Stella Aciman
Geçtiğimiz Bayram günlerini Türkiye’den gelen arkadaşlarımla geçirdim. Bu defa Onları kaldıkları otelden dışarıya çıkarmanın, Kıbrıs’ta gezdirmenin keyfini yaşadım. Önce Güzelyurt Bölgesi, ardından Girne ve Mağusa… Kıbrıs’ın hiç bilmedikleri yerlerini görmek, değişik restoranlarda yenilen yemekler, Bellapais’daki Dut Ağacı Kahvehanesi’nde hasır sandalyelerin üzerinde oturarak içilen kahveler...‘Biz Kıbrıs’ı hiç tanımamışız’ sözünü söyletti arkadaşlarıma. Bu sözlere üzülmedim desem yalan olur. ‘Demek ki bizler insanları otellerinden dışarı çıkaramıyoruz . ‘Şu güzel Ada’yı yeterince tanıtamıyoruz, anlatamıyoruz’ diye düşündüm. ‘Kıbrıs’ın salt bir casino adası olmadığını, burada yaşanacak, görülecek ne çok yerin var olduğunu, bir tarihin üzerinde oturduğumuzu gösteremedik’ diye düşündüm ve üzüldüm. Ama günlerin sonunda yüzümde, hiç olmazsa birkaç kişiye Kıbrıs’ın farklı bir yüzünü göstermiş olmanın mutluluğu ve iç huzuru vardı.
Nereleri mi gezdik? Haydi buyurun, biraz da beraber gezelim, anılarımızı canlandıralım.
EMİNAĞA GARDEN
Sıcak bir hava, masmavi gökyüzü, karşınızda pırıl pırıl berrak ve davetkâr bir deniz… Bir Kıbrıs sabahına günaydın! Eksik olan ne? Bir Kıbrıs Kahvaltısı… Haydi, buyurun Eminağa Garden’a! Birbirinden değişik ağaçlar; onlara elik eden rengârenk çiçeklerle bezenmiş saksılar… Adeta bir cennetteymiş gibi hissettiriyor. Hellim, çakısdez, domates, salatalık ve reçelin yanı sıra hellimli-zeytinli çörekler, börekler, kekler ve pastalar… Böylesine zengin bir Kıbrıs Kahvaltısına kim hayır diyebilir ki?
GİRNE KALESİ
Güzel bir kahvaltı sonrası, yenilen zeytinli-hellimli çöreklerin bedene yerleşmesini önlemek için gidilecek en güzel yer… Girne Kalesi!
Kale, 7 yy.’da, Arap-İslam akınlarına karşı kentin korunması için yapılmıştır. Kalenin içinde 1100'lü yıllarda yapıldığı sanılan bir Bizans kilisesi (St. George Kilisesi) yer almaktadır. 1570 yılında Kıbrıs'ın Osmanlılar tarafından fethi sırasında şehit düşen Osmanlı Amirali Cezayirli Sadık Paşa'nın lahiti de kalede bulunmaktadır. Kalenin diğer bölümlerini Kuzeybatı, Güneybatı ve Güneydoğu Venedik kuleleri, Lüzinyan dönemi Bekçi odası, Lüzinyan dönemine ait büyük salon, çeşitli zindan ve ambar amaçlı kullanılmış olan odalar, Bizans dönemine ait kule, Venedik Savunma platformu, sarnıç, Venedik dönemine ait cephanelik ve top mazgalı ve Batık Gemi Müzesi oluşturur. Kalede yakın dönemde, Eski Eserler Dairesi tarafından yapılan çalışmalarla çeşitli tarihsel tipleme ve mekân canlandırmaları ile adeta bir Açık Hava Müzesi atmosferi yaratılmaya çalışılmaktadır.
Artık yorgunluğu atma zamanı geldiğini düşünürseniz, limandaki; eskiden harup ambarları olan şimdilerde ise her biri restoran ve kafelere dönüşen Venedik mimarisine sahip evlerin güzelliğini seyrederek kahvenizi yudumlayabilir, denizin üzerinde salınan tekneleri izleyebilirsiniz.
BELLAPAİS MANASTIRI
Girne’de bulunan Bellapais Manastırı 1158 ve 1205 yılları arasında inşa edilmiş. Kuzey sahillerinin tümüne hükmedebilen görüşü ve güzel dağ manzarası ile Gotik sanatın bir şaheseri ve Yakın Doğu’daki en güzel örneği olarak bilinmektedir. Tarih kitapları; Bellapais’in ilk sakinlerinin, Selahaddin Eyyubi 1187 yılında Kudüs’ü ele geçirdiği zaman Kıbrıs’a göç eden Augustinian mezhebi rahipleri olduğunu yazar. Manastır’da bugün konser salonu olarak kullanılan bir de salon mevcuttur. Bu salon savaş yıllarında kurşun yağmuruna tutulmuş, duvarlarda halen kurşun izleri bulunmaktadır. Hele o dört selvi ağacının hüzünlü hikâyesi… Dr. Filiz Besim bir yazısında bu masalı şöyle anlatır…
“Bir varmış bir yokmuş diye başlasak da bu acılı masala, bu da bütün masallar gibi gerçek bir hikâyeymiş aslında…
Develer cirit atıyor muydu bilmesem de eski hamam içinde, güzeller güzeli bir prenses yaşarmış, şimdi sadece duvarları kalan, o günlerin ihtişamlı manastırında.
Burası bir kale değilmiş aslında ama bu manastırın da bağlı olduğu bir kral varmış.
Kralın da güzeller güzeli bir kızı. Kral babası güzel prensesin üzerine titrese de, çevresindeki herkes ona kul köle olsa da, o çoğu prensesin yaptığı gibi, krallığın yakışıklı çobanına vurulmuş. Aşkların en güzelini en tutkulusunu yaşamışlar, kekik kokulu Beşparmak Dağları’nın muhteşem Akdeniz manzarasında. O günlerde de, masum değilmiş ama insanoğlu. Dedikodular kulaktan kulağa uzamış ve en nihayet kralın kulağına ulaşmış. Bütün gerçek masallarda olduğu gibi, bu masalda da, kral izin vermemiş güzel soylu kızının bir çobanla evlenmesine. Güzel kızını Bellapais Manastırı’nın sarp duvarları arasına hapsetmiş, başına da dört rahibe koymuş ona göz kulak olsunlar diye.
Dayanamamış güzel prenses ne aşkının hasretine, ne de tutsaklığa.
Manastırın sarp duvarlarından atmış kendini o büyülü Akdeniz’in sonsuzluğuna.
Rahibeler, güzeller güzeli prensesin ardından çok gözyaşı dökmüşler. Sonunda onurları galip gelmiş ve ders verircesine insanoğlunun zalimliğine, onlar da hayatlarına kıymışlar güzel prensesin ardından. Yıllar, yüzyıllar geçmiş bu hüzünlü aşkın ardından. Destan olmuş, masal olmuş, talihsiz prensesin ve rahibelerin akıbeti. İki yüz yıl sonra o manastırın başka onurlu rahibeleri, dört selvi dikmişler yan yana. Anısına demişler ölen rahibelerin. Çok hızlı büyümüş bu dört selvi. Bütün kuzey sahilindeki âşıkları korumak ister gibi, yükselmişler gökyüzünün maviliğine. Ayni günlerde mi yeşermiş bilinmez ama manastırın batısında, vahşi güzellikte Cagaranda diye bir ağaç belirmiş bir anda sanki onları selamlar gibi…”
KYBELE RESTAURANT
Bellapais Manastırıyla iç içe geçmiş olan Kybele Restaurant’ın, çeşitli çiçek ve ağaçlarla donatılmış bahçesinde klasik müzik eşliğinde, Girne’nin kuş bakışı panaromasını izlerken; fırından yeni çıkmış Ada’ya özgü fırın kebabını kırmızı şarap eşliğinde bir öğle yemeği olarak yemek, yaşanası ve unutulmaz bir keyiftir.
Artık Ada’ya özgü siesta zamanı gelmiştir. Tatlı yorgunluğu gidermenin ve geceye hazırlanmanın en iyi yolu uykuda geçirilecek bir-iki saattir. Uyku sonrası dinçleşmenin en iyi yolu ise, bedeni Girne’nin lacivert, berrak denizine atmaktır. Bu arada Girne’nin akşamüzeri güneşinden yararlanmayı da unutmayın.
BELLAPAİS GARDEN
Bellapais’in dar, eski sokaklarından birinde yer alır bu nezih restoran ve butik otel. İçeriye adımınızı attığınız anda mekânın sıcaklığı sarar etrafınızı. Girne’nin gece ışıklarını seyredeceğiniz en güzel yerdir bana göre. Beyaz masa örtülerinin kullanıldığı masaların üzerinden hiç çiçek eksik olmaz. Menüsünde Kıbrıs’a özgü yemeklerin yanı sıra, dünya mutfağından özenle seçilmiş yemekler de bulabilirsiniz. Bir tarafta kulağınızı okşayan piyanonun sesi, diğer tarafta sanki usta bir ressamın elinden çıkmış bir natürmort… Girne ve ışıkları… O atmosferde içilen bir bardak şarap bile sarhoş olmak için yeterlidir. Hele bir de yanınızda uzaklardan Kıbrıs’a ilk defa gelen arkadaşlarınız varsa; onların bu gezintiden aldıkları keyif yüzlerine sinmişse, mutluluktan gülümsüyorlarsa, daha ne istersiniz?