduğuna inanıyorum.” diyor vicdani retçi Nuri Sılay.
Ona destek olmak, yanında durmak barış hayali taşıyan herkesin görevi…
Dünyayı böyle güzel çocuklar ve onların cesareti kurtaracak. Kalbimin en derinden alkışlıyorum.
Kıbrıs’ın acılı tarihinde canını yitirmiş herkes için yapılmış bir vefa, ölüme karşı hayatın yüceltilmesi, hangi dağın ardında olduğunu bilmediğimiz güzel günlere ulaşmak için bir yola koyulmadır bu… Bravo Nuri!