GİRNE’Yİ RANT KAPISI YAPMAK İSTEYEN UBP-DP HÜLÜMETİNE KARŞI İSYANDAYIZ!

GİRNE’Yİ RANT KAPISI YAPMAK İSTEYEN UBP-DP HÜLÜMETİNE KARŞI İSYANDAYIZ!

Feminist Atölye (FEMA)


Kaya Holding’in Karaoğlanoğlu bölgesine yaptığı otel inşaatında 4 katlık sınırı delmesi sonucunda ortaya çıkan, Girne sahillerini devasa otellere “yatırım” adı altında devrederek hem ekolojik dengeyi hem de bölgesel yapıyı darmadağın edecek olan emirname değişikliği tartışmaları devam ediyor. Bileşeni olduğumuz Girne İnsiyatifi’nin düzenlediği halk meclisi toplantılarının ardından yapılan eylemlerde “Girne Rant Kapısı Değildir” diyen halka ve sivil toplum örgütlerine kulak asmayan UBP-DP hükümeti, imar planı yerine emirname değişikliği yaparak adanın en güzide kıyılarını büyük sermayeye peşkeş çekmeye hazırlanıyor. Meclisi by-pass ederek çıkardığı kanun hükmündeki kararnamelerle yasa ve hukuk tanımazlığını sürekli olarak tekrarlayan Bakanlar Kurulu 55/89 sayılı İmar Yasası’nı da tanımıyor.

İmar Yasası’nın (7)'inci maddesinde :
" Planlama Makamı , bu Yasa amaçları bakımından, ülkesel fizik planın veya ülkesel fizik planın olmadığı hallerde, kalkınma planının genel ilke, amaç ve hedeflerine uygun olarak , her büyüklükteki yerleşme birimi için , ilgili yerleşme biriminin Belediyesinin veya Muhtarlığının program ve/veya istemleri ile beklentilerini de dikkate alarak ve sorunların önceliklerini göz önünde bulundurarak, bu Yasa kuralları uyarınca İmar Planı yapmakla yükümlüdür" (...) " Planlama Makamı, imar planını hazırlamadan önce , yukarıdaki (2)'nci fıkra uyarınca yapacağı araştırma ve çalışmaları sırasında, imar planının yapılacağı alanın Belediye ve/veya belediyelerinin veya Belediye yoksa Muhtarlıklarının görüş, istek ve/veya programlarını öğrenmek için görüşlerine başvurur. Program ve görüşlerini belirleyecek olan Belediye ve/veya Belediyeler veya Belediye yoksa Muhtarlıklar, halkın yaşadığı çevreye ilişkin şikâyetlerini ve planlamaya yönelik beklentilerini öğrenebilmek için, iki günlük gazetede, iki gün süre ile duyuru yaparak, altı hafta içerisinde, şikâyetlerin ve beklentiler ile ilgili görüşlerin kendilerine gönderilmesini isterler.Belediye veya Muhtarlıklar , altı haftalık süre bitiminde kendilerine ulaşan görüşlerin değerlendirmesi ile program ve istemlerine ilişkin görüşlerini on beş gün içerisinde Plânlama Makamına gönderirler . Planlama Makamı , bu madde kuralları uyarınca kendisine ulaşan görüş ve programları planlama safhasında dikkate alır." Denmektedir. Aynı Yasa’nın 14’üncü maddesinde ise planlar ve planlarda yapılan değişikliklerin yürürlüğe konulmasından önce halkın katılımı öngörülmektedir. Planlama Makamı olarak Yasa’da belirtilen makam Şehir Planlama Dairesi olup, planların hazırlanması veya değişikliklerin yapılması sırasında, değiştirilmeden veya onaylanıp kesinleşmeden önce , ilgili Belediyeler , Odalar , Meslek Kuruluşları ve planla getirilecek kurallardan etkilenebilecek gerçek ve tüzel kişilerin görüş ve önerilerini sunmaları ve bildirmeleri için gerekli önlemleri almakla yetkilendirilmiştir. Yapılacak olan planların ilgili kurum ve kuruluşlara gönderilmesinin de öngörüldüğü Yasa’da planla ilgili yerleşmenin Şehir Planlama Dairesinde ve planın yapıldığı alanın varsa Belediyesinde ilgilenen özel ve tüzel kişilerin görüşlerini sunmaları için askıya alınır.Plan tasarısının veya değişiklik önerisinin kurumlara ve kuruluşlara gönderilir ve askıya alınır gününden sonraki kırk iki gün içerisinde ilgili kuruluş ve kişiler, görüş ve önerilerini içeren raporlarını Planlama Makamına gönderirler. Süre bitiminde , Planlama Makamına ulaşan görüş ve öneriler planın sonuçlandırılmasında veya değiştirilmesinde dikkate alınır  denmektedir. Kısacası, İmar Yasası’na göre yapılacak planları onaylama yetkisi Belediyeler ve Kaymakamlıkların oluşturduğu kuruldur.  Bakanlar Kurulu kendi istediği gibi, diğer tüm kurumları atlayarak karar üretme yetkisine sahip değildir.

Tüm bu Yasa tanımazlık yanında Turizm Bakanı Fikri Ataoğlu, Girne halkının ortaya koyduğu demokratik tepki ile dalga geçercesine Girnelilerin dağda yaşamasını ve şehri “yatırım” adı altında büyük sermayeye devretmesini salık vermiştir. Her gün bir başka usulsüz uygulamaya imza atan UBP-DP hükümetinin bilmesini isteriz ki, hiçbir hükümet halka rağmen iş yaparak varlığını sürdüremez. FEMA aktivistleri olarak Girne halkının yanındayız ve Girne’nin rant kapısı yapılmasına izin vermeyeceğiz.

----------------------------------------------------

CADI Süpürgesi

Devlet bütçesini babalarının cüzdanı gibi kullanan, halkın eğitim ve sağlık başta olmak üzere ihtiyaçlarını görmezden gelen ama kendi makam arabalarını yenilemek için milyonlar harcamaktan çekinmeyen UBP-DP hükümetini süpürmek istiyoruz.

-------------------------------------------------

Malumat-ı Nisvan

Japonya’nın Çevre ve Savunma eski bakanı Yuriko Koike en yakın rakibi, iktidar partisi adayı ve İçişleri eski bakanı Hiroua Masuda’dan 1 milyon fazla oy alarak başkent Tokyo’nun ilk kadın valisi seçildi. 13.6 milyon nüfuslu Tokyo’nun yeni valisi Koike’nin göreve başlamasıyla Japonya’da görev yapan kadın vali sayısı 3’e yükselecek. 47 eyaleti bulunan Japonya’da bugüne dek toplam 7 kadın vali görev yaptı. Kadınlardan aldığı desteğin ona büyük sorumluluk yüklediğini söyleyen koike, kadınların Japonya’daki konumunu iyileştirecek kadın dostu politikalar izleyeceğini vurguladı. Tokyo’da kreşlerin azlığı ve çocuk bakım hizmetlerinin yetersizliği uzun zamandır çalışan anneler için kronik bir sorua dönüşmüştü. Koike seçim kampanyası süresince başta kreş sorununu çözmenin yanında, yaşlı bakımının iyileştirilmesi ve kadın istihdamının artırılması konularını ön plana çıkarmıştı.

------------------------------------------------

Mor Kitaplık

Korkunun Güçleri: İğrençlik Üzerine Deneme
Julia Kristeva, çev. Nilgün Tutal

Dehşet, iğrençlik, pislik... Uzakta tutulmaya çalışılan, dışlanan, bastırılan ama geri dönen; bir tokat gibi suratımızda patlayan; bedenimizi istila eden; rüyalarımızı, bilincimizi ve bilinçdışımızı belirleyen, silinmeyen damga. Binlerce yıllık bir hafızada, mitlerde, dinlerde ve nihayet edebiyattaki iziyle dehşet. İşte Kristeva’nın Korkunun Güçleri’nde disiplinlerarası bir yaklaşımla, psikanalizden dilbilime, semiyotikten edebiyata uzanarak gözler önüne serdiği ana tema. Yakından bakıldığında tüm edebiyatın konusudur neredeyse “kıyamet”. Ve tarih boyunca, o “kıyamet”i yaşayanların varoluşu artık kimliksiz, heterojen, hayvani, başkalaşmış ve kırılgan bir sınırda kendini gösterir: Borderline yani sınır kişilikler, travmanın kalıcılığı... Kristeva, dehşetin anlamının ve gücünün hangi evrensel öznellik mekanizmalarına yaslandığını göstermeye çalışırken, bu konuda ayrıcalıklı yeri edebiyata verir. Hem de böylesi bir edebiyatın en derin, en mahrem kıyametlerimizin odağı olduğuna vurgu yapar. Baudelaire, Lautréamont, Kafka, Bataille, Sartre aracılığıyla, kimliğin cehenneme inişine eşlik ettiğimize vurgu yapan Kristeva, asıl Céline üzerinde durur. O, İkinci Dünya Savaşı gibi bir facianın ortasında, iğrencin yörüngesindeki hiçbir şeyi bağışlamaz. Ne ahlâk, ne politika, ne din, ne estetik, ne de öznellik ya da söz... Céline, bir tür nihilizmin gidebileceği en uç noktaya işaret ederken, dehşetin bu bölgesinin herkesi büyüleme gücünü de gözler önüne sermektedir. Dev bir kahkaha, çığlık, alaydır Céline, bütün insanlıkla dalgasını geçer. Psikanalitik boyutta, özellikle din tarihinde iğrenmenin konusu olan annenin, kadının “şeytani” kabul edilişi üzerinde duran Kristeva, bu şeytaniliğin kendi varlığımızın ayrılmaz bir parçası oluşunun, sürekli bir katarsis ediminin içinde yaşayışımızın ifadesini yine edebiyatta bulur. Farklı perspektiflerin kesiştiği Korkunun Güçleri’nde, iğrenç temasına fenomenolojik bir bakışın ardından Kristeva semiyolojik düşüncelerini üç ana kutup üzerinde odaklar: Analitik teori (fobi), dinler tarihi (günah, murdar), çağdaş edebiyat deneyimi (Céline).Korkunun Güçleri, acılı ve esritici deneyimlerin çemberinden geçmiş olanlara hitap ediyor. İğrenmekten duyulan acıdan, kendini ve ötekini sevmeye götüren bir yolun kitabı...

Dergiler Haberleri