“Devrik” Başbakan Sucuoğlu’nun sözleri ile üzgün başladım güne…
Üzüldüm, kime üzüldüğümü anlamadan.
***
Rehinenin, kendisini rehin alan kişiye aşkı, sempatisi, bağlanması gibi…
Stockholm Sendromu tam da bu!
AKP, Erdoğan güzellemesi yapıyor Sucuoğlu...
“Ezici” bir oy farkıyla “ezilen” ve siyasi darbeyle “Başbakanlık”tan atılan kişi, bu senaryoyu yönetenlere adeta yakarıyor.
Parti başkanı olarak kendini Meclis’in arka koltuklarına itenleri övüyor.
“20 yıldır Anavatan Türkiye’de çok başarılı iktidar sorumluluğu” sözleri nasıl bir acizlik göstergesidir, midesi bulanıyor insanın… “Ulusal” siyaset kendini tüketiyor. Yalvarmanın, yakarmanın, eğilmenin, bükülmenin, itaatin sonu gelmeyecek gibi duruyor.
***
KIBRIS’ın manşetinden öğrendiğimiz utanç ifadeleri bununla da sınırlı değil… “Cumhurbaşkanı” makamına yine deniz aşırı siyasi darbeyle ve zorla getirtilen kişi, hem de Cumhurbaşkanlığı binasında “UBP içinde hizip” zirvesi yapıyor.
Bir insan “işsiz” kalırsa eğer olacağı bu!
Ya selfie çekecek sabahları ya da panayır, düğün, sünnet gezecek.
“Kıbrıslı Türk lider” olarak uluslararası tanınmışlığı işlevsizse eğer gidilecek köyün minareleri “Külliye”yi dahi gölgede bırakacak denli görkemli oluyor.
***
Suç işliyor aslında!
Kendi yeminini çiğniyor.
Partisinin tabanını hiçleştiriyor.
“Bağımsız ve tarafsız” olmadığını herkes bilse de temsil ettiği makama yakışmadığını gösteriyor.
İnsanların gözünde küçülüyor.
Kendinin de rol aldığı bir demokrasi utancını normalleştirmek için çabalıyor, koşulsuz şartsız itaatle bir ayıba yenilerini ekleyerek.
“Bizi temsil etmiyorsun” diyenlere öfkelense de “Kıbrıslı Türk liderliği”ni sıradanlaştırarak böylesi bir temsiliyeti hak etmediğini bağırıyor.
***
Elias Canetti'nin bir cümlesini konuşuyorduk, dostlarla…
"Gerçek cellat, idam sehpasının etrafında toplanmış kitledir.”
Bunu yaşayarak öğreniyoruz.
Bir toplumun kültürü, değerleri, iradesi ortadan kaldırılmak istenirken, “idam” sehpası etrafından toplanan kitlenen ruh hali ne acıdır ki cellattan beter görünüyor.
***
Siyasi olarak hakaretlerin en ağırına uğrayan kişi “af” dileniyor itildiği, ezildiği, parçalandığı için ve rehinecisinin gözlerine aşkla bakıyor, tutsaklığını unutarak…
Bir sehpaya bakınız, bir de kitleye!
İp hepimizin boynunda ne acı…