Fuar Alanı/Bayram Yeri: Geri Kalmışlık ile Çocuk Sevincinin Tanışma Noktası
“Dönme dolabı kurmuşlar”, dedi kiralık arabanın arka koltuğunda oturan şaşkınlık ve sevinç içindeki çocuk!
Araba kiralıktı… Fakat bu yerlerin yabancısı değildi… Yüzyıllar boyu nineleri dedeleri bu topraklarda doğmuş, bu topraklarda kök salmışlardı… Şimdi sanki o kökler yerle yeksan edilmek isteniyormuş gibi kiralık bir arabada gidiyordu… Tam 4 ay önce 19 yaşındaki bir genç babasının arabasına yandan çarpmış, aracın alındığı sözüm ona Kıbrıs’ın kuzeyinin en “saygın” araba firmalarından biri hala parça bulamamış, araç aylardır dokunulmadan firmanın garajında eskimeye bırakılmıştı… O ise aylardır arka koltukta, anne ve babasının ‘güvenle seyahat etsin’ diye aldığı araba koltuğunda, kelle koltukta gitmekteydi…
“Dönme dolabı kurmuşlar”, dedi, arka koltukta sürekli didişen iki yaramaz görünümlü çocuk bir ağızdan… Dikiz aynasından onlara bakan başı örtülü anne hafifçe tebessüm etti… Bey’i çocukları oyun alanına götürmek için ikna edebilir miydi?
“Dönme dolabı kurmuşlar”, dedi arka koltuktaki İngiliz aksanlı Kıbrıs şiveli çocuk! London Eye’ı düşündü, anne… Londra’ya gidemiyorduk madem, bayram yerine gelecektik tabii ki…
“Uçaklara binelim” diye haykırdı çocuklar dört bir yandan…
Yuvarlak platforma çeşitli girişlerden daldılar…
Sıra yoktu…
İtiş kakış vardı…
Sert esen rüzgârda parfüm kokuları ter kokularıyla sarmaş dolaştı. . .
Uçuşan fönlü saçlar, savrulan tesettür kumaşları, bıyıklar, çatık kaşlar ve heyecanlı çocuklar vardı…
Güvenlik kemeri yoktu; kullanım kılavuzu yoktu; can güvenliği için tedbir yoktu…
Demirden bir sopa vardı binildiğinde; el yordamıyla keşfetmek vardı onun kabiliyetlerini… On yıllardan azala azala, tekleye tekleye geriye kalan maharetlerini…
“Mavi uçağa bu çocuklar binecek, biz ayarladık burayı, siz başka yere gidin” dedi, bir külhanbeyi…
“Siz kimsiniz?” dedi zarafetle kadın… “Siz mi işletiyorsunuz burayı?”
“Benim çocukların dört bileti var önce onlar binecek, sonra ne isterseniz yapın” dedi sinirle, öfkeyle adam… Tesettürlü kadın arkasından mahcup bir tebessüm etti…
Üç kişi uçağa bindiler… Anne çocukluğunda bu uçakların ta kendisine babasıyla gelip bindiğini anımsadı… Uçağın ani inişleri içinde bir boşluk hissi oluşturur, uçurumdan düşüyormuşçasına telaşlanırdı… O yüzdendi ki hep yükseklerde uçmak isterdi… Babası kızı mutlu olsun diye ona uçakta eşlik ederdi… Yıllar sonra kız üniversite eğitimi için babasıyla uçarken fark etmişti… Ne zaman uçak bir türbülansa girse, ne zaman sarsıntı başlasa baba tedirgin olurdu ama belli etmemeye çalışırdı… Şimdi, 30 yıl sonra, babasının oturduğu koltukta otururken, 4 yaşındaki oğlu ve eşinden midesinde uçuşan kelebekleri saklamaya çalışıyordu… İlk turun sonunda “İnelim, annem korktu”, dedi çocuk!
“Kıbrıs’a dair inancımı yitirdim ben burada… 30 yılda bir arpa boyu yol kat etmez mi bir ülke?” dedi anne…
“Botsvana-Zimbabwe sınırını hatırlattı bana” dedi baba…
Chobe Nehri’ni Botsvana kıyısından sandalla geçip Zimbabve’ye vardıklarında medeniyetin dokunmadığı bir noktada, toprak zemin ve insan kalabalıklarının içinde bir geri kalmışlık diyarıydı kendilerini buldukları yer… 1974 sonrasının dünyadan tecrit koşullarında ilkel yöntemlerle yapılmış, 30 yılda da taş taş üstüne konmadan, aynı şekilde gelecek nesillere sunulmuş bir imkânsızlıklar silsilesiydi Fuar Alanı’ndaki ‘Bayram Yeri’… Trenlerin üzerine tutturulduğu raylar, çocukluklarının devlet okullarının sıralarının yapıldığı suntalar bir araya getirilerek oluşturulmuştu sanki… Katman katman yokluk ve iradesizlik kokuyordu… Değişime, gelişime ve çağdaşlığa inat…
“Bak, balon!” dedi, çocuk…
“Ne kadar?” dedi, baba.
“1 lira, Abi” dedi, adam…
Çocuğun gözleri mutlulukla parladı…
“Üstü kalsın” dedi, baba…
100 TL kazanmak için 100 adet balonu şişirip satmaya çalışan adam hem üzdü hem de 70 TL’ye bir helyumlu balon satma peşinde olan meslektaşına kıyasla insanlığa dair umutları tazeledi…
“Dönme dolabı aydınlatmışlar!” dedi çocuklar bir ağızdan…
“Bu ülkenin çocuklarının bugünü ve geleceği ne zaman aydınlanacak?” diye düşündü, üstü başı toz içinde göğe bakan yüzlerce anne baba…
Dr. Nesrin Değirmencioğlu
dnesrin@metu.edu.tr