Eğer ben anlatımıyla, birinci tekil şahısta yazdığım bir şiir ya da yazı için “ben konuşuyorum gibi” diye düşünüyorsan ben senim. Ben senim çünkü aynı dünyada, aynı çağda, belki aynı ülkede, aynı kamusal alanda, aynı zor dönemeçte yaşıyoruz. Farklıyız ve benzersiziz elbette ama güçlü bağlarla ilintilenmişiz birbirimize. Bu maskeli baloda, bu kirlenmiş dil, bu gizlenmiş günahlar, bu pişkin yalanlar, bu taktikler ve komplolar cehenneminde kendimi tüm çıplaklığımla sunduğum için kendini görebiliyorsun bende. Ben de masum değilim senin gibi ama hatalarımla yüzleşme cesaretim var. Mükemmel değilim ama mükemmel taklidi yapanlardan da değilim en azından. İşte buradayım… Bir hikayem var ve zaman zaman çok benziyor senin hikayene. Kırılganlıklarım var, yanlışlarım var… Biraz eksik biraz fazla sende de var bunlardan. Utanç duyduğum, kendime çok kızdığım anılarım var… Senin de vardır eminim.
Biliyor musun, edebiyat işte bunun için var. İnsan olma serüvenini anlamamız için. Kendimizi dünyanın en tuhaf mahluku sanırken sayfalar arasında bize çok benzeyen o başkalarını bulmamız için. Kendi hikayemize kederlenirken başkalarının bizimkinden bile dehşet verici hikayelerini bilmemiz için.
Bize pek benzemeyen insanlar da var kuşkusuz. Ama çok iyi anlayabiliriz onları da. Potansiyel olarak benzer duygular bizim içimizde de mevcut çünkü… Onların deneyimleri bizim de başımıza gelebilirdi pekâlâ.
İnsanın öfkelenme hakkı var. İçimize atmak hastalandırabilir bizi. Adaletsizliğe, zulme karşı kuşkusuz ki öfke duyacağız. Elimizden alınan, bizi mutsuz eden şeyler için, bizden gizlenen, bizden sakınılan, bize reva görülen için tabii ki öfke duyacağız. O zalimlere benzememek için bunu nefret ve intikam duygusuna dönüştürmemek önemli olan. Mağdurların zalimlere dönüşmesi an meselesi çünkü. Yanlış mı anladım ya da karşımdaki neden böyle davranıyor diye düşünmek, empati kurmak önemli ama adaletsizlik de çivisini çıkarmış dünyanın. Eğer karşı çıkmazsak daha fazla sürecek kötülüğün saltanatı.
Ben senim çünkü yaralıyız ikimiz de. İkimizin de hırpalanmış çocukluğu. İkimiz de bu adaletsiz dünyanın birer kurbanıyız. Farklı kimliklerimiz var belki etnik, sınıfsal, cinsel ve bunlar gibi birbiriyle diyalog halinde bizi biz yapan çoklu kimliklerimiz var. İnsanız ama… Çağlardır akıp duran insanlık nehrinin bir parçasıyız.
Bazen saçmalayabiliriz. İnsanız çünkü… Her yandan saldırı altındayken, bin bir zorlukla didişirken birden şaşabilir dengemiz. En önemlisi bilincinde olmak bunun ve kendimizle sürekli bir diyalog içinde bulunmak… Nefret dili en çok kullananı kirletir. Bin bir türlü ırkçılık ve ayrımcılık biçimi var dünyada. Başkalarında gördüğün kusurlar kendi ruhunda olanlardır genelde. Kendini sevemeyen başkalarını da sevemez ve en çok böyleleri nefret saçar dünyaya. Aşağılık cümleleri olduğu için aşağılarlar başkalarını. Hayata duydukları öfke onları öyle çirkinleştirir ki içlerinde gizli iyilik potansiyelini yok ederler. Ruhlarından çıkan canavarları salarlar yeryüzüne.
Nefret edenler, intikam peşinde koşanlar en mutsuz insanlarıdır yeryüzünün. İçlerindeki nefret kendine benzetir onları. Nefretlik birer insan olurlar. İntikam için ötekine vuran el de acır. Acı içindedir onlar. Zalimken mağdurdurlar aslında.
Gerçekten seven öfke duyar ama bir annenin, babanın çocuğunun yanlışlarına kızması gibidir bu. Kızarsın ve gider kucaklarsın sonra. Yetişkinlerle çocuklar aynı değildir kuşkusuz ama bazen büyümemize izin vermez dünya.
Bazen de böylesi bir saflıkla yaklaştığımız bir dünya sersemletici bir tokat atar bize… Bu tokatla yenilmemek, masumiyeti savunmaktır önemli olan. Kötülük bizi içine çekmeye çalışan bir kara deliktir. Yıldızlar gibi ışıldamaya devam edebiliriz her şeye rağmen. Nefretle bakan bir yüzün karşısına gülümseyen yüzümüzü, ışıldayan gözlerimizi koyabiliriz.
Sen bensin, o yüzden “beni yazmışsın” diyebiliyorsan bana, bizi buluşturan içtenlik, bizi buluşturan kırılganlıklarımızı ortaya koyma cesareti, insanın başkalarına duyduğu şefkat.
Kalbi güzel olanlar, içtenlikle sevenler bir gün kazanır mı? Hayat masallardaki gibi değil ama onlar her durumda kazanmış olanlardır bana kalırsa. İyiliği kazanmak kötülüğü yenmiş olmaktır her durumda.