Son dört küsur yılda nereden nereye geldik?
2009’da CTP, 2010’da da Mehmet Ali Talat peşpeşe seçimleri kaybettikten sonra olan bitenleri ‘gerileme dönemi’ diye nitelemek yanıltıcı olmaz herhalde...
Her alanda hem de!..
Tamamen hakların budanması üzerine kurgulanmış ‘ekonomik paket’ toplumu sosyal ve ekonomik bakımdan geriye götürdü.
İnsanların yaşam düzeyi 2009’a kıyasla en az üçte bir oranında gerildi.
Ailelerin alım gücü azaldı.
Geliri düşen insanlar bankalardaki mevduatlarına sarıldı.
Borçlanma rakamları tavan yaptı.
İş dünyası daralan piyasa ve yüksek maliyetler yüzünden rekabet şansını daha da yitirdi.
Peşi sıra işletmeler kapandı.
Küçük ve orta boy işletmeler dahil, firmalar ya kapandı, ya da küçüldü.
‘Küçülme’nin faturası emekçilere çıktı. Birçok insan işini kaybetti. İşsiz gençler daha da umutsuzluğa kapıldı.
Ücretler düştü. Ucuz işgücüne yönelim arttı.
Kamuda başlangıç ücretleri aşağıya çekildi. Aynı işi yapan insanlar arasında uçurumlar oluştu.
Kamuda laçkalık alabildiğine arttı. Devlet kurumlarında verim iyice düştü.
Yerel yönetimlere devletin desteği azaldı. Nüfusla ilgili bilgilerin detayı hala açıklanmadı.
Başkent Lefkoşa Belediyesi battı. Lefkoşa halkı aylarca çöplük içinde yaşadı. Belediye emekçileri süründürüldü.
Sosyal diyalog sıfırı buldu. Ülke yönetimi sivil toplumu, muhalefeti ve medyayı görmezden, duymazdan geldi.
Parlamentonun işlevi zayıflatıldı. ‘Kanun Hükmünde Kararname’ler ile ülke yönetme sevdası ‘kuvvetler ayırımı’nı yaraladı.
Birçok kazanılmış hak kararnameler yahut yasal düzenlemelerle budandı, kısıtlandı.
Kıbrıs Türk Hava Yolları batırılıp kapatıldı.
İnsanlar işsiz kaldı, belirsizliğe itildi.
Ercan’da kimsenin içine sinmeyen bir ihale süreci yaşandı.
Demokratik hoşgörü yerini ‘ceberrut devlet’e bıraktı. Demokratik haklarını kullanmak isteyen insanlara karşı orantısız güç kullanıldı. Sendikacılar, eyleme katılanlar mahkemelerde süründürüldü.
BRT bir dönem tamamıyla topluma kapandı. ‘Yasaklılar listesi’ gibi faşist uygulamalar demokrasi tarihine kara bir leke olarak kazındı.
Türkiye ile ilişkilerde kimliksiz, kişiliksiz bir tavır sergilendi. Kıbrıslı Türklerin Türkiye’deki itibarı zedelendi. Türkiye ile Kıbrıs Türk halkları arasındaki ilişkiler gerildi, geriledi.
Yurttaşlıklar ‘gollifa’ya döndü. Partizanlık ve devlet baskısı hortladı.
**
Geçtiğimiz son dönemde iç konuların yanı sıra dış konularda da ‘geri vites’ ile hareket edildi.
Kıbrıs sorunuyla ilgili son üç yılda adeta yaprak kıpırdamadı. Zaten son bir yıldır müzakere bile olmadı.
Derviş Eroğlu Cumhurbaşkanı olduktan sonra Kıbrıslı Türklerin uluslararası düzeydeki izolasyonlardan kurtulma yönündeki adımları unutuldu.
AB uyumuyla ilgili gerekli hassasiyet gösterilmedi.
Gaz konusunda pro-aktif davranılmadı.
Kıbrıslı Türklerin haklarını güçlü bir şekilde savunacak mekanizma oluşturulmadı.
Kıbrıs sorununda ‘çözümü zorlayan taraf’ olabilme konusunda Ankara’yı harekete geçirici bir hareketlilik içine girilmedi.
‘Gerileme devri’nde her şey geriye gitti!
**
Kıbrıslı Türkler 28 Temmuz’dan sonra yeni bir ivme yakalamak ve ilerlemenin dinamiklerini zorlamak zorunda...
Zira ‘gerileme devri’nde her şey gibi moral değerler ve motivasyon da geriledi. Umutlar, geleceğe ilişkin beklentiler dibe vurdu.
Şimdi toplum yeniden moral bulabilmek, gelecekle ilgili umutlanabilmek istiyor.
Seçimler yeni bir nefes, yeni bir umut ışığı yaratma potansiyeli içeriyor.
Oluşan ‘geçiş hükümeti’ o ışığı yakmış gibi görünüyor.
O yüzden olmalı, 28 Temmuz sonrasından umutlu olanların sayısı giderek çoğalıyor.