“Girne yöresinde Pikro Nero’da toplu mezara 40-50 “kayıp” şahıs defnedilmiş...”

Sevgül Uludağ

Yıllar sonra, bir Kıbrıslırum teğmenin görgü şahitleriyle konuşarak hazırladığı rapor ortaya çıktı...

FİLELEFTHEROS gazetesinden Vasos Vasiliu, 19 Haziran 2021 tarihinde gazetede çıkan bir yazısında, Girne’de “Pikro Nero” olarak bilinen (“Acı su” olarak tercüme edebiliriz bu ismi) bölgeye 40 “kayıp” şahsın bir toplu mezara gömülmüş olduğu yönünde çeşitli tanıklıklar bulunduğunu yazdı.

“Çıkarma Plajı” olarak bilinen ve Türkiye’nin 1974’te askeri harekatının başlatıldığı, askeri çıkarma yapıldığı bölgenin biraz üstünde kalan “Pikro Nero”yla ilgili olarak biz de çeşitli görgü tanıklarının ifadelerini bu sayfalarda yayımlamış ve Kayıplar Komitesi yetkililerine yıllar önce bu bölgede bazı olası gömü yerlerini göstermiştik.

Vasos Vasiliu’nun yazısını, okurlarımız için özetle derleyip Türkçeleştirdik:

***  Girne bölgesinde köylülerin tanıklıklarına göre, Pikro Nero bölgesine 40-50 kadar “kayıp” Kıbrıslırum gömülmüş ve bu tanıklıklar şoke edici durumda.

***  Sözkonusu bölgedeki “kayıpları” yeni bir arama girişimi çerçevesinde unutulmuş bir raporun ortaya çıkışıyla, konu yeniden suyüzüne çıktı.

***  Sözkonusu rapor Teğmen S.M. tarafından kaleme alınmış, sözkonusu teğmen pek çok görgü tanığından ifadeler toparlamış...

***  Rapor, 25 Temmuz 1974 Perşembe günü Karava ile Ayyorgi arasındaki Pikro Nero bölgesinde neler yaşandığını ortaya koyuyor.

***  Raporda özetle şöyle yazıyor:

“25 Temmuz 1974 Perşembe günü sabahın erken saatlerinde Türk askerleri Halkusis’in evine gittiler ve A.G.’den kendilerine bazı tutukluları vermesini, bunları gömüde kullanacaklarını söylediler.

***  Bundan sonra Türk askerleri A.O., D.D., T.S. ve iki kardeşi alarak Halkusis’in evinin karşısına götürdüler, 40 metre kadar ileriye.

***  Bu alanda bir şiro (ekskavatör) 20 metre uzunluğunda, 10 metre genişliğinde ve bir metre derinliğinde bir çukur kazmış vaziyetteydi.

***  Bu çukura 40 kadar ceset atılmıştı. Türkler, birlikte getirdikleri Kıbrıslırumlar’dan ölüleri toprakla kaplamaları için kendilerine kürek dağıttılar. Sözkonusu Kıbrıslırumlar, ölülerden herhangi birisini tanımıyorlardı.

***  Şahitlerden birisi ölüleri tanımadıklarını çünkü onların kararmış olduğunu söyledi.

***  A.G. adlı birinci görgü tanığına göre aynı gün Türk askerleri iki sivili bu çukurun başına götürdüler ve önce bacaklarından vuruldular, sonra da öldürülüp aynı çukura atıldılar. Ancak mesafe nedeniyle sözkonusu iki şahsın kim olduğunu tanıyamamıştı A.G.

***  26 Temmuz 1974 tarihinde ise sabah erken saatlerde, Türkler gene bu şahitlerden bazılarını alarak aynı çukurun başına götürdüler ve başka cesetleri gömmelerini sağladılar. Sözkonusu şahit, kaç ceset olduğunu sayamadıklarını söyledi.

***  26 Temmuz 1874 tarihinde, hapis tutuldukları evde Mağusa’nın eski kaymakamı olan Kıbrıslıtürk Sami kendilerini ziyaret etti ve Dome Otel’e transfer edilmeleri için gerekli düzenlemeleri yaptı. Dome Otel’den sonra ise Türkler onları alarak Lefkoşa’ya Sarayönü’ne götürdüler, burada sorgulandılar. Dört gün boyunca Sarayönü’nde kaldılar ve sonra da gerisin geri Dome Otel’e götürüldüler. 6 Aralık 1974 tarihine kadar Dome Otel’de kaldılar, sonra da buradan kovuldular.

***  A.O. isimli şahit 23 Temmuz 1974 tarihinde aynı evde bulunan diğer erkeklerle birlikte kendisinin de Beşinci Mil bölgesine götürüldüğünü anlattı. Buraya giden yolda, ortalarda “Golden Rock” (“Altın Kaya”) denen yerde yolun solundaki bir eve götürüldüler. Yolun sağında ise bir evin bodrumunda bazı Kıbrıslırum esirler görmüştü, bu esirleri Türkler bekliyordu ancak esirlerden herhangi birisini tanımıyordu.

***  Rapora göre 23 Temmuz 1974’te Trimiti köyünden bir şahıs motosikletiyle oradan geçiyordu, evde Kıbrıslırum esirlerin tutulduğu yerden... Şahitlerden birisi bu şahsı durdurdu ve evde bazı esirlerin bulunduğunu, bunların kadınlar, çocuklar ve erkeklerden oluştuğunu, birinin de yaralı olduğunu söyledi. Bu şahıs da kendisinden bir liste yapmasını ve herkesin adını yazmasını istedi, sonra bu listeyi alıp gitti.

***  Aynı gün yani 23 Temmuz 1974 Türk askerleri S.T.’nin evine gittiler ve oradaki erkekler ile iki şahidi tutukladılar. Beşinci Mil’e giden yolda “Altın Kaya” merkezinde bulunan bir eve götürüldüler. Bir şahit, karşıdaki evin bodrumunda Türkler’in 20 kadar milli muhafız askerini esir tuttuğunu gördü, bunlar arasında K.P.’yi tanıdı, K.P. Leymosun’da yaşamaktaydı...”

***  Teğmen S.M.’nin raporunda, görgü şahitlerinin verdiği ifadeler uyarınca, hiçbir kuşkuya yer vermeksizin “Pikro Nero” bölgesinde bir toplu mezar bulunduğu belirtilmektedir.

https://www.philenews.com/koinonia/eidiseis/article/1219220/etsi-ethapsan-40-agooymenoys-sto-pikro-nero-keryneias?fbclid=IwAR0KUUIaU9VEqQTpc-dys_HAdDgifzZwjmlAnqvFtKHZZhYYvHE_xJlL9nQ

(Vasos Vasiliu’nun FİLELEFTHEROS’ta 19.6.2021 tarihinde yer alan yazısını özetle derleyip “google translate” aracılığıyla Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN)


BASINDAN GÜNCEL...

“Cezasızlık, insan haklarını çürütür...”

 “Yavaş yavaş geldiler, kimse ses çıkarmayınca hızla örgütlendiler; gizlilik içinde ama yasallıkla var oldular. Çöreklendiler, kötülükleri zehir oldu. Gözlerimizin içine baka baka öldürdüler. Cinayeti herkes gördü, her şey herkesin gözleri önünde oldu…”

 

Fikret İLKİZ

 

İzmir HDP İl Merkezine tasarlayarak yapılan alçakça saldırıda Deniz Poyraz katledildi.

Alçaklar ve katiller kazandı; dememek için…

Siyasal cinayetleri durdurmak için…

Bir daha asla diyorsanız…Düşünün, en uzun gündesiniz, karanlık basmadan zamanınız var.

Katiller adım adım geldi, kimse görmedi mi?

Katiller gözlerimizin içine baka baka öldürdüler.

Cinayeti herkes gördü, her şey herkesin gözleri önünde oldu…

Bir silah ne kadar mermi alabiliyorsa o kadar sayıda insanı öldürmek istediğini söyleyen katil önce “tek başına” olduğunu söylemekle başlıyor. Neden acaba?

Yavaş yavaş geldiler, kimse ses çıkarmayınca hızla örgütlendiler; gizlilik içinde ama yasallıkla var oldular. Devlet içinde çöreklendiler, kötülükleri zehir oldu. Herkesi hak ihlaline alıştırdılar, katilliklerine hak verenlerin desteklerinden beslendiler…Cinayetlerini örtbas etmeliler, zorla kaybedilenler kaybedilmeli, yargısız infazlara yargı karışmamalı, kurşun atanlar kutsanmalı, adalet arayanlar süründürülmeli, toplum uyutulmalı ve yaşananların üzerine sünger çekenlere devlet madalyaları verilmeliydi.

Öyle de oldu…Biriktirerek, iş birlikleriyle geldiler. İşbirlikçiler için her şey vatan içindi!

Katillerle faili meçhul cinayetleri paylaşanlar; Meclis genel kuruluna bir türlü indirilemeyen ve sadece bin adet basılarak TBMM’nin tozlu raflarında kalmak üzere armağan edilen faili meçhul değil “faili meçhul siyasal cinayetler” raporunu bile öldürdüler…   

Öldürdüler, yargısız infazlarıyla tanındılar, ünlendiler, herkesin gözü önünde olanları sakladılar, devlet içinde işbirlikçileriyle bir oldular…

Biriktirdiler, biriktirdiler…

En önemli sorunu yaşamımızın bir parçası yaptılar; cezasızlık…

“Bir ihlalin faillerinin suçlanmalarına, alıkonulmalarına, yargılanmalarına ve suçlu bulundukları takdirde uygun şekilde cezalandırılmalarına dair cezai, hukuki, idari veya fiili her türlü olanaksızlık” cezasızlıktır.

Cezasızlık; iktidarlardan iktidarlara devredilir. Alışkanlıktır ve bazı ülkelerde cezasızlık halini devretmek iktidarın politikasıdır. Türkiye her ikisine de uygundur, iklimi böyledir.

3 Kasım 1996 Susurluk kazası…5 Mart 1997 devlet içindeki çetenin iddianame tarihi. İstanbul 6 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesinin karar tarihi 12 Şubat 2001.

İddianamede 9 Şubat 1998 suç tarihi olarak gösterilmiş. Mahkemenin karar tarihi 15 Eylül 2011. On üç yıl sonra gelen karar beraat…

12 olayda 18 faili meçhul siyasal cinayet işlenmiş. Suç tarihi 1993, 1994, 1995, 1996 yılları. Mahkemenin 13 Aralık 2019 tarihinde verdiği karar beraat ve zamanaşımı, yirmi altı yıl sonra.

Hrant Dink alçakça bir cinayetle 19 Ocak 2007 günü öldürüldü…20 Nisan 2007 iddianame tarihi. Davasında kararlar verildi, kararlar bozuldu, yeniden kararlar verildi; on dört yıl oldu davanın yargılaması sürüyor bitmedi…

1993-1997 yılları arasında işlenen faili meçhul cinayetlerle ilgili iddianame 14 Temmuz 2009 tarihli ve 13 yılda hazırlanabilmiş. Davaya hangi mahkemenin bakacağı tartışması ise 10 yıl sürmüş. Karar verilmiş beraat ve zamanaşımı, ama dava daha bitmemiş durumda…

28 Kasım 2015 tarihinde Avukat Tahir Elçi öldürüldü… Beş yılda 20 Mart 2020 tarihli iddianame hazırlanabildi ve dava sürüyor…

Ülkeyi yöneten hükümetler değişse bile yasama ve yargı uygulamalarıyla cezasızlık “idari pratik” haline dönüşebilir, dönüşmüştür. Uygulamalar onaylanır, onay bulur. Süreklilik kazanır ve böyle bir pratik içinde suç şüphelileri korunur, kollanır, terfi eder, taltif edilir.

Böylece toplumda onaylanan cezasızlık hali beslenir, gürbüzleşir ve içselleşir. Artık olağanüstü hak ihlallerinin olağanlaştırıldığı bir düzende kimse şaşırmaz, olan biten olağanlaştırılmıştır çünkü…

Her insan hakkı ihlali bir sonrakine davetiye çıkarır. Suça özenilir, nefrete alışılır. Nefret söyleminin hüküm sürdüğü en küçük bir tartışma herkesi düşmanlaştırır. Katiller görevlendirilir, bilirler bir şey olmayacaktır. Cezasızlık duvarını örmeye katkı için görevlendirmeyi bile beklemezler, bir tuğla daha koymak için öldürürler, katillikleriyle övünürler bir şey olmayacaktır nasıl olsa ve devlet içinde yuvalanmış abileri vardır, arka çıkacaklardır. Korunup kollanacaklarını bildikleri için rahattırlar. Hatta içlerinde Türk bayrağı ile karakolda resim çektirenler bile olmuştur. Katile bu memnuniyeti sağlayanlar devletin emniyet memuru bile olsalar bir katille fotoğraf çektirme memnuniyeti başka bir övünçtür.

Biriktirerek, biriktirdikleriyle nefret söylemlerini çoğaltarak geldiler. Kinle, nefretle büyütüldüler. Silahlarına hemen ruhsat bile alabildiler, çünkü abileri devletin verdiği taşıma ruhsatlarıyla dolaşmıştı.

Biriktirerek, biriktirdikleriyle kahraman olmuşlardı, öldürdüklerinin yakınlarına mağdur deniyordu, biliyorlardı. Hak aramaları sonuçsuz kalacaktı, ezberlerindeydi sonuçlar…

Biriktirerek, biriktirdikleriyle kazanacaklardı; nasıl olsa öldürdükleri, infaz ettikleri, katlettikleri insanlar için düşman ceza hukuku uygulanacaktı. Daha ünlü, dokunulmaz, yargılanamaz olacaklardı, abilerine uzatılan yardım ellerini biliyorlardı.

Cezada; cezasızlık böyleydi. Büyüdükçe biriktirdi, biriktirdikçe sorun oldu, sorun oldukça güçlendi. Güçlendikçe düşman ceza hukukunu besledi, çeteler yarattı. Yargısız infazlarıyla, faili meçhul cinayetlerini siyasallaştırmakla yasaların kendi çıkarları için değiştirilmesinin mümkün olabildiğini anladılar, siyasetçilere yatırım yaptılar. Katiller emeklilik dönemlerinde siyasetçi olmayı, olmazsa danışmanlık yapmayı görevlerinin bir parçası saydılar. Hapishaneden kanun değişikliği ile çıkılabileceğini cinayetlerin faili meçhul siyasal cinayet olursa fevkalade yararlı olduğunu öğrendiler.

Korunup kollanıyorlardı; öldürdüklerinin yakınları mağdurdu ama yalnız bırakılıyorlardı. Onlara düşman ceza hukuku uygulanacaktı; kendileri ise silahlı dost kuvvetler olarak hapishanelerde bile bakılacaklardı…

Biriktirdiler ve öldürdüler. 

Cezasızlık insan haklarını çürütür.  Adalet kokar, faillerin kollandığı, mağdurların güçsüzleştirildiği bir yargıda etkisiz soruşturmalar ve yargılamalar kanayan bir yaradır artık ve katillerin çok işine yarar. Hesap verilebilirlik kimsenin işine gelmez, suç failleri de cezalandırma korkusu olmaksızın işlerine devam ederler. İş içinde işlerini öğrenen katillerle birlikte yaşayan mağdurların acıları katlanır da katlanır…Adalete olan inançlar kaybolur.

Her faili meçhul siyasal cinayetin ardından söylenen sözler….

Ancak HDP’ye yapılan saldırı, sadece HDP’lileri, mağdurları ve mağdur yakınlarını ilgilendirmez; cinayet herkesin sorunudur. Herkesin sorumluluğudur.

Failin suçu etkili bir soruşturmayla araştırılmalıdır. Bir kişiyi öldüren katilin yargılanması ve cezalandırılması kolaydır. Faili belli bir siyasal cinayette; HDP’lilerin öldürülmesi emrini verenleri yargılayabilmek de mümkündür ama çok zordur. Çünkü cezasızlık sorununu ortadan kaldırmak ve adaleti sağlamak gerekir…

Bu nedenle sorumlular saptanmalıdır. Soruşturma etkili yapmalıdır. Sadece HDP’lileri ve mağdurları ilgilendiren bir sorun olmadığını önce anlamalıyız. Bu cinayet basit bir cinayet değildir; faili ve failleri belli siyasal katliamdır.

Faillerin yargılanması önemlidir; böylece yaşam hakkının ihlali ve siyasal cinayetler önlenebilir. Hukuk işe yarayabilir. Bir daha asla katillerin kazanmamasını sağlayan adalet ve hukuk duygusu hepimizin sorumluluğu ile sağlanabilir.

Katiller kaybetsin, cezasızlık kalksın, nefret söylemi olmasın, düşman ceza hukuku terkedilsin; böyle mi istiyorsunuz? 

O zaman gördüklerinizden sorumlusunuz.

Hukukun üstünlüğünü ve adaleti sağlamak için susmayın, cezasızlığı ortadan kaldırmak için elinizden geleni ardınıza komayın, yapın!

Öfkelenin; nefret söyleminden nefret etmek için, geleceğinize ve demokrasinin olmazsa olmazı insan hakları, hukuk ve adalet için demokrasiye sahip çıkmanın vaktidir.

Hukuk işe yarasın, faili belli siyasal cinayetler olmasın diyorsanız…

Şöyle mi demek istiyor musunuz?

Bir daha asla…

(BİANET.ORG – Fikret İLKİZ – 21.6.2021)