Fatih Yalıner
fatihyaliner@hotmail.com
Bir varmış, bir yogmuş. Hayata yemyeşil bir vürüscük doğmuş. Düñya Hapşuuuuu-rup Hapşuuu-rup yerine oturmuş. Ha ha hapşuu-rmuş tüm insancıglar, hayvancıglar, bitgiler, dağlar, sular… Gorkudan kaş gündür uyuyamamışlar. İlacı buldum, artık meraglanmasınnar. Hele bu geceki meselimi bir añnadayım diñnesinler da hepsi iyileşip çifde telli oynaycaklar…
Bir zamannar düñyada herkeş gezer tozarmış. Bariyalar eyice lakırdı edeller, insancıglar birligde çok güzel vakıd geçirillermiş. O zamannar ‘Gavcar Ali Dayı’ isimli bir adamcıg Garavolli köyünde yaşarmış. Ama ne yaşamak! Adamcıg sabahın erken vakıdlarına saatını gurar, sora da ova ova gavcar mantarı ararmış. Gece gündüz mantar toplarmış. Topladığı gavcarları, garısı Unutgan Şerife’ye getirirmiş. Bu çiftin resdurandları varmış. Şerife Yenge’nin mantar böreğiynañ mantarlı yumurtası çok sevilirmiş. Herkeş boğula boğula o yemekleri afiyetnañ yermiş.
Bir gün Gavcar Ali Dayı’yı yine çalar saatı uyandırmış: ‘ tik tiki tik tak, Hade Ali Dayı sabah oldu gak’. Ali Dayı gözlerini ovuşturmuş, dişlerini ‘şarra da şar şar’ fırçalamış. Gancelliyi açıp goyulmuş yollara. Az gitmiş uz gitmiş, acıkmış mantarlı börek yemiş, susamış su işmiş. Birazcık da daşın üstünde diñnenmiş. Sorasında gittikça gitmiş. Bir tepeciğin yanında gocaman bir gavcar mantarı görmüş. Ma ne mantar. Bir ova davşanı gadar. Mantar biraz eski biraz da tozlu görünürmüş.
Ali Dayı: “Ma ne güzel mantar be bu. Vallahi bize bu mantar üş gün yeter. Hatta galır bile. Biraz tozlucukdur, üflerik bir şeyi galmaz. Hem ikayacayık da. Üş gün mantara gitmem.” demiş. Yüklenmiş goca mantarı, garısına götürmüş.
Şerife: “Vay anam. Be Ali, ben hiç böyle mantar görmedim. zehirli olmasın bu mantar. Hem tozlu da görünür. Bi’şey olmasın insacıglara.”
Ali: “ Yok yahu zehirli değil. Zehirlileri añnarık heralde, da toplamaya giderik mantarları.”
Şerife Yenge: “E eyi o zaman. Vallahi bu üş gün yeter bize.” demiş başlamış hazırlıklara.
O sırada Ali Dayı, ellerini ikamadan gaveye gitmiş. İnsannarnañ tokalaşmış öpüşmüş. Başlamış ondan bundan masgaralıglar añnatmaya. Şerife Yenge’nin da unutganlığı var ya, unudmuş mantarı ikamayı. Başlamış yemekleri hazırlamaya. Yannarına da birkaş dane biddacık aşmış. Resduranda müşderiler akın akın gelmiş. Ma ne akın. Sankı çekirge sürüsü resduranda saldırdı. O sırada gaveden gelen Ali Dayı, garısına yardım etmiş. Böylece tüm herkeş doymuş, resduranddan mutlu ayrılmışlar. Birinci gün öyle geşmiş gitmiş.
İkinci gün gelmiş. Gavcar Ali Dayı’ynañ Şerife Yenge, yataktan bir türlü galkamamışlar. Vinç gelse da yerlerinden onları galdıramayacak gibi hissetmişler. Sorasında zor topuz galkmışlar.
Şerife Yenge: “Be Ali, aşmaylım resdurandcığı. Hasdayık. Hem insancıglara da bulaşdıracayık.”
Ali Dayı: “Olmaz be Şerife. Daha büyüteceyik bu resdurandcığımızı. Daha çok para gazanalım daha rahat geçinelim. Ald tarafı gıribdir yahu. İki Hapşuu bir öhö. Geşti gitti ”.
Şerife Yenge: “Ey olan”.
Sohbet bitinca yavaş yavaş önnüklerini geymişler. Hazıllanmışlar. Yemecigleri bişirmişler. Kokuyu alan herkeş gene doluşmuş. Ali Dayı’ynañ Şerife Yenge’nin ne halı ne de vahdı galmış. İkinci günü da böylece geşirmişler.
Üşüncü gün geldiğinde Ali Dayı’ynañ Şerife Yenge’nin ateşi çıkmış. Yataktan bi türlü gakamamışlar. İkisi da uf uf çekmişler. Ali Dayı’ynan Şerife Yenge yatagda bir an göz göze gelmişler. Gorkudan çığlık atmışlar.
Şerife Yenge: “Ma noldun re? Yemyeşil suratıñ. Yeşil Dev’e benzediñ. ”
Ali Dayı: “ Señ geñdine bak. Genşleşesin diye hıyar suyu sürdüñ galiba yüzüñe.”
Şerife Yenge: “Hus reee. Galiba hasdalıkdan böyle olduk.” demiş ve kapı tak tak diye sert çalınmış. Gelenler, yaşlı çifdin Dokdor oğluynañ iki polismiş. Gelen üş gişi da masgeliymişler. Polisler, resdurandda her yemek yeyenin hasda olduğunu añnadmış. Gavedekilerin da hasda olduğunu söylemiş. Bunun nedenini onnara sormuş. Ali Dayı, böyük mantarı nereden nasıl aldığını añnadmış. Sonrasında gaveye gittiğini da. Şerife Yenge da mantarı ikamayı unudduğunu söylemiş.
Dokdor: “Ah be anne baba, hiş böyle iş yapılır yahu. Herkeşi garantinaya aldık. Herkeş masgeli dolaşır siziñ yüzüñüzden.” demiş. Ali Dayı’ynañ Şerife Yenge üzülmüşler.
Bunu duyan birkaş hasda olan gişi evlerinden bağırarak: “Vallahi bardon Ali Dayı!” “Of Şerife Yenge” diye söylenmişler da söylenmişler. O gadar söylenmişler ki çifdin isimleri “Bardon Ali Dayı” ile “Of Şerife Yenge” olarak galmış. Biz yaşlı çifdi bırakalım, bakalım Dokdora.
Dokdor, mantardan örnek almış, labaratuvarda incelemiş. Dürbüncükden güçücük yeşil bir vürüscük görmüş. Dokdor hasdalarına onu vermiş, bunu vermiş, allem gallem edmiş, gene da kimseyi iyileşdirememiş. Hazırlamış çantacığını, tedaviyi bulmak için gitmiş ormana. Az gitmiş uz gitmiş, dönmüş aşıcıklarını kontrol etmiş, bir gayacığın dibinde diñnenmiş. Gakmış gene gitmiş. Bir yaşlı deyzeciğe rastlamış. Ona her şeyi añnadmış. Deyzecik demiş ki:
“Ay oğlum ayan oğlum, yüzü ay parçası oğlum, señiñ aradığın beş tepenin birinde bulunan sihirli nanedir. Ma re diggat edesin geçeceğin yola. Oradaki mağaradan gorkunç yarasa sesleri gelir.” demiş.
Dokdor teşekkür edmiş, sora da mağaraya ulaşmış. Masgesini dakmış içeriye girmiş ki ne görsün! İçerde beş yarasacıg varmış. Beşi da hasda.
Yarasalardan biri: “Öhö. Çok uykusuzuk dokdor. Napdıysak uyuyamadık.”
Dokdor, aşıcıglarını çıkarmış. Hepsine aşı yapmış. Dört yarasacıg hemen uyumuş. Dokdor, diğer yarasaya olup biteni añnadmış. Diğer yarasa uyumak üzereyken: “Aradığın sihirli nane, üşüncü tepeciğin yamacındadır. Diggat et, o nanenin sahibi gurgufadır.”
Dokdor, teşeggür edmiş. Az gitmiş uz gitmiş, yolda ekşilece görmüş canı çekmiş yemiş, gitmiş da gitmiş. Nihayet sihirli naneye ulaşmış. O sırada dokdoru gören hasda gurgufa nanenin önüne gelmiş:
“Ha ha ha hapşuuuu! Dokdor bu naneyi almak için geldiğini bilirim. Gene da saña veremem. Bu benim tek varlığım.”
Dokdor: “lüdfen ver. Ben señi iyileşdirecem söz veririm. Hem naneyi verip herkeşi gurtardığını herkeşe añnadacam.”
Gurgufa: “ Aslında yanımda duran bu ekşi ağacını iyileşdirirsañ saña nanelerimi veririm.”
Dokdor gabul edmiş. Bu vürüscükden ağaccıg da etgilenmiş. Dokdor, ağaca iğneyi yapmış. Sora da çantasından bir tencere çıkarmış. Ateşi yakmış. Tencerenin içine suyu goymuş, naneyi eliynañ ufalamış. Sora da ağacın köküne dökmüş. Ağaş birden cannanmış. Büyük büyük ekşilerden, ağacın dalları eğilmiş. Gurgufa birkaş ekşiyi da dokdora hediye edmiş.
Teşekkür eden dokdor, ilk önce gurgufaya naneli limonlu çay içirmiş. Gurgufa iyileşmiş. Dokdor koşdura koşdura yarasalara gitmiş. Onnarı uykudan uyandırıp onları da iyileşdirmiş. Nefes nefese koşdurmuş koşdurmuş. Garavolli köyüne varmış. Naneynañ limonu goca gazanda gaynadmış. Herkeş iyileşmiş. Herkeş dokdora ve gurgufaya çok teşekkür edmiş.
Ali Dayı’ynañ Şerife Yenge, oğullarıyla ifdihar edmişler. Yaşlı çifd herkeşe, artık daha temiz ve diggatli olacaklarını söylemişler. Köylüler, yaşlıların unudmaması için “ellerñinañ yeycekleri eyice ika.” dabellası asmışlar. Böylece hasdalık bitmiş. Garantina günneri gelip geçmiş. Gene da yaşlı çifdin isimleri “Bardon Ali Dayı”ynan “Of Şerife Yenge” olarak galmış…
Ekşi ağacından üş dane ekşi düşmüş. Üşü da bardağınıza… Naneli çayınızı içerkan ne olur ne olmaz mesafeli durun ha. Masal biterkandan iyileşmiş hemen da Nuriye Fatma Naciye, gakmışlar hemen da çifde telliye…