Farklı günlerde, farklı durumlarda farklı ruh hali içinde olur insanlar… Hatta hayvanlar…
Yeni bir haftaya başlarken bu satırları Nazım’dan bir şiirle doldurmak istedim. Son zamanlarda Türkiye’deki gelişmeleri endişeyle izler oldum. Aslında sadece son zamanlar da değil, uzun bir zamandır böyle… Tabii ki hemen üstbaşımızda ekonomik, siyasi, sosyal farklılaşmalar bizi de direkt ilgilendirdiği için neredeyse buradan fazla izler oldum oradaki gelişmeleri… Burada olan ne varsa sanki sanal gibi olduğundan, masal gibi geliştiğinden, hayali bir durum yaşandığından oradaki gelişmelerin buraya yansımasını oradan izlemek daha doğru geliyor bana… O yüzden de 1950’lerde sanırım Nazım Hikmet’in şiirinde anlattığı manzarayı bugüne yerleştirin, son satırları okuyunca bugün birşeyler değişmiş mi bir bakın bakalım! Evet birşeyler değişmiş gibi; artık ileri, güzel, iyi herşeyi kabullenmek yerine geri, çirkin, kötü herşeyi kabullenmeye hazır yarı aç, yarı tok, yarı esir insanlar var ne yazık ki!..
***
Memleketimi seviyorum :
Çınarlarında kolan vurdum, hapisanelerinde yattım.
Hiçbir şey gidermez iç sıkıntımı
memleketimin şarkıları ve tütünü gibi.
Memleketim :
Bedreddin, Sinan, Yunus Emre ve Sakarya,
kurşun kubbeler ve fabrika bacaları
benim o kendi kendinden bile gizleyerek
sarkık bıyıkları altından gülen halkımın eseridir.
Memleketim.
Memleketim ne kadar geniş :
dolaşmakla bitmez, tükenmez gibi geliyor insana.
Edirne, İzmir, Ulukışla, Maraş, Trabzon, Erzurum.
Erzurum yaylasını yalnız türkülerinden tanıyorum
ve güneye
pamuk işleyenlere gitmek için
Toroslardan bir kerre olsun geçemedim diye
utanıyorum.
Memleketim :
develer, tren, Ford arabaları ve hasta eşekler,
kavak
söğüt
ve kırmızı toprak.
Memleketim.
Çam ormanlarını, en tatlı suları ve dağ başı göllerini seven
alabalık
ve onun yarım kiloluğu
pulsuz, gümüş derisinde kızıltılarla
Bolu'nun Abant gölünde yüzer.
Memleketim :
Ankara ovasında keçiler :
kumral, ipekli, uzun kürklerin pırıldaması.
Yağlı, ağır fındığı Giresun'un.
Al yanakları mis gibi kokan Amasya elması,
zeytin
incir
kavun
ve renk renk
salkım salkım üzümler
ve sonra karasaban
ve sonra kara sığır
ve sonra: ileri, güzel, iyi
her şeyi
hayran bir çocuk sevinciyle kabule hazır,
çalışkan, namuslu, yiğit insanlarım
yarı aç, yarı tok
yarı esir...
* * *
Yarı aç, yarı tok, yarı esir… Açlar toklar bir gerçeklik ama popüler kültürün getirileri ve popüler kültürün yarattıkları da yarı esir olduklarının farkında olmadıkları bir dönem yaşıyorlar sanki… Bu da bir gerçeklik ama bu gerçekliğin farkında olmamak ne kadar kötü!..
Ve son günlerde burada artan vatandaşlıklar… Tarif edilen kesime eklemeler mi yapılıyor, ne kadar eklenirse buradakiler de yani biz de o kadar etkilenir miyiz!
Yani yarı aç, yarı tok, yarı esir zümresi o kadar artar mı! Bizim bu azınlık hükümetimiz bunun farkında olarak mı yapıyor yoksa ne yaptığının farkında mı değil?!
Bu hükümet olsa ne olur olmasa ne olur!
İnşaat Taşeronları Birliği çarpıcı rakamlar verdi ve ihtiyaç fazlası ve kimin yaptığı belli olmayan konutlardan dolayı 2006’daki gibi duraklama ve gerileme yaşanacağını söyledi. Birlik, yıllık ihtiyacın 800 konut olduğunu açıklarken son üç yılda 6,500’ten fazla konut yapıldığını belirtti. Yani üç yılda 2,400 konut olması gerekirdi ama demek ki bu üç yılda en az 4,100 konut fazlalığı ortaya çıkmış oldu. İşte bir plansızlık daha… Üstelik bu konutları inşaatçılar da yapmıyormuş, en azında taşeronların bu yapılan konutlarla ilgileri olmadığını anlıyoruz bu açıklamadan… Peki kimler yapıyor? Zaten inşaat sektöründeki plansızlık, örneğin dere yatakları gibi yapıldıkları yerler, 10 katlar gibi kat yüksekliğinde vardı ama bir de ihtiyaç fazlalığı var. Bu konuda bile bir plan yapamayan hükümet veya devlet olsa ne olur, olmasa ne olur! Yani şimdiki hükümeti alırsak; işleri vatandaş yapmak, mersedes makam arabası almak, canların gittiği yollara uzaktan bakmak, Cenevre’de otel lobisinde oturup ahkâm kesmek olarak özetlenebilir. E bu hükümet olsa ne olur olmasa ne olur!
Cımbız ve ayna
Dövizi tutana aşk olsun!.. Dolar 4 tl’yi bulmuş, Euro 4 tl’nin üstünde yükseldikçe yükseliyor, sterlin ise 5 tl’yi gördü. Tayyip Erdoğan döviz çıkışı başladığında “dolarları bozdurun, tl’ye çevirin, paramız güçlensin” demişti. Sadece 5 doları olan bile bozdurdu, promosyon olarak mezar taşı bile aldılar ama bir işe yaramadı! Peki biz naptık? Başbakanımız ve Yardımcısı Cenevre’ye gitmişlerdi, Başbakan lobiden bile çıkmadı ama “iyi ki çözüm olmadı” dedi gelince… Bir elinde cımbız, bir elinde ayna, umurunda mı dünya! Ne Kıbrıs sorunu, ne döviz kuru… Olduğu yerin farkında değil.
‘Evet’ ve ‘hayır’
Türkiye referanduma gidiyor… Halk ‘evet’ veya ‘hayır’ diyecek. Şimdilik ‘hayır’lar daha fazla görünüyor ama referanduma kadar herşey olabilir. Orası Türkiye… Recep Tayyip Erdoğan’ın ülkesi… Örneğin referandum olacak ama Olağanüstü Hal Yönetimi (OHAL) var. OHAL’de isterlerse ‘hayır’ desinler!.. Baksanıza Boğaz’daki gemilerden birinde gençler ‘hayır’ şarkısı söylediler diye gemiden karaya polisin eşliğinde ayak bastılar. ‘Evet’ şarkısı söyleyenler ise tv kanallarına konuk olur, bir de oralarda da söylerler herhalde!..
Herkes düşüncelerinde yanılabilir. Ama aptallar bir türlü yanıldıklarını anlayamazlar.
CİCERO