Padişah bir gün veziri yanına çağırarak; “Vezir Efendi! Öyle bir kabahat işleyeçeksin ama, özrün kabahatinden daha büyük olacak. Yoksa kelleni kopartırım.” der.
Vezir kara kara düşünmeye başlar. Bir gün padişahın sultanla sarayda dolaşmaya çıktığını görür. Sessizce arkalarından yaklaşarak padişahın poposuna çimcik atar.
Padişah öfkeyle dönerek “Vezir efendi nedir yaptığın?” diyerek bağırır.
Vezir, mahcup bir sesle “Bağışlayın padişahım sultanımızı sanmıştım...” der.
***
Bazen yanlış yapılan işlere gösterilmeye çalışılan gerekçeler, kabahatten daha büyük olabilmektedir.
Eğitim Bakanı’nın, Bakanlığın resmi web sayfasında gerekçeli açıklamaları var.
Ne diyor? Ne gerekçeler göstermiş birlikte bakalım?
Bakan, “Eğitim bakanı olarak tam gün hedefini ortaya koyduk. Birçok sivil toplum örgütü bize destek verdi ve bu konuda bizimle görüşünü kaydetti. Ne acıdır ki öğretmen sendikalarımız daha tam gün eğitim konusunda tek bir görüş bile bakanlığımıza sunmuş değildirler” dedi.
Bakanlık tam gün eğitim ile ilgili bir proje hazırlayıp orta koydu mu ki, görüş istiyor. Toplumda tam gün eğitim hedefine karşı çıkan yok. Sivil toplum örgütlerini toplantıya çağırıp soruyorsunuz “Tam gün eğitimi destekler misiniz?” diye. Onlar da “evet” diyor.. Zaten etrafta “hayır” diyen yok. İhtiyaç duyulan “evet” hedefe yönelik değildir. Tam gün eğitim nasıl hayata geçirileceğine dair ortaya konulan projeye “evet” ihtiyacı var. Peki orta yerde proje var mı? Yok. Gören, duyan var mı? Yok. Olmayan şeye görüş verilmemesi nasıl gerekçe gösteriliyor?
Eğitim Bakanı diyor ki sendikalar “Grevleri öğleden sonra yapsınlar.”
Evet, çocukların da eğitim hakkı var biliyoruz, ama öğleden sonra grev nasıl yapılır bunu anlayamadık. Okul kapalı öğrenciler, öğretmenler evde... Sayın Bakan öğleden sonra grev nasıl yapılır açıklayın da, bu sendikalarda bundan sonra öyle yapsınlar.
Bakan diyor ki, “Kimi yerlerde fazla öğretmen var, ama mevcut tüzükler bu öğretmenlerin oradan alınıp başka okullara nakillerini engelleniyor. Bu anlayışı değiştireceğiz. Bu konuda muhalefet partileri de bizimle aynı görüşte, nakil tüzüğünü değiştireceğiz.”
Haklısınız. Bir okulda eğer varsa bir öğretmen 5 saat ders yapıyor ve yan taraftaki okulda aynı branştan bir öğretmen 25 saat ders yapıyor; bu doğru olmaz, savunulamaz. İkisinin de 15 saat ders yapmasına olanak sağlayacak düzenlemelerin yapılması gerekmektedir. Eşitlikçi olunmalıdır. Bu görüşü muhalefet de destekler halk da... Ama görüşe verilen destek, yaptıklarınıza verilen destek anlamına gelmemektedir.
Nakil değil, sürgün tüzüğü yapıldı. Muhalefetten var mı destekleyici tek bir açıklama? Yok. Demek ki, fikre destek var, yapılanlara yok. Uygulama usülünde yapılmadı. Sendikaların hassasiyetleri de dikkate alınarak Teknik Kurul’da çalışmalar yapılır ve sonuçlandırılır. Olumlu veya olumsuz. Bu çalışmalar daha tamamlanmadan tüzük Yüksek Danışma Kurulu’na götürüldü. Ne oldu? Usülde yanlış yapıldığı orada anlaşılınca geri, Teknik Kurula dönüldü.
Haspolat Endüstri Meslek Lisesi’nde İlahiyat bölümü açılmasının gerekçelerine bakın!
Bakan diyor ki, “Bakın bu bölümü açmadan önce okuldaki duruma bir bakalım. 24 öğrencisi olan Haspolat Endüstri Meslek Lisesi’nde 20 öğretmen görev yapıyordu. Bugüne kadar bu çarpık durum için sendika tek söz bile etmedi. Şimdi o okula bir bölüm açtık ve 23 öğrenci kaydettik. Hemen okulda greve gittiler...”
Öğrenci sayısı azalan her okulda sendikaların greve gitmeleri mi gerekirdi? Eylem yapmaları mı gerekirdi? Öyleyse Lefke, Esentepe, Mehmetcik, Kumyalı... okullarında da greve gitmeleri gerekmektedir. Burada da çarpıklık olması gerekmez mi? Yok eğer yeni bölüm açtınız diye greve gittilerse, o zaman Cengiz Topel, Güzelyurt... meslek liselerinde de greve gitmeleri gerekirdi. Yoksa İlahiyat bölümünün açılmasına gerekçe olarak okuldaki öğrenci sayısının azlığını mı göstermek istiyorsunuz. Eğer bunu söylemeye çalışıyorsanız öğrenci sayısının azaldığı her okula İlahiyat bölümü açmanız gerekmektedir.
Özürünüz kabahatinizden büyük.
Haspolat’a ilahiyat bölümünün açılmasına ne öğrenci azlığı, ne de yeni bölüm gerekçe olarak gösterilemez. Eğer ısrar edilirse konunun ne kadar yüzeysel olarak anlaşıldığı anlaşılacaktır. “Ben bilmem, büyüklerim bilir”, “gözlerimi kapar vazifemi yaparım” deniyorsa, o makamlardan elbet bir gün gidilecek ama tarih ve toplum sizi hep 21. yüzyılda, bilgi çağında Kıbrıs Türk eğitiminde ilk kez dinsel eğitimi başlatan olarak bilecektir.
Bakan diyor ki, “İki kez yaptığım eğitim bakanlığı dönemimde bir tane bile hademe istihdamı yapmadım. Hademe istihdamları diğer arkadaşım dönemine denk geldi.”
Yani sayın Bakan, hademe alımları sizin döneminize denk gelmediği için mi sendikalar greve gittiler!? Mesele hademelerin sizin dönemde alınıp alınmaması değil. Alınan hademelerin doğru yerlerde çalıştırılmamasıdır. Bu hademeleri doğru yerde çalıştırmak kimin görevidir? Elbette bakanlığın... Okullardaki temizlik hizmetlerinin aksamadan sürdürülmesi gerekiyor.
Bakanlığın bu konuları gerekçelendirme zorlamaları üzücü olduğu kadar düşündürücüdür de... Kıbrıs Türk toplumu geleceğe gerekçelerle taşınamaz. Bugün bunları tartışacağımıza bakanlığın ortaya koyduğu plan, programları, projeleri tartışıyor olmamız gerekirdi. Toplumsal hedeflere, hangi vizyonla, nasıl ulaşılabileceğini tartışıyor olmamız gerekirdi.