Bülent Fevzioğlu
Sevgili dostum; araştırmacı yazar ve BRTK televizyon program yapımcı - sunucusu Eralp Adanır, geçtiğimiz hafta (6 Ağustos 2017) Yenidüzen gazetesindeki köşe yazısında Fadıl Çağda’nın son kitabına atıfta bulunur ve ‘‘Bir Kayıp Devrimci: Fuat Fegan’’ konusuna değinir…
Özellikle yazının sonundaki şu cümle, (bence) oldukça etkileyicidir:
- ‘‘En son 1 Mayıs 1983’te Almanya’nın Dortmund kentinde görülür. ;
Fuat Fegan o tarihten bu yana kayıptır…
Bir daha kendisinden haber alınamaz.’’
Eralp’ın yazısındaki bu son cümle, sosyal yaşam tarihimiz içerisinden bir başka önemli değerimizi – fikir insanımızı anımsattı bana…
Ve şimdi… İzninizle…
Bir ‘‘Kayıp değer - İnsan’’ öyküsü de ben anlatayım sizlere…
* * *
Adalı Türklerin yurtdışına bireysel ya da toplu göç hareketleri önce Birinci Dünya Savaşı’nda görülür…
Çünkü İngiliz Kıbrıs’ı ilhak (1914) etmiş, adalı Türklere de yalnızca ‘tercih yapma’ durumu kalmıştı…
Ya bu topraklardan Türkiye’ye göç edecekler veya bu yorgun ve yaralı adada kalarak, ‘İngiliz vatandaşı’ olacaklardı…Yazılı kaynaklar, bu süreç içerisinde adadan göç edenleri, yaklaşık 20 bine yakın bir nüfusla kaydeder…
9 yıl sonra ‘‘Lozan Antlaşması’’ imzalanır ve bir yeni göç dalgası daha yaşanır…
Lozan Antlaşması’nın üzerinden de 16 yıl geçer…
1939 yılı Eylül ayında İkinci Dünya Savaşı başlar…
İşte bu göç dalgalı fırtına içerisinde, 1920, Pile köyü doğumlu ‘‘Şevki’’ ya da kimi kayıtlarda ‘‘Mehmet Şevki’’, Lefkoşa Türk Lisesi’nden mezun olur ve o da Kıbrıs’tan ayrılarak İstanbul’a gider…
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne kaydını yapar…
Ancak bu üniversiteden mezun olup olmadığı, bilinmiyor…
Şevki ile ilgili kırık dökük bilgilerde, ‘‘bir süre devam eder..’’ diye yazar yalnızca…
1920, Kıbrıs – Pile köyü doğumlu Şevki’yi, ‘‘Çankaya’’ soyadı ile takip etmeye başlıyoruz sonra…
Kıbrıslı Şevki’nin İstanbul’a yerleştiği yıllar, Türk mizahının en önemli dergilerinden ‘‘Akbaba’’nın da müthiş yükselişiyle basında yer aldığı, okurlarına ulaştığı yıllardır…
Akbaba dergisinin karikatüristlerinden biri olarak, ilk karikatürü 1941 yılında yayınlanan Şevki ile ilgili, lise yıllarından okul arkadaşı ve yine 1940 – 50’li yıllarda Kıbrıs Türk basını ve edebiyatında iz bırakanlardan Nazif Süleyman Ebeoğlu 8 Ocak 1946 tarihli Halkın Sesi gazetesinde şöyle yazar:
‘‘Henüz çok genç olmasına rağmen üç beş yıl içinde Türkiye’nin en başta gelen karikatüristlerinden biri arasına girmiştir. Türkiye’de bu kadar genç yaşta bu kadar üstün bir karikatüristin şimdiye kadar gelmiş olduğunu hiç zannetmiyorum. Şevki’nin daha ziyade geçim kaygusu ile kendini karikatüre vermesini ben hiç de iyi karşılamadım ve onun hesabına üzülüyorum…’’
Ebeoğlu’nun yazdıklarından, Şevki’nin ekonomik durumunun iyi olmadığı gerçeği ortaya çıkarken; 25 Ekim 1947 tarihli Hürsöz gazetesinde yer alan bir yazıda da, İstanbul’da bir yeni hayata başlarken yaşadığı güçlüklere, şu sözlerle vurgu yapılır:
‘‘Karikatürist Şevki’yi tanımayan var mı?
San’at meraklısı Kıbrıslılar onun her hafta en kuvvetli mizah mecmualarından biri olan ‘Karikatür’deki karikatürleriyle, ‘Yeni Gün’ magazinindeki resimlerini yakından tanıyorlar ve onun eserleriyle gurur duyuyorlar.
Çünkü Şevki bu yurdun çocuğudur.
Eğer Şevki Türkiye’ye giderek birçok zaruret ve güçlüklere katlanıp tanınmayı göze almamış olsaydı, meselâ Kıbrıs’ta kalarak burada başka bir mesleğe sülûk (yolculuk) etseydi bugün onun ismini kimse duymuş olmayacak, san’atını tanıyıp sevemeyecek ve üstün istidadından (yeteneğinden) etrafındaki birkaç arkadaşından başka kimse haberdar olmayacaktı.’’
1940 – 1956 yılları arasında İstanbul’da yaşam süren Şevki Çankaya’yı, bu yıllar arasında yalnızca dönemin en önemli yayın organlarından Akbaba, Karikatür, Yeni Gün ve Şaka gibi dergilerde karikatürleri ve resimleri ile değil, kendini yeni yeni geliştirmeye başlayan Türk sinemasının ‘Afiş’ ressamları arasında da görürüz…
50’li yıllara girerken, ‘‘Hürriyet’’ gazetesinin çizerleri arasındadır…
Türkiye’de sinema afişi, kitap kapağı, mizah dergileri ve tefrika çizgi romanlar üzerine yapılan arşivsel araştırma ve makaleleri okurken, şu cümlelerin altını çizebiliriz:
* 1948 yılında ülkemizde çizgi romanı uzun yıllar en önemli vitrini olacak olan Hürriyet gazetesi çıkmaya başladı. Aynı gazetede Şevki aşk romanları çiziyordu. Bu daha sonra bir modaya dönüşecekti.
* 13 Haziran 1954 tarihinde Hürriyet gazetesinde tefrika edilmeye başlanan bir çizgi romandır ‘‘Çöl Kasırgası’’. Ratip Tahir Burak ile başlayıp, onun Yeni Sabah'a transfer olmasıyla yerine Sururi Gümen gelmiş, o da Amerika'ya yerleşince boşluğu Şevki Çankaya doldurmaya çalışmıştır.
* Sururi Gümen, Şevki Çankaya, Bedri Koraman, Firuz Aşkın gibi Remzi Töremen de 1950’lerden itibaren Türkiye’deki resimleme anlayışına Batılı bir yaklaşım getirilmesine katkıda bulunmuştur.
* Sinema reklamları, pin-uplar, kitap kapakları, vinyetler ve karikatürler çizmektedir Sururi (Gümen). Bedri Koraman ve Şevki Çankaya ile birlikte Anglo -Amerikan çizgi üslubuna, King Features ekolü ve Jack Kirby isminde özelleştirilebilecek desen ve illüstrasyon geleneğinin izleyicisidir. Sırf bu yüzden olacak, döneminde Amerikanvari bulunan Hürriyet gazetesi yayına başlarken Sedat Simavi, Sururi - ve daha sonra Şevki’yi - gazetesine transfer edecektir.
Kıbrıs Türk basınının, edebiyatının ve yayıncılığımızın önemli isimlerinden Hikmet Afif Mapolar ‘‘Kıbrıs Güncesi: 40 Yılın Anıları’’nda (Galeri Kültür Yayınları, Lefkoşa 2002, s.280-282) Şevki ve ailesi için şöyle yazar:
‘‘Öğrenciyken, ona ‘‘İspanyol piçi’’ diyerek ilişirdik…
Söylentiye göre anası İspanyol’du.
Belki de tipi İspanyol olduğu için yakıştırmışlardı zavallı kadına İspanyolluğu Kıbrıslı kadınlar… Zaten bizim kadınların dedikoduda üslerine gelecek yoktu. Birinciydiler dedikoduda…
….Şevki’nin babası Mustafa Şevki Bey, Kıbrıs asıllıydı.
Kıbrıs’ta Ziraat Dairesi’nde iyi bir memurdu.
Uzman bir tarımcıydı.
Amerika’da büyükçe sayılacak işlere girişmiş ve de başarılı olmuştu.
Büyükçe bir arazisi bulunduğundan söz ediliyordu.
Şevki’nin de babası hakkında bildikleri, ondan aldığı mektuplarda yazılanlardan başka bir şey değildi…’’
Mapolar; İstanbul’da, dönemin gazete ve dergilerinin merkezi konumundaki Babıalî’de karşılaştığı Şevki’nin, kendisine, ‘‘Amerika’ya gitmeyi aklına koyduğunu, Amerika’daki babasının yanına sığınarak bir iş bulabileceğini’’ söylediğini de yazar…
Şevki’nin ‘Amerika’ya gitmeyi aklına taktığı günler’’, ekonomik ve siyasal anlamda Türkiye’de de ‘‘Marshall Yardımı’’nın tartışıldığı günlerdir…
Yani… ABD’nin…
1953 yılında Kore Savaşı’na katılması karşılığında Türkiye’ye, para vermesi…!
İşte bu tartışmalı günlerde bir karikatür çizer Şevki Çankaya…
Ve o karikatürü, aradan geçen yarım yüzyıl sonrasında bile döneminin en ‘keskin’ ve en ‘çarpıcı’ karikatürü olarak Osmanlı Bankası Müzesi’nin 15 Ekim 2003 – 15 Şubat 2004 tarihleri arasında ve ‘‘Karikatürlerle Bir Borç Ekonomisinin Tarihi (1874 – 1954)’’ başlığı altında izlenen tarihsel sergisinde de yer alır…
Sergi üzerine yapılan yazılı bir yorum, son bir cümlede şöyle noktalanır:
- ‘‘50 yıl önce Şevki Çankaya tarafından çizilen karikatür ise yıllardır Türkiye’nin benzer tartışmalar içinde olduğunun bir göstergesi gibiydi…’’
Ve Şevki Çankaya, bu tarihsel karikatürünü çizip yayınladıktan ve ciddi bir dikkat çektikten kısa süre sonra, Amerika’ya gider…
Amerika’da, Tele Pix yayınları arasında Ocak 1957’de çıkan (Oral Roberts True Stories) ve yazarının Robert Price olduğu öğrenilen çocuk kitabının kapağı ve iç resimleri, Şevki Çankaya’nın imzasını taşır…
Onunla ilgili ulaşılabilen en son bilgi, işte bu, 1957 tarihli olan bilgidir…
Bu tarihten sonra Şevki Çankaya’nın ayak izine hiçbir yerde rastlanmaz…
Tıpkı; Eralp Adanır’ın, yazımızın başında değindiğimiz ‘‘Bir Kayıp Devrimci: Fuat Fegan’’ gibi…
Nasıl ki: Ülkemizin önemli sendikacı ve fikir insanlarından Fuat Fegan’ın ayak izleri en son Almanya’da kaybolup gitmişse, Şevki Çankaya’nın ayak izleri de Ocak 1957 sonrası Amerika’da kaybolup gider…
Şevki Çankaya’nın; sosyal, siyasal ve kültürel bir düşüncenin protest tepkisiyle çizdiği düşünülebilen ‘Marshall Yardımı’ konulu karikatürü ile ayak izinin en son Amerika’da kaybolmuş olması arasında bir bağ kurulabilir mi, bilemem…
Bildiğim; Şevki Çankaya’dan günümüze, ulaşılabilen tek karelik bir fotoğrafı kalır yalnızca 30’lu yaşlarından…
Tek karelik bir fotoğraf…
Başka da bulunamadı - görülemedi hiç…
Hâlâ hayatta mı, o da bilinmez…
Yaşıyorsa, 97 yaşında olmalı bu günlerde…
Ayrılmışsa hayattan, Ruhi Su’nun ‘Yalancı Dünya’ ezgisi tam da onu anlatır şimdi:
‘‘Yunus der ki gör takdirin işleri
Dökülmüştür kirpikleri kaşları
Başları ucunda hece taşları
Ne söylerler ne bir haber verirler…’’