Murat OBENLER
Rüstem's Literary Club tarafından her ay düzenlenen Disiplinlerarası Paneli’nin 8’ncisi 17 Ocak Çarşamba akşamı saat 19.00’da gerçekleşti. Bu ayki konunun “Gerçek” olarak belirlendiği panelde sırasıyla Eğitimci Nazan Arsal “Felsefe ve Gerçeklik”, Akademisyen Davita Günbay “ Hakikatlerimiz ve Gelecekte Gerçeklik” ve Sinemacı Derviş Zaim “Belgesel Yapımında Gerçeklik Olgusu” adlı konuşmalarını yaptıktan sonra soru cevaplarla konukların da söyleşiye dahil edildiği son bölümle etkinlik tamamlandı. Salamis Ayşegül Şentuğ tarafından organize edilen ve moderatörlüğünü Oshan Uluşan’ın yaptığı panele sanatseverler yoğun ilgi gösterirken farklı disiplinlerden konusunda uzman kişilerin yaklaşımıyla belgesel sinema, felsefe ve kültürel çalışmalar alanlarında tartışılan “Gerçek” konulu etkinlik oldukça verimli ve faydalı geçti.
Arsal: “Günlük yaşamda doğruluk-hakikat-gerçeklik kavramları sürekli olarak karıştırılıyor”
Eğitimci-felsefe öğretmeni Nazan Arsal “Felsefe ve Gerçeklik” adlı konuşmasında felsefenin başlangıç dönemlerindeki gerçeklik kavramının doğuşuna değindi ve daha çok Antik Yunan Felsefesi’nde gerçekliğin ortaya çıkışı ve sonrasındaki yaklaşımları aktardı. Günlük yaşamda doğruluk-hakikat-gerçeklik kavramlarının sürekli olarak karıştırıldığını belirten Arsal, felsefede bu kavramların ayrı tanımları olduğunu dile getirdi. "Başlangıç," "ilk," "ilk neden" gibi anlamları olan Arkhe’nin ne olduğuna dair sorularla varlığın özünün de, evrenin varoluşunun da felsefeciler arasında araştırılmaya başlandığını dile getiren Arsal, gerçeklik tartışmalarında değişen şeyler arasında değişmeden kalanın arayışının yapıldığını kaydetti. Ontolojik olarak yunan felsefecilerinin gerçeklik kavramını nasıl yorumladıkları konusunda örnekler veren Arsal, gerçeklikle ilgili ilk kavramsal felsefik kuramı ortaya koyan Platon’un yanı sıra Sokrates, Aristotales, Heraklitos’ın düşüncelerini ortaya koydu.
“Felsefede gerçeklik arayışı insanlığa sorgulamayı, daha fazlasını öğrenmeye çalışmayı, derinleşme isteğini kazandırdı”
Felsefede gerçeklik arayışının insanlığa sorgulama, gördüğüyle yetinmeme,daha fazlasını öğrenmeye çalışmayı ve derinleşme isteği kazandırdığını, bunun da güzel bir şey olduğunu belirten Arsal, hakikatın ise içine öznelliğimizi kattığımız, kendi kavramsal çerçevemizi yansıttığımız, daha komplike ve karmaşık bir şey olduğunu da sözlerine ekledi.
Günbay: “Fiziksel gerçeklikten ziyade insanın zihnindeki algıladığı, alımladığı gerçeklikten bahsetmek gerekir”
İkinci olarak sözü alan akademisyen Davita Günbay ilk olarak algı, alımlama, anlamlandırma, bakış açısının tanımları ile ilgili bir giriş yaptı. Gerçeklerin insan var oldukça, yaşadıkça, tecrübe ettikçe inşa edildiğini dile getiren Günbay, fiziksel gerçeklikten ziyade insanın zihnindeki algıladığı, alımladığı gerçeklikten bahsetmek gerektiğine vurgu yaptı. Kültürel çalışmalarda anlamlandırmanın çok önemli olduğunu, iletişimcilerin gerçeğin şekillendirilmesi ile ilgilendiklerini belirten Günbay, Fransız düşünür Foucault’un ortaya attığı Bilginin Arkeolojisi” kuramına dayanan gerçeğin inşasında dış dinamiklerin yerinin incelendiğini dile getirdi.
“Yapay zeka, sanal gerçeklik, artırılmış gerçeklik, meta gerçekçilik insanlığın hayatına girdi ve her geçen gün daha da nüfuz ediyor”
Günbay, “Günümüzde belli icatlar sayesinde doğru olduğunu varsaydığımız birçok bilginin aslında gerçeklere dayanmadığını öğreniyoruz. Ataerkil toplumsal düzen içerisinde farklı farklı ötekileştirilen gerçekler de inşa ettik. Yapay zeka, sanal gerçeklik, artırılmış gerçeklik, meta gerçekçilik insanlığın hayatına girdi ve her geçen gün daha da nüfuz ediyor. Yabancılaşma artarak devam ediyor. Bilgi kirliliğindeki, manipülasyonın artışı, güvenilir kaynaklara erişimdeki güvenin azalması sonuç olarak toplumsal dinamikleri biçimlendiren durumlar olarak ortaya çıkıyor ve siyasi kutuplaşmaların artışı ile paralel olarak faşizmin yükselişini görüyoruz” dedi.
“Asıl mesele gelişmekte olan bu teknolojilerin geleceği neden ve nasıl inşa ettiğidir. Gerçek tamamen onu ileten kişinin gücüne bağlıdır”
Günbay konuşmasının devamında ise “Mananın yitişi ve bireyin her türlü gerçekliğe yabancılaşması durumuna işaret eden Post-truth çağında sosyal medyanın yaygın kullanımı, dev bir bireysel paylaşım evreni yaratılması bizleri asla inşa edemeyeceğimiz dayanışma odaklı gelecekten uzaklaştırıyor. Bugün geldiğimiz durakta insanlar her şeyin mümkün ve hiçbir şeyin doğru olmadığına inanır duruma geldiler. Bilinçli ve akıllıca manipülasyonlar sonucunda yalan propaganda unsurları ortaya çıkarılıyor. Asıl mesele gelişmekte olan bu teknolojilerin geleceği neden ve nasıl inşa ettiğidir. Gerçek tamamen onu ileten kişinin gücüne bağlıdır. Covid ve kapanma dönemi bu teknolojilerin kullanımını arttırdı ve insanların hayatına daha hızlı girdi. Bu teknolojilerin kullanımı ile topluluk tabanlı şeffaf yönetim mümkün olabilir ama unutmamamız gereken bir şey de bu teknolojilerin ilk kez askeri amaçlar için hep ABD tarafından üretildiği ve Post-truth çağında da bunun devam ediyor olmasıdır.”
Zaim: “Belgeselde gerçeklikle ilgili 3 kritik mesele vardır”
Sinemacı Derviş Zaim de konuşmasına belgeseldeki gerçeklikle ilgili bilinmesi gereken 3 kritik mesele olduğuna değinerek başladı. Zaim, “1.Belgesel yapan kişinin elindeki gerçekliği sahnelememesi, 2. Belgesellerin kurgu olmadığına dair bir inanç var, 3. Belgesel yapan kişinin objektif olduğuna ve dünyayı tarafsız bir biçimde gözlemleyebileceği ve bunu saptayabileceği inancı var. Çağdaş belgeselcilik bu üç varsayımın geçersiz olduğunu göstermek üzere uğraş gösterir” dedi. Bill Nichols adlı İngiliz belgesel kuramcısının değerlendirmesini paylaşarak 5 tür belgesel olduğuna değinen Zaim açıklayıcı, gözlemci, dönüşlü(interaktif), refleksif ve katılımcı belgesellerin tanımlarını örneklerle anlattı.
“Eğer bir yönetmen size tarafsız olduğunu söylüyorsa yalan söylüyordur”
Gerçekliğin kaydına yönelik Zaim, “Eğer bir yönetmen size tarafsız olduğunu söylüyorsa yalan söylüyordur. Objektifliğe inanmam ancak yaratma süreçlerini şeffaflaştırmayı başarabilme meselesine inanırım. Ele aldığı gerçekliği ele alış biçimiyle şeffaflaştırmayı başarabilmek önemli meziyetlerden biridir. Bu daha gerçekçi, samimi, hakikatli bir iş yapıldığı anlamına gelir” dedi.
“Kendimi çok daha işin içine katarak Tavuri’nin temsil ettiği biçimini çok daha hakikatli hale getirdim”
Tavuri belgeseli-gerçekçilik bağlantısına ilişkin ise Zaim, “Tavuri interaktif ve refleksif belgesel arasında bir noktada duruyor. Beni orda çok daha net görmeniz mümkün. Kendimi çok daha işin içine katarak, süreci şeffaflaştırarak, Tavuri’nin temsil ettiği biçimini çok daha hakikatli hale getirdiğimi düşünüyorum.” Dedi.
“Hayatta siyah-beyaz gibi saflar olduğuna inanmayan bir kişi olarak filmde grileri gösterdim”
Son kurmaca filmi Flaşbellek ile ilgili sorulara ise “14 yıl savaşın devam ettiği Suriye ile ilgili bir film yapacaksanız ve eğer sıcak savaş ile kan devam ediyorsa o olguya mesafeli yaklaşmak zordur. Hayatta siyah-beyaz gibi saflar olduğuna inanmayan (grilere inanırım) bir kişi olarak filmde grileri gösterdim. En kötü olabileceğini düşündüğüm kişi/grupları bile içlerine insani bir yön katarak temsil etmeye gayret ettim. Yine birbirinden farklı, birbirinden farklı görüşleri söyleyebilme ihtimali olan karakterleri bir çoğunluk yaratabilmek için bir araya getirmeye gayret ettim” dedi.
“Gazze’de olup bitenler temsil edilemediği için temsil etmemek ahlaki bir defo anlamına gelir”
İzleyicilerin sorularına da açık sözlülükle cevap veren Derviş Zaim, “ Büyük acıların yaşandığı soykırımlarda bazen susmak gerekir ama bazen de susarsan akla hizmet etmemiş olursun. Paralel Yolculuklar’da Muratağa, Atlılar çekimleri sırasında 3 ay uykularım kaçtı. Eğer belgeselci olarak gerekli soruları sormazsan madunun, konuşmayanın, sesi işitilmeyenin sesinin işitilmesine vesile olamayacağını düşünürsün ve ahlaki olarak kötü hissedersin. Gazze’de olup bitenler temsil edilemediği için temsil etmemek ahlaki bir defo anlamına gelir. Kıbrıslıların daha özlü bir dünya yaratabilmek için bazı riskleri bir veya birkaç kez alması gerektiğini düşünüyorum” dedi.
“Kıbrıs’taki politika yapma biçimiyle ilgili, siyasetçiyle ilgili 10 numara bir mockumentary yapılabilir”
Mockumentary(Sahte Belgesel) üzerine sorulan soruya ise Zaim şöyle yanıt verdi: “Mockumentary yapılabilir, yapılmalıdır da. Bunun için insanlara başka türlü gösterebileceğinizi düşündüğünüz sağlam bir argümanınız olması gerekir. Kıbrıs’taki politika yapma biçimiyle ilgili, siyasetçiyle ilgili 10 numara bir mockumentary yapılabilir.”
“Tavuri’den sonra kurmaca yaparken daha farklı bir kişi olduğumu söyleyebilirim”
Belgesel mi kurgu sinema mı daha zor sorusuna ise Zaim, “ Tavuri’nin 5 yıla yayılan çekim süreçlerinde ilk başlarda uyguladığımız gözlemci belgeselin o karakterin hakikatının ortaya çıkmasına yetmeyeceğini düşünerek interaktif belgesele kaydık. Film süreç içinde fefleksife doğru kaydı ve annem işin içine girince iyice refleksif oldu. Film tüm bunların bir birleşimidir. Kurmacadan gelen birisi olarak Tavuri’yi yapmak bazı soruları sormamı hem kolaylaştırdı hem de belgeselle kurmacaya bakışımı da etkiledi. 2013’deki Devir’de olduğu gibi Tavuri’de de hem ben malzemeyi hem de malzeme beni yoğurdu. Tavuri’den sonra kurmaca yaparken daha farklı bir kişi olduğumu söyleyebilirim.”
“İnsan ruhen çiğ olduğu için bu kadar yoğun maruz kalmayı kaldıramayacak haldedir”
Teknolojinin gelişimi ile gerçeklik ilişkisinin sorulması üzerine de yönetmen Zaim, “Eskiden insanlar kendilerine bu kadar maruz kalmıyorlardı. Geldiğimiz noktada bu kadar insanın kendi kendine maruz kalması çok tartışılıyor. Bazıları bunun hayırlı bir şey olmadığını söylüyorlar çünkü insan ruhen çiğ olduğu için bu kadar yoğun maruz kalmayı kaldıramayacak haldedir” dedi.