‘Gezici Elçi’nin görevi sonlanıyor

Gezici Elçi Hüseyin Macit Yusuf hakkında bir süreden beridir yaşanan sıkıntılar nedeniyle Dışişleri Bakanı Emine Çolak YENiDÜZEN’e, sorunlu ‘gezici elçi’ için yasal araştırma yapıldığını açıkladı

Fayka Arseven KİŞİ

Dışişleri Bakanı Emine Çolak, sorunlu gezici elçinin görevinin sonlanması için yasal çalışma yürüttüklerini açıkladı.

Çolak, “Basına yansıyan bir kişi hakkında bazı rahatsızlıklar var ve gezici elçililiğin sona erdirilmesinin daha faydalı olacağına dair duyum aldık. Bunu Cumhurbaşkanlığı ile de paylaştık” dedi.

“Geçmişte bu iş Cumhurbaşkanı tarafından yapılırken, sonra yasa ile Dışişleri Bakanlığı’nın Bakanlar Kurulu’na götürdüğü önerge ile karar Cumhurbaşkanı’nın onayı ile yapıldığını tespit ettik” diyen Çolak, “Ancak yasadan önce atananlar nasıl atandıysa öyle görevden alınır. Dolayısıyla birkaç kişi de var eğer görevden alınacaksa doğrudan Cumhurbaşkanı alması gerekir” ifadesinde bulundu.
Dışişleri Bakanı Emine Çolak ile hem gezici elçi sorununu hem de Kıbrıs sorununu konuştuk.


• ‘Gezici elçi’ tartışmaları basında yer aldı. Nedir ‘gezici elçi’, kimlere veriliyor?

• EMİNE ÇOLAK: Dünyanın her yerinde elçi bulundurmanın zorluğu ve aslında çok da gerekli olmadığı ve maliyetli olduğu da düşünülerek, niteliği açısından ülkemizi temsil etmeye uygun olacağı düşünülen kişilere ‘gezici elçi’ unvanı veriliyor.

Ben göreve geleli ne yeni gezici ne de fahri temsilci atamış değiliz. Dolayısıyla olan listedir önümüzde ve geçmişten gelen listeye bakıyoruz. Zaman zaman bizi ziyaret edenler oldu. Almanya’dan iki fahri konsolsumuz bizi ziyaret etti. Gezici temsilcilerimiz arasında iki üniversite yetkilimiz de var. Ülkeyi temsil ettiği için protokolde bir yeri olur, diplomatik pasaport alma olanağı olur ki bu seyahat etme kolaylığı sağlar.

Şuan biz geçmişte verilen gezici elçilikleri gözden geçirme aşamasındayız. Bir gezici elçi için bazı şikayetler geldi.  O nedenle bu gezici elçinin nasıl sona erdirilebilir görevi onun bir çalışmasını yaptık. Geçmişte bu iş Cumhurbaşkanı tarafından yapılırken, sonra yasa ile Dışişleri Bakanlığı’nın Bakanlar Kurulu’na götürdüğü önerge ile karar, Cumhurbaşkanı’nın onayı ile yapıldığını tespit ettik. Ancak yasadan önce atananlar nasıl atandıysa öyle görevden alınır. Dolayısıyla birkaç kişi de var, eğer görevden alınacaksa doğrudan Cumhurbaşkanı alması gerekir.

• Bir gezici elçi hakkında şikayetler geldiğini söylediniz, nedir şikayetler, basına yansıdı bazı şeyler ama…
• EMİNE ÇOLAK:
Evet basına yansıyan bir kişi hakkında bazı rahatsızlıklar var ve gezici elçililiğin sona erdirilmesinin daha faydalı olacağına dair duyum aldık. Bunu Cumhurbaşkanlığı ile de paylaştık. Çünkü dediğim gibi eskiden kalma bir atama olduğu için onun görevden alması gerekir. Cumhurbaşkanı ile istişare ederek, bunu önümüzdeki günlerde çözeceğiz.

• Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı geçen hafta yaptığı açıklamada ‘Dışişleri Bakanlığı’nın önerisi Bakanlar Kurulu’nun kararı ile ben görevden alabilirim’ demişti.
• EMİNE ÇOLAK:
Geçerli olan yasadır bu,  haklıdır. Ama aynı zamanda o yasanın bir geçici maddesi var. O geçici maddeye göre de eğer yasadan önce atanmışsa atandığı kişi tarafından alınır diye bir tespit yaptık. Savcılıktan da bunu teyit edeceğiz.  Muhtemelen o yolla görevden alınacak.


“Haberdar değiliz, bilmeyiz diyeceğimiz bir durum yok”

• Kıbrıs sorununda hızlı bir süreç işliyor. Biz de daha çok Rum basınından haberdar oluyoruz. Dışişleri Bakanlığı’nın Cumhurbaşkanlığı ile teması nasıl?
• EMİNE ÇOLAK:
Bir masada hazır olmama dışında her türlü bilgi ve detaya vakıfız. Şöyle ki; kendi iç mekanizmamız var. Gerek bizim yaptığımız gerekse Cumhurbaşkanlığı’nda yapılan temas ve görüşmeler devlet yapısı içerisinde paylaşılır. Gizlilik içerisinde tutanakları ve notları paylaşıyoruz. Görüşme tutanakları bildiğiniz gibi bize ilaveten Meclise de gönderiliyor. Dolayısıyla haberdar değiliz, bilmeyiz diyeceğimiz bir durum yok. Kaldı ki Dışişleri olarak bizim müsteşarımız bir fiil masadadır. Cumhurbaşkanı görüşmeci heyeti ile ayrıca teknik komite ve çalışma grupları içerisinde de yine Dışişleri elemanları gerek komite başkanı, üyesi veya not tutanı olarak bulunuyor. Dolayısıyla dediğim gibi Cumhurbaşkanlığı kadar en azından belki de daha fazla eleman birebir müzakere prosedürünün içinde yer almaktadır.

Aynı zamanda dönem dönem Sayın Akıncı ile görüşmelerimiz olur. Bize gelen yabancılara veya bizim gittiğimiz dış temaslarda sürece yönelik süreci desteklemek, süreci korumak anlamında ne yapmak gerektiği hususunda Cumhurbaşkanlığı ile koordineli bir şekilde mesaj veririz.
Ayrıca Türkiye Dışişleri Bakanlığı ile çok sıkı temasımız var.
Basın için de Rum basınında sızmalar oluyor, spekülasyonlar, çarpıtmalar olabiliyor. Şimdi özellikle seçim döneminde bir o kadar daha Kıbrıs konusunun politize edilmesi, malzeme edilmesi gibi bir süreç etkendir. Yoksa buradaki iç diyalogumuzda Cumhurbaşkanı partiler üzerinden Meclis üzerinden brifing vermektedir, dolayısıyla tamamıyla bir haber ya da her şey karanlıktadır iddiası gerçeği tam yansıtmayabilir.

• Güney basının gündemde ‘görüşme çok ama ilerleme yok’ iddiaları var. Nedir görüşmelerdeki son durum?
•  EMİNE ÇOLAK:
Aslında uzun zamandır hiç görmediğimiz derecede ilerlemiştir. Bunu niye
söylüyorum çünkü hali hazırda bu görüşmeler 6 başlığa bölündü. 6 başlığın 4 başlığı büyük ölçüde tartışıldı, çok büyük ölçüde de uzlaşıya varıldı. Ama biliyorsunuz ki ana prensip; her şey anlaşılmadan hiçbir şey anlaşılmış sayılmaz. Bu da geçerlidir. Dolayısıyla tekrar dönüp belki 1’nci bölümde ufak bir değişiklik yapılabilir veya 2 bölüm arasında ince ayar yapılabilir. O yönü işin ayrı ama 6 başlığın 4 başlığı bu kadar ilerlemiş olması bence önemlidir. Zor kısımlar yok mu? Var. Her görüşmede bazen daha büyük adımlar bazen daha küçük adımlar şeklinde bir ilerleme var. Aslında bir seneden az bir süre içinde de çalışmalar bu noktaya geldiğine göre evet bir momentum yakalanmıştır. Bence bardağın yarısından fazlası da doludur. İçerik kadar sürecin şekli ve yöntemleri de önemlidir. Çünkü bu sefer Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumların kendilerinin sahiplendiği, benimsediği ve kendilerinin yönettiği bir plan oluyor. Adı bile ‘genel sekreterin’ adı değil. Aynı zamanda etraftan da çok destek gelmektedir. Gerek Avrupa Birliği gerekse de garantör ülkelerden. Görüşmelere çok ilgi ve vurgu var. Dolaysısıyla ben inanıyorum ki içerikte kat edilen yol kadar önemlidir bu yaratılan momentum ve dıştan destek. Bunun bu şekilde sürmesi ve bizi hep ileriye doğru götürmesi durumunda bu sefer çözüm olabilme ihtimalini çok daha yüksek görüyorum, mümkündür diyorum. Garanti mi değil ama neticede demokratik bir referandum süreci yaşanacak, iki halk bunu kabul etmeli ama diyebilirim ki en azından iki liderin bu işi sonuca götürebileceğini öngörüyorum.

• Cumhurbaşkanı Akıncı, sürekli ‘son şans’ vurgusunda bulunuyor. Son şans mı?  ,
• EMİNE ÇOLAK:
Her seferinde de söylemek mümkün ama sanırım Cumhurbaşkanı Akıncı’nın kast ettiği bu şekliyle iki toplumlu iki bölgeli federal bir birleşmenin şuan iki tarafın lideri olan neslin ve siyasi iradenin tam anladığı ve benimseyebileceği parametrelerdir.
Bu nesil ve siyasi idare bu sefer tamamlamazsa süreci, bundan sonra gelecek olan nesil belki farklı modeller deneyecek. Bundan önce de birçok model denendi ama bir türlü olmadı. Başka türlü düşünmek gerekir denilebilir. Hem süreci götüren kişiler açısından hem de öngörülen çözüm şekli için bu seferde başarılı olmazsa tekrar düşünmek gerekecek.

• Parça çözüm modelleri de zaman zaman konuşuluyor. Bu aşamada bu artık mümkün mü?
• EMİNE ÇOLAK:
Bu gibi söylemler geçmişten kaldı ve tekrar tekrar konuşuluyor. AB  kontekstinde Türkiye’nin önünde Rum tarafının vetosunu ortadan kaldırmak için değişik zamanlarda telaffuz edilenler, güven yaratıcı önlemler diye değişik dönemlerde masaya konan önerilerdir.  Kamuoyunda tartışan önerilerdir, ama bugün için, şuan için, devam eden süreç dururken, böyle ara formüller veya büyük ve çok çaba ve iş gerektirecek parça çözümler üzerinde durulması çok gerçekçi olmaz. Aksine biraz da zararlı olur. Çünkü zaman ve enerji tüketmektir.

Biz emek ve enerjiyi devam eden sürecin sonlandırılması için kullanmalıyız, bunu da mümkün görüyoruz. Tamamen durağan bir dönemde olsak belki bunlar tekrar gündeme gelir ama şuan düşünün ki Şubat 2014 ortak açıklamada iki liderin imzaladığı taahhüt çok önemli. Bu neydi;  Parametreler üzerinde neticeye varacak şekilde yoğun bir görüşmenin müzakerenin başlaması yönünde anlaştık. Biz birbirimizi suçlamayacağız, netice almaya bakacağız. Güven Artırıcı Önlemleri de süreci desteklemek için gayret edeceğiz gibi… Bu anlaşma duruyor ve süreç de hala hazırda kopmadı ve kopacağına dair de işaret yok.  Süreç ilerliyorken, şuan ki odaklanmamız tamamıyla başlatılan süreci sonuçlandırmak ve referanduma götürüp iki taraf kabul ederse sonuca varmaktır.


“2016 yılı mümkün”

• 2016 yılı referandum ve çözüm yılı olarak telaffuz ediliyor. Ama mülkiyet konusu önümüzde duruyor. 2016 yılı çözüm için mümkün mü yoksa çözüm için telaffuz edilecek tarih 2017 yılı mı olacak?
• EMİNE ÇOLAK:
2016 yılı içerisinde referanduma kadar gitmesinin mümkün olduğunu düşünüyorum. Mülkiyetle ilgili çok sıkıntılı noktalar var doğrudur ama epey de ilerleme kaydedilen hususlar vardır. Taşınmaz Mal Komisyonu’nun oluşumu ile çözme yani her şeyi anlaşmanın içinde çözme değil de nasıl çözüleceğinin mekanizmasını da bağlamış olmak büyük ölçüde, bu çok önemli ve kritik. Burada da bayağı bir ilerleme var. Yine kriter ve parametrelerden tutun, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ndeki geçmiş davalar, 2014’e kadar olan, 2014-2016 yılı arasındaki davalar var. Bunlar da hep ışık tutup belirli kriterlerle bence az çok mülkiyetle ilgili tablo çıkmıştır. Tamamlandı mı? hayır ama çok büyük oranda yol kat edildi.

Kanımca yoğunlaşarak erken bir zamanda tamamlanabilir.
Kabul edeceğiz ki şuan yoğunlaşmakta sıkıntılar var. Çünkü güneydeki seçimler korktuğumuzun başımıza gelmesiydi. Çünkü seçimlerin sürece olumsuz bir etkisi olabilirdi. Biraz bunu hissetmeye başladık, söylemler sertleşti, siyasi avantaj elde etmek için tutanaklar doğru yanlış servis ediliyor. Bunun gibi olumsuz etkiler var ama buna rağmen ve özellikle bu seçim süreci geçtikten sonra tekrar bir hamle ile belki Cumhurbaşkanımızın geçmişte önerdiği gibi gerek adada gerek başka bir ülkede kapalı ortamda  toplantı yapılabilir. O toplantıda 2 kritik başlık olan toprak ayarlaması ve garanti ve güvenlik başlığını da gerektiği şekilde ele alınır. Garantör ülkeler de toplantıya dahil edilir. Konular hızla görüşülüp bağlanır ve bir anlaşmaya varıldığına dair liderler imza atmaya hazır olduktan sonra anlaşmanın anlatımı ve tanıtımı yapılır.  Ardından da referandum süreci yaşanır. 2016 yılı içerisinde bunlar mümkün mü bence mümkün. Yüzde yüz olur mu bunu hiçbirimiz söyleyemeyiz.


• Türkiye ve Kıbrıs Cumhuriyeti ilişkileri sıklaştı. Biz bu görüşmelere ne kadar dahil oluyoruz veya olmamız gerekiyor mu?   Dışlanmışlık söz konusu mu?
• EMİNE ÇOLAK:
TC’nin bir Kıbrıs ile ilgili bir yönü var, bir de uluslar arası ilişkiler içerisindeki pozisyonu var. Şimdiki gündemde olan kısmı AB üyeliğindeki çalışmalar ve pozisyonlardır. Ama bir de halen AB içinde AB’yi siyasi yönden darmadağın eden mülteci krizi var ve bunda da Türkiye’nin rolü çok büyük. Dolayısıyla Türkiye bu ilişkileri içerisinde toplantılara, konferanslara, görüşmelere gidiyor. Bu ortamlarda da karşılaşıyor, aynı ortamda oluyor ama ayak üstü ama oda içi bir diyalog içerisine giriyor. Bunların hiçbiri Kıbrıs konusunda Kıbrıslı Türklerin öznesi olduğu, Kıbrıs konusunun müzakeresi değildir. Müzakereler adada yürütülüyor.

Türkiye’nin AB ile olan ilişkileri içerisinde Kıbrıs çok önemli bir düğümdür. Bu hepimizin bildiği bir gerçektir. O düğüm de nedir? Kıbrıs’taki sorun nedeniyle halen hazırda içinde üye olan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Türkiye’nin başlıklarının açılmasını hatta Kıbrıs Türk tarafına belirli yardımların gelmesine birebir veto ve engel olmasıdır. Bu gibi sıkıntıları aşmak ve konuşmak için birebir diplomasi akışı içinde TC yetkilileri yerine göre Kıbrıslı Rumlarla yerine göre Yunanlılarla görüşebilir. Ama bizim odaklanmamız gereken Kıbrıs sorununu çözmek. 

Türkiye’nin önünü açmak için yapılan süreç içerik açısından ayrı ve esaslıdır. Türkiye’nin kendi sorunları ve pozisyonu ile ilgili tartışmaları da elbette ki kendi diplomasisi ve siyasi temasları doğal olarak gündeme gelir.

Biz kendi açımızdan dışlanma ve bihaber saymıyoruz kendimizi bu şekilde devam ettiği müddetçe. Bu şekille halihazırda buradaki kısmı Kıbrıslı Türkler götürüyor. Türkiye ile güçlü bir istişare ve bilgi paylaşımı var. Türkiye son zamanlarda Yunanistan ve Rum tarafı ile yaptığı temasları da bizimle paylaşıyor. O irtibat ve iletişim vardır. Ama dediğim gibi iki olay ilintili olmakla birlikte aynı ve tek değildir.

• Yoğun yurtdışı temaslarınız oluyor. Temaslarınızda ne gibi tepkilerle karşılaşıyorsunuz?
• EMİNE ÇOLAK:
Önemli olan niçin gideriz, ne ile gideriz. Bizim gitme sebebimiz ve götürdüğümüz mesaj çok açık ve nettir; Kıbrıs’ta çok önemli bir müzakere süreci devam eder bu bizi çözüme götürebilir. Çözümü herkes için, birçok aktör için kazan kazan kazan şeklinde düşünebiliriz. Bu süreç hakkında bilgi edinilmesi, bu sürece destek verilmesi ve bu sürecin korunması için çağrı yaparız. Gittiğimiz her yere bunu taşıyoruz. Son bir ki seyahatimizde iş dünyasından KTSO ve KTTO’dan da temsilcileri yanımızda götürdük. Onlar da ülkemize bir ticari işbirliği  ortamı da yaratabilir ve yakalayabilir diye. Bu da bir artısı olur ziyaretlerimizin.

Gittiğimiz ülkeye göre farklı muamele görürüz. Muamele derken, elbette randevu alıp gittiğimiz herkes bizi dinliyor. Bazı ülkelerde daha diplomatik olarak yüksek düzeyde bir muamele görebiliyoruz, bazı ülkelerde pek o kadar değil. Biz ona göre bunu da bir gerçeğimiz olarak kabul ederiz ve yadırgamayız. Ama gitmekten de hiç kaçınmayız.

Her kapıyı çalarız her faydalı olacağına, anahtar noktada olacağını düşündüğümüz yetkililerle gerek AB örgütü içerisinde gerek AB üyesi devletleri içerisinde, gerekse körfez ülkelerinde her yerde de bu temasları yapmak maksimum iletişim kurmak ve hep bu mesajı vermektir amacımız.

Çözümün son aşamasında özellikle herkesin süreçten haberdar olması ve destekleyicisi olması gerekir.

Çünkü öyle bir noktaya gelebilir ki Kıbrıs’ın çözüm şekliyle ilgili AB belki bütün üyeleri ile birlikte bazı kararları üretmesi gerekecek. Sürecin önemini, başarıya gitmesi halince adada iki tarafında kabul edeceği bir formülün ne artılar getirebileceğini o gün duymuş olasınlar.

Bizim en azından Kıbrıslı Türkler olarak buna ne kadar istekli ve uğraş vermekte olduğumuzu ne kadar ihtiyacımız olduğunu şimdiden duymuş olmaları çok önemli.

Belki de Annan Planı döneminden edindiğimiz bir acı tecrübe diyeceğim, daha çok dış dünya Kıbrıs Rum tarafını çözüme daha yapıcı yaklaşması için teşvik etmeli. Çözüm fırsatı kaçarsa kimin sebep olduğu ikincil faktör olur ama neticede o fırsatı kaçırmamaktır önemli olan.


“Tanınmamız, bilinmemiz rahatsız etmemeli”

“Dönem dönem hissederiz ve karşılaşırız, Kıbrıs Rum tarafı bizim görüşmemiz ve anlattığım çerçevede insanlarla konuşmamızı istemiyorlar. Ellerinden geliyorsa engellemeye çalışırlar veya kendi gazetelerine de yansıdığı gibi olumsuz bakıyorlar. Sanki zarar vermek veya onların aleyhine gibi bir tavır içerisine girerler bu pek yapıcı değil. Federal yapının içinde birlikte yer alacağımız düşünülürse önümüzdeki yıl içerisinde, o zaman hepimizin de sesinin duyulması hepimizin de görülmesi siyasi anlamda değil ama bir varlık olarak, bir kimlik olarak tanınmamız bilinmemiz birbirimizi rahatsız etmemeli. “

Röportaj Haberleri