Dr. Irvin Yalom, 'Günübirlik Hayatlar' kitabının sonunda samimi tespitlerini okuyucuyla paylaşıyor. Ünlü bir Amerikalı psikiyatrist olan Yalom özetle şunları yazıyor:
Psikoterapi uygularken, belli kalıplar ve tedavi yöntemleri öğretiliyor. Oysa insan ruhu ve beyni öylesine karmaşık ve kendine özgü ki, ezbere gitmek ve her birini kalıplara sığdırmaya çalışmak her zaman doğru sonuç vermeyebiliyor.
Satırı satırına bunları söylemiyor yazar, ama benim anladığım özü bu...
Dr. Irvin Yalom'un 80 küsur yaşındayken bu satırları yazdığının altını çizmem lazım. 50 küsur yıllık psikoterapi uzmanlığının birikimine, yüzlerce, belki binlerce insanla yaptığı terapi seanslarına, yaşadıklarına ve elbette okuduklarına rağmen hala hem mesleğine, hem de kendi pratiğine eleştirel gözle bakabiliyor olması çok etkileyici...
Ve öğretici de...
---
Brüksel'e giderken yanıma 'Günübirlik Hayatlar'ı aldım. Dr. Yalom'un hastalarıyla görüşmelerinden, yani gerçek yaşamlardan ve diyaloglardan derlediği kısa hikayelerin herbiri farklı dünyalar yaşayan insanları anlayabilme imkanı veriyor okuyucuya... Tabii uçakta 10 bin küsur bin metrede uçarken içinde bolca 'ölüm korkusu' ve onunla mücadele temalarının işlendiği hikayeleri okumak biraz tuhaf kaçmadı değil!
Yerdeyken, yani havaalanında beklerken veya otelde uyku öncesi daha kolay akıyordu yazılar, ama kitap havada başladı, Ercan-İstanbul uçarken ve finali de Brüksel-İstanbul arasında oldu.
Doktorun hastalarının bir kısmında ve 80'i aşmış yaşı nedeniyle kendisinde de olan 'ölüm korkusu', daha doğrusu 'ölümle yüzleşme' ve 'onu kabullenme' meselesini ister istemez düşünüveriyor insan onca yüksekten uçarken ve üstüne üstlük 'Günübirlik Hayatlar'ı okurken...
Uçak fobisi olan biri için uçarken bu eseri okumak iyi bir fikir değildi sanırım.
---
'Sanırım' dedim, zira emin değilim. Belki de faydası bile olmuştur. Zaten kitap birçok hayatın detaylarıyla size eşsiz bir psikoterapi menüsü sunuyor. Her hikayeyi okurken ister istemez oradaki 'hasta' ya da 'yardım alan kişi' ile gerçek yaşam arasında bağ kuruyorsunuz.
"Hah, bak bu tam da falanın yaşantısına benziyor" diyorsunuz okurken. Fakat bu yargı doğru olmayabilir. Çünkü etraftaki insanların dış görünümlerini biliyoruz genellikle. İçini dışına dökenler de yok değil, lakin genelde herkes kendi gerçeğini yaşıyor ve çoğunlukla o gerçeği kendine saklıyor.
İçe dönüklük, diyalogsuzluk, monolog alışkanlığı çok yaygın. Sosyal medya buna olumlu etki mi yapıyor yoksa olumsuz mu? Güncel sorulardan biri olabilir bu...
---
Yazının başında dediğim gibi Dr. Irvin (görüştüğü hastalarla sizli-bizli değil, ilk isimleriyle konuşmayı tercih ettiğinden ben de böyle yazdım, yoksa yaşına ve sıfatlarına saygısızlıktan değil) kendi yaptıklarını eleştirebiliyor. Bazı seanslarda uyguladığı yöntemin doğru olmadığını, zaman zaman kendisini kaptırarak duygusal yaklaştığını, hatta bazen saçmalayabildiğini kabulleniyor.
Bunu hem hikayelerinde yapıyor, hem de kitabın sonunda, 'okuyucuya not' düşüyor. Biliyor ki, okuyucularının önemli bir kısmı psikiyatri ve psikoloji alanında eğitim gören ya da profesyonel olarak bu alanda çalışan kişilerden oluşuyor.
Ve 82 yaşında kaleme aldığı bu kitabında onlara "mesleğinizi sigorta şirketleri ve diğer baskı gruplarının etkisinden korumalısınız" çağrısı yapıyor!
Ruh sağlığı alanında verilen eğitimin klişeler, prototipler, ezberler yaratmasından endişe ediyor.
Mevcut düzenin bunu zorladığını anlatıyor.
Hal böyle olunca, hostes "Bulunduğumuz yükseklikteki hava şartları"ndan söz edip kemer bağlama uyarısı yaptığında uçağın tahtaravalli gibi sallanması sırasında daha da yaklaşmışlık hissi veren o malum endişeye rağmen insan derin bir nefes alıyor.
Şu ölümlü dünyada hala kendini beğenmişlik yerine özeleştiri yapmayı 'küçüklük' görmeyen, çok ciddi paralar kazanmasına ve rahat bir yaşam sürmesine rağmen 'düzen'e itiraz etmekten vazgeçmeyen insanlar var çünkü...
Henüz yere değmemişken uçağın tekerlekleri, pişman değil, aksine memnunum bu kitabı göklerde okuduğuma...
Yerde görüşmek üzere...