'GOCAGARININ ANAHTARI'NDAN 'SORMA GİR HANI'NA

Sami Özuslu



Başlığı görüp de 'geçti artık o günler, dünyanın birçok yerinde güvenlik bizden çok daha kötü durumda, o yüzden demagoji yapma' diyenler olabilir.
Doğrudur. Özellikle metropollerde can ve mal güvenliği riski çok yüksektir. Hele de 'arka sokaklar'da...
New York da öyledir, Paris de, Londra da, İstanbul da...
Lakin bizde metropol yok!
Olsaydı eğer başka türlü konuşur, farklı zeminde tartışırdık meseleyi.
Bu bölünmüş ülkenin kuzey yarısında en büyük 'kent'(!) merkezi taş çatlasa 70-80 binlik nüfusa sahiptir. Belki iş saatlerinde Lefkoşa daha 'kalabalık'tır ama o kadar.
Lakin bu rakamlar az değil. 
Mesela Girne, ağzına kadar doldurulmuş bardak gibidir. Bir tek damla bile kaldıramaz artık. Tek bir damla bardağı taşırır. 
Memleket betona ve lağıma boğulduysa bundandır.
*  *  *
Kıbrıs adasında eskiden kapılar ve pencereler kilitlenmezdi. Kısmen hatırlar bizim nesil de o günleri. 
Eve biri girecekmiş, bir şey çalacakmış...
Yoktu öyle bir kaygı.
Gece bir yere yürüyecek de başına bir şey gelecekmiş, önünü birileri kesip 'ya canın, ya malın' diyecekmiş... 
Binde bir bile olmazdı böyle bir olay.
Cinayet diye bir kavram neredeyse yoktu. Olurdu ama belki 'eşkiya' işi... Bir de teşkilatların, yani 'toplumlar arası fasariyaların' sonucu öldürülenler vardı ki onları zaten biliyoruz ve siyasi cinayetleri ayrı bir tarafa koyuyoruz.
İşin özeti, 'suç' oranı çok azdı. Memlekette her şey yoktu, ama huzur vardı.
Şimdi her şey var ama huzur ara ki bulasın!
*  *  *
Bir 'gocagarıcık masalı' vardı biz çocukken anlatılan.
Hani 'gezmeye' giderken evin anahtarını kedinin boynuna asarmış.
Satın aldığı pastelliyi küpe saklarmış.
Mahallenin densiz çocukları kedinin boğazından aldıkları anahtarla kapıyı açarak pastellileri yerlermiş.
Yemekle de kalmayıp küpün içine pislerlermiş.
Gocagarıcık da eve geldiğinde pastelli yiyecek diye elini küpe sokunca elleri kirlenirmiş.
Sonra bağırırken kargacık da başına pislermiş.
Sonunda anlatan 'ben da bıraktım da geldim' deyince uyuyakalırdık ama masalda anlatılan pislemeler faslı dışında en mühim mesaj, yaşlı teyzeciğin mahallenin mızır çocukları dışında birinden kaygısının olmadığıydı. 
Yoksa kedinin boğazına anahtar mı asılır?
Demek kediye de güveniyormuş.
Enteresan...
*  *  *
Adı üstünde bir 'masal' bu.
Peki ya şimdi yaşadıklarımız nedir?
Film mi, roman mı, hikaye mi?
Türü ne olursa olsun, içerik korku dolu...
'Şeytan' türü korku romanları geliyor insanın aklına...
Yahut 'Kuzuların Sessizliği' türü oturduğunuz yerden zıplatan filmler...
'San Fransisco Sokakları' gibi ya da...
Sürekli cinayet var artık memlekette!..
Soygunlar gırla... Maskeli, silahlı, bıçaklı...
Taciz mi? Her türü ve her mekanda bulunur. Başkentin göbeği dahil!..
Tecavüz de öyle...
'Hırlı' sayısı 'hırsız' sayısının altına indi artık. 
Ve daha bilimum evrak sahteleme, kaçakçılık, uyuşturucu, delici alet taşıma, haneye tecavüz, kasti hasar, küfür, tehdit, haraç mezat işleri...
*  *  *
Ben o  'gocagarıcığı' çok özlüyorum.