Tufan Erhürman
Eagleton’dan öğrendim: “Godot’yu Beklerken”, zamanında, “bu oyunda hiçbir şey olmuyor - hem de iki kere” diye tanıtılmış (Terry Eagleton, Kötülük Üzerine Bir Deneme, çev. Şenol Bezirci, İstanbul, İletişim Yayınları, 2012, s. 48).
“Hiçbir şey”in iki kere olmaması ne kadar ilginç değil mi? Aslında soruya vereceğiniz yanıt, nereden ve nereye baktığınıza ve özellikle nereye baktığınızın farkında olup olmadığınıza bağlı. Bizim buralara doğru yerden bakıyorsanız mesela, “Beckett’inki de bir şey mi? Bizim oyunda da hiçbir şey olmuyor; dahası bizim oyunda iki değil, belki yirmi iki kere hiçbir şey olmuyor” demeniz dahi mümkün!
Beckett’in oyununda “kahramanlar”, durmadan, seyirciyi sıkmayı göze alarak ama sıkılmadan, bıkmadan, usanmadan “Godot” adında birini ya da bir “şey”i beklerler. Beklerken konuşurlar elbette. Sıklıkla saçma sapan olsa da söyledikleri, konuşmaya, laf üretmeye devam ederler. Dikkate değer olan, laftan başka hiçbir şey üretmemeleri, iş eylemeye gelince “bekleme”yi yapabilecekleri tek eylem olarak kabul etmeleridir.
Godot bir yerlerden zuhur edecek ve onlar adına eyleyecek, dahası, neylerse güzel eyleyecektir nasılsa. O muştulu ana kadar beklemekten başka yapılabilecek hiçbir şey yoktur.
Oyunun başlarında bir yerlerde, “kahraman”lardan biri olan Vladimir, izleyiciyi hafiften umutlandıracak bir şeyler söyler: “Godot’ya mı? Godot’ya mı bağlıyız? Ne aptalca bir düşünce bu! Söz konusu bile olamaz!” der, bir an durur ve “şimdilik” diye bitirerek cümlesini, o “umut”u daha doğmadan yok eder (Samuel Beckett, Godot’yu Beklerken, çev. Uğur Ün-Tarık Günersel, İstanbul, Kabalcı Yayınları, 2012, s. 25).
Vladimir’in bu cümlesinden kısa bir süre sonra Pozzo ile Lucky girerler sahneye. “Pozzo Lucky’yi boynundan geçirdiği bir iple yönetir. Öyle ki Lucky’nin ardından uzanan ip, Pozzo sahnede gözükmeden önce Lucky’nin sahneye gelmesine imkan verecek uzunluktadır. Lucky, ağır bir valiz, tabure, bir piknik sepeti ve kolunda bir palto taşımaktadır, Pozzo’nun elinde bir kırbaç vardır” (Beckett, s. 26).
Bu noktada çarpıcı olan, iki kahramanın her ikisinin de, Pozzo’nun Godot olmasından şüphelenmesidir (Beckett, s. 27). Lucky’nin ipi Pozzo’nun elinde, yani Lucky’nin kaderi Pozzo’ya bağlı olduğuna göre, Pozzo’nun Godot olması ihtimal dahilindedir.
Absürt olan, “modern birey” olmayı, yani sonuçlarına katlanmaya rıza göstererek kendi aklını kullanmak suretiyle eylemeyi göze alamayan kişinin, boynuna geçirilecek bir iple oradan oraya koşturulmak için bu denli arzu duyması, o ipi elinde tutacak olanın ortaya çıkmasını büyük bir özlemle beklemesidir.
Aslında sahnedeki, oyunun iki kahramanı olan Estragon ile Vladimir’in değil, modern birey olmayı becerememiş günümüz insanının trajikomedisidir.
“Godot’yu Beklerken”, defalarca oyuncular tarafından tiyatro sahnesinde, ama ondan çok daha fazla, “yurttaş”larca, adına devlet denilen dev sahnelerde sergilenmiştir. Hangi sahnede sergilenirse sergilensin, bu oyunda hiçbir şey olmamıştır! Hem de iki kere, belki yirmi iki kere olmamıştır! Beckett de zaten böyle bir oyunu oynamakta ısrar ettiğimiz sürece hiçbir şey olmayacağını, bir şeyler olsun diye boşu boşuna bekleyeceğimizi anlatmak için yazmıştır bu oyunu.
Usta, oynadığımız oyunun ne kadar absürt olduğunu göstermek istemiştir bize. Aynı oyunu kaç kez oynarsanız oynayın, hiçbir şey değişmeyecek diyerek uyarmak istemiştir. Ve maalesef, eğer mümkünse öyle bir şey, muhtemelen şu anda mezarında bizlere bakmakta ve kemiklerinin sızım sızım sızladığını hissetmektedir.