Tuncer Bağışkan
Geçen haftaki yazımda Enorasis Kulübü’nün Alagadi gezisini anlatmış, gezinin ikinci etabında ise tarihi Girne kentinin sokaklarındaki eski eserleri ziyaret etmek için yola koyulduğumuzu yazmıştım. Nihayet tutulduğumuz dolu ile yağmurun sona erdiği bir sırada tarihi Girne Baldöken Mezarlığı’ndaki park yerine ulaşıyoruz.
Kentin kuruluşuyla ilgili çeşitli bilgiler bulunduğundan kuruluş tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Bazı yazılı kaynaklarda Truva savaşına katılan askerler tarafından M.Ö XII. yüzyılda kurulduğu kayıtlıdır. Kent ile yakın çevresinde bulunan kalıntılara dayanılarak şehrin kuruluşu yaklaşık olarak M.Ö X. Yüzyıla tarihlendirilirken, bazı kaynaklarda ise M.Ö VI. yüzyılda Mısır’dan gelen Pers kralı Kyrus tarafından kurulduğu bilgilerine de yer verilmiştir. Yine bir diğer kaynağa göre soylu bir aileden olan Kephas (veya Kepheas) önderliğinde M.Ö VIII. Yüzyılda Yunanistan'daki Achea bölgesindeki Dyme (Oleno) ve Bourarois kentlerinden gelenler tarafından kurulmuş, bu nedenle de kente Kerynia adı verilmiştir. M.Ö 756 yılı itibarıyla Achea bölgesindeki şehirlerden birinin adının Kerynia olduğu da kayıtlara girmiştir.
Bizans döneminde inşa edilen kent yapıları Lusignan ile Venedik dönemlerinde geliştirilerek yeniden kullanılırken, kente başka yapılar da inşa edilmiştir. Kent 1570 yılında Osmanlıların eline savaşsız geçer. Burada bir garnizon oluşturulduğundan, surlarla çevrili kentte oturan Ortodokslar kentin dışına çıkıp yerleşmeye zorlanırlar. Böylece Aşağı Girneli Rumlar o yıllarda kentten ayrılıp Limanın kuzeyindeki Yukarı Girne’yi kurarlarken, civar köyler arasındaki Thermeia (Doğanköy), Karakoumi (Karakum), Kazafana, Belapais ve Karmi köylerine de yerleşirler. O tarihten sonra kent ile kalede sadece garnizonda görev yapan askerler ile aileleri oturmaya başlar. Ancak M.S XIX. Yüzyılda bazı Ortodoks Rumların yetkililere para vermek suretiyle Girne limanından Anadolu ile Eğe adaları arasında deniz ticareti yapmalarına izin verilirken, bazılarının limanda balıkçılık yapmaları da izinlendirilir. Osmanlı döneminden başlayarak İngiliz Sömürge Dönemi boyunca Girne ile yakın çevresi imar edilmeye başladığından, Aşağı Girne ile Yukarı Girne diye bir gelişim süreci izler.
Baldöken Osmanlı Mezarlığı
Girne’ye vardığımızda otobüsümüz tarihi Baldöken mezarlığındaki otobüs terminaline park ediyor. Geçmiş yıllarda mezarlık alanının doğusunda saptanan mozaik kalıntılarına dayanılarak burasının Roma ile Bizans dönemlerinde de kullanıldığı anlaşılmıştı. Mezarlık olarak oluşturulduğu Osmanlı döneminde kentin dışında yer almaktaydı. Mezarlıktan günümüze sadece kademeli prizma biçimli üç mezar, Esseyid Emin Efendi su sarnıcı ve kubbe üst örtülü bir türbe gelebilmiştir. Türbenin, 1764 yılında Kıbrıs Valisi Çil Osman’a karşı ayaklanması nedeniyle kafası kesilmek suretiyle idam edilen Girneli Halil Dizdar’a ait olduğuna inanıldığı bilgilerine rastlanmaktadır.
Kesme taştan inşa edilen tonoz üst örtülü Esseyid Emin Efendi Sarnıcı St.Andrew Anglikan Kilisesi ile Baldöken mezarlığının sınırında yer almaktadır. Sarnıcın batı cephesinde Mevlevi Tekkesi dervişlerinden Feyzi Dede tarafından eski Türkçe olarak yazılan mermer bir kitabe bulunmaktadır. Kitabede, sarnıcın, 1816-1821 ile 1834 yıllarında Kıbrıs muhassılı olarak görev yapan Esseyit Mehmet Emin Efendi (Küçük Mehmet) tarafından yaptırıldı kayıtlıdır.
St. Andrew Anglikan Kilisesi
Baldöken mezarlığı ile Girne Kalesi arasında yer alan St. Andrew Anglikan kilisesi Kıbrıs’ın kuzeyinde yaşayan Anglikan İngilizlere dini hizmet vermektedir. Kiliseye giriş odasındaki duvara çakılı madeni levhalardan birinde “Bu bina Bay ve Bayan Ernest Mc. Donald tarafından yapıldı ve arazisi Bay George (Ludovic) Houstoun tarafından bağışlandı. 1913” kaydı bulunmaktadır. Ancak zamanla ihtiyaca cevap vermediğinden 1949 yılında Bay ve Bayan B.C. Petrides tarafından genişletilerek kapasitesi artırılmıştır.
Girne Kordon Boyu, Girne Limanı, Lüzinyan kuleleri ve anıt ağaç
Lüzinyan döneminde at nalı şeklinde olan Girne Limanı’nın korsanlar ile yabancı gemilere karşı korunması amacıyla, şimdiki Gümrük binası bitişiğindeki kule ile limanın ortasındaki kule arasına çok kalın bir zincir gerilerek kapatılmaktaydı. Sığ ve kayalık olan Girne limanı küçük ticari gemilerin uğrak yeri ve bir balıkçı barınağı olarak kullanılmıştır. M.S XVIII/XIX. Yüzyıldan başlayarak XX’inci yüzyılın başlarına kadar Girne kazasında yetişen harnıp ürünleri Girne limanından yurtdışına ihraç edildiğinden, limanın gerisine harnıp ambarları inşa edilmiştir.
Başta harnıp olmak üzere bazı maddelerin ihraç edildiği Girne limanına, İngiliz Sömürge dönemine rastlayan 1880 yılından sonra bir dalgakıran ile tek katlı bir gümrük binası inşa edilmiştir. 1914 yılında gümrük binasına ikinci bir kat eklenmek suretiyle bu günkü son şeklini almış olur.
Eski Girne kentini dolaşırken gördüğümüz kenti çevreleyen tahkimat ile kule kalıntıları, dıştan gelebilecek saldırılara karşı Girne halkını korumak amacıyla Lüzinyan döneminde inşa edilmişlerdi. Bu tahkimat duvarı ince yapılı olduğundan, barutun icat edildiği Venedik döneminde işlevini yitirmiş ve taşları kent evlerinin yapımında inşaat malzemesi olarak kullanılmaya başlanmıştır. Lüzinyan döneminde çift kuleli olan kentin ana giriş kapısı şimdiki Girne Belediye Binası’nın kuzeyinde bulunmaktaydı. Lüzinyan tahkimatından günümüze gelen diğer kuleler ise sırasıyla, liman ortasında, Eski Gümrük Binası olarak bilinen Girne Marina'nın yanında, Kordon Boyu kıvrımında, Girne kent içindeki daracık sokaklardan birinde ve eski Belediye Pazarı karşısında bulunmaktadır. Yıkılmak suretiyle günümüze gelemeyen Lüzinyan kulelerinden biri Arhangelos Mihail kilisesinin üzerine inşa edildiği dikdörtgen kule, diğeri ise Girne Belediye binasının kuzeyindeki şehrin ana giriş kapısı kuleleriydi.
Girne Kordon Boyu’ndaki gümrük binasının karşısında Bella Solarius (Sevişen ağaç) adıyla bilinen iki ağaç dikkatimizi çekiyor. Tahminen 175 - 200 yaş arasında olan bu ağaçların anavatanlarının Afrika olduğunu ağacın yanına konan yazılı levhadan öğreniyoruz. Bunların biri erkek, diğerinin ise dişi. Dişinin gövdesi erkeğinkine oranla daha ince. İki cinsin meyveleri de farklı. Ağaçların dalları birbirlerini saracak şekilde geliştiğinden bu ağaçlara “sevişen ağaç” da deniyor. En büyük özellikleri ise tek olarak değil, grup olarak birkaçının bir arada yaşamaları. Dalları hafif ve adeta içi boş gibi olduğundan eskiden sandal yapımında kullanılırlardı. Bu arada, yaz aylarının bunaltıcı sıcaklarında serinlik veren hoş bir gölgesi olduğunu da öğrenmiş oluyoruz.
Eski Girne Pazarı (Bandabuliya)
Bu arada Girne’nin en eski Bandabuliyasını, yani Belediye Pazarı’nı, da ziyaret ediyoruz. Kentin neredeyse merkezinde yer alan bina İngiliz Sömürge döneminde inşa edilen üzeri kapalı ilk Pazar yeri olarak bilinmektedir. 1889 yılında Girne Belediye Meclisi’nin 13’üncü toplantısında halka açık bir Pazar yeri yapılmasına karar verilmesi üzerine inşa edilmiştir. O yıl Girne’nin belediye başkanı D.C. Demetrides, yardımcısı ise M. Shiakallis idi. İlk inşa edildiğinde üzeri açık iken, daha sonraki yıllarda kış aylarında da kullanılabilmesi amacıyla üzeri tamamen kapatılmıştır. İlk yapıldığında içinde manavlar, kasaplar, balıkçılar ve kahvehaneler bulunmaktaydı. 1990’lı yıllarda işlevini yitirmiş olmasına karşın, oradaki kasaplar ve bir küçük kahvehane işlevini 1998 yılına kadar sürdürmüştür. Daha sonra burası Girne Belediyesi tarafından gereksiz eşyaların konduğu bir depo olarak kullanılmaya başlanmış, daha sonra ise zibilhaneye dönüştürülmüştür. Ancak bir eski eser olarak listelendiğinden ilkin bir sinema, veya araba müzesi olarak kullanılması düşünülmüş olmasına karşın bu düşünce daha ileriye gitmemiştir. Nihayet 2005 yılının Ağustos ayında alınan isabetli bir kararla burasının restore edilip restoran, çarşı, turizm ve el sanatları merkezi olarak kullanılmasına, çevresinin ise yayalaştırılmasına karar verilmiştir. Restorasyon çalışmaları sırasında içinden 40 kamyon zibil çıkartıldığı halen anımsanmaktadır. Başlatılan çalışmalar 2006 yılında tamamlandıktan sonra kullanılmaya başlanmıştır…
Ağa Cafer Paşa Camisi
Girne Kordon Boyu’nun gerisindeki Ağa Cafer Paşa Sokağı'nda bulunan kesme sarı taştan yapılmış bir yapıdır. Girne’de inşa edilen üç ibadet yerinin en büyüğüdür. Yukarı Girne’deki Türk mahallesine Yazıcızade ile Acemzade mescitleri inşa edilirken, Aşağı Girne’ye de bu cami inşa edilmiştir. 1589/90 yılında Kıbrıs Muhassılı olan Frenk Ağa Cafer Paşa tarafından yaptırılmış, yanına ise bir sibyan okulu inşa edilmişti. Caminin kuzeybatı köşesinde bir minare yer almaktadır. Camiye ismini veren Ağa Cafer Paşa'nın özgeçmişine ilişkin bilgiler caminin cephesine monte edilen mermer levhaya kaydedilmiştir. Girneli Rumlar bu caminin önceleri St. Katherin’e adanmış bir Katolik kilisesi olduğuna inandıklarından, minarenin yanındaki bir adak yerine lamba yakmalarının adet olduğu, Rina Catselli’nin “Kyrenia a Historical Study” kitabında yer almaktadır.
Hasan Kavizade Hüseyin Efendi Çeşmesi ve yanındaki merdiven basamakları
Ağa Cafer Paşa Camisi’nin güneydoğusunda bulunan sarnıçlı ve tonoz üst örtülü bir meydan çeşmesidir. Camiye namaz kılmak için gelenler abdestlerini bu çeşmede alırlardı. Üç kemerli olan çeşmenin mermer yazıtında 16 Kasım.1841 tarihinde hayır amacıyla Hasan Kavizade Hüseyin Efendi tarafından yaptırıldığı kayıtlıdır.
Çeşmenin batı bitişiğindeki taş merdiven ayakları, Girne’yi imar etme faaliyetleri çerçevesinde son Osmanlı Kaymakamı Cemal bey ile Girne’nin son Osmanlı Belediye başkanı Abdül Efendi tarafından inşa ettirilmiştir.
Chysopolitissa Kilisesi
Girne Kordon boyundaki Halk Sanatları Müzesi’nin gerisindeki Ağa Cafer Paşa Sokağı’nda bulunan küçük ve mütevazi bir şapeldir. Girne şehir içinin en eski kilisesidir. Eski yapı taşları kullanılarak yerel ustalar tarafından yapıldığı tahmin edilmektedir. Kuzey kapısı Gotik nizamda yapılmış olup, bu kapının Lüzinyan dönemine ait büyük bir yapıdan alınıp buraya monte edildiği tahmin edilmektedir. Kimi kaynaklarda M.S XIV. yüzyıl’da yapıldığı, kimi kaynaklarda ise M.S XVI’ıncı yüzyılda yapıldığı üzerinde durulmuştur. 1783 yılında yenilenirken binaya bazı değişiklikler de yapılır. Kuzeydeki Latin kapısına sütun başlıkları eklenirken, batı kapısına da haça gerili İsa plaketi monte edilmiştir. O sırada buraya bazı odalar ve bir de zeytinyağı sıkma atölyesi yapılır. Ayrıca burası bir eğitim merkezi olarak da kullanılır. Günümüze gelmeyen rölyef bezemeli ahşap ikonostasis’in M.S XVII. yüzyılın en güzel bir örneği olduğu kaydedilmektedir. Kilise ikinci kez 1856 yılında Girneliler tarafından yenilenir. O sırada kilisede 1783 tarihli bir İsa ikonu da vardı. Çatısı yıllar önce çöktüğünden bir yıkım sürecine girdiği gözlemlenmektedir.
Girne Halksanatları Müzesi
Chysopolitissa kilisesini ziyaret ettikten sonra binanın karşısındaki Trypiti adı verilen ve yaklaşık iki metre genişliğinde olan Kıbrıs’ın en dar sokağından kordon Boyu’na iniyoruz. Burada ziyaret edilebileceğimiz yerlerden biri Girne Halk Sanatları Müzesi olmasına karşın, bu müzenin sadece Perşembe günleri ziyarete açık olduğunu giriş kapısındaki bilgi notundan öğreniyoruz. Müze binası 1966 yılında Lady Margaret Loch tarafından Kıbrıs Cumhuriyeti Antikalar Dairesi’ne hibe olarak verilmiş ve orada bir Halk Sanatları müzesi oluşturulmuştu. 1974’den sonra burası yeniden düzenlenerek ziyarete açılmış, geçtiğimiz yıllarda ise yeniden elden geçirilerek mevcut sergilemelere harup ürünü de eklenmiştir.
Üç seviyeli bir yapı olan müzenin alt katında ziraat aletleri, zeytin sıkma presi, toplanan harnıpların taşınması canlandırması ve depolama amacıyla kullanılan büyük boyda küpler sergilenmektedir. Bu küpler M.S XVIII. Yüzyıldan başlayarak 1960’lı yıllara kadar Fini köyünde yapıldıklarından bu adla anılmaktaydı. 75 kilodan başlayarak 1500 kiloya varan kapasitesi olduğundan zeytinyağı, zeytin ve şarap gibi malzemelerin depolandığı, hatta bazı yerleşim birimlerinde hamam olarak kullanıldıkları da bilinmektedir. Üst kattaki ilk odada harnıp ürününden betmez yapılması anlatılmıştır. Üst kattaki diğer üç mekanda yapılan sergilemeler arasında mutfak, el dokuması, giyim-kuşam ve yatak odası sergilemeleri yer alıyor.
Bize ayrılan yer dolduğundan, Girne’de ziyaret ettiğimiz harnıp ambarları, Arhangelos Michael kilisesi, Greko-Romen mezarları, Macaristanlı Azize Elizabeth Latin şapeli, piskoposluk binası, Sir Courtenay Manifold Konağı ve Banker Demosthenis Severis konağını da gelecek haftaki yazımızda anlatacağımız sözünü vererek bu haftaki yazımızı da bu şekilde sonlandırmış olalım…
Devamı haftaya