Eğitim sistemimizin hemen her unsuru eleştiri almaktadır. Her yeni değişim “eğitimi yap-boz haline” getirilmemeli tepkisiyle karşılansa da eğitim sistemimizin reform nitelikli dönüşümlere ihtiyaç duyduğu ortada. Hem de acilen…
Bakanlığın yapılanmasından okullarımızın durumuna, ders kitaplarımızdan öğretmenlerin gelişimlerine, kolej sınavlarından, öğrencilerin kademeler arasındaki geçişlerine, öğrencilerimizin kazandığı ya da kazanamadığı tutumlarına kadar birçok unsur artık sürdürülemez durumda. Ancak iş; bunları geliştirmeye, çağa uygun bir hale getirmeye gelince her nedense eğitimdeki statüko daima galip geliyor…
Basın yayın organlarında üst düzeyde eğitim alan, nitelikli gençlerin haberleri göğsümüzü kabartıyor ancak bu öğrencilerimizden çok daha fazlası özel ders, dershane, okul ve sınavlar arasında sıkışıp sonuçta da diplomalı işsizler olarak birikmeye devam ediyor.
Toplumdaki sosyo-ekonomik sınıfsal farklılıkları, okullar arasında da yarattık. Bu durumu o kadar çok abarttık ki; kimi anne-babalar çocuklarını, başarılı olabilmeleri için toplumdaki bu statüko düzenine uygun olan okullara göndermede kendilerini zorunlu hissettiler. Çocuklarının başarılı olabilmelerinin yegane kuralının bu olduğuna kendilerini inandırdılar. Bu anlamda feodal ilişkiler ve siyasi kaygılarla alınan kararlar eğitimdeki çarpıklaşmayı daha da derinleşti… Bütün bunlara plansız uygulamalar ve vizyonsuzluk da eklenince eğitim sisteminin neredeyse her unsuru büyük bir sorun haline geldi.
Bir yandan yukarıda anlattığım yapısal sorunlar diğer yandan da sınava dayalı geleneksel eğitim anlayışı eğitimde derinleşen yaraların her geçen gün biraz daha fazla kan kaybetmesine neden oldu.
21. yüzyılı yaşarken okullarımız hâlâ 19. Yüzyıl anlayışına göre şekillenmeye devam ediyor. Günlük yaşamdaki renkli dünya, okul sınırları içinde siyah-beyaz hale geliyor. “Otur, sus konuşma”, “boş ver onları, sen benim söylediklerime bak” yaklaşımları, “öğrenme” dediğimiz o koca dünyayı, sınıf duvarlarından öteye geçemiyor…
Oysa okul, toplumun bir parçasıdır. Toplumu değiştiren, geliştiren, ona yeni özellikler kazandıran önemli bir yapıdır. Ancak bizde durumun böyle olduğunu söylemek biraz zor… Okullarımız, toplumun karşısına konulmuş bir ayna halini almıştır. Toplumu değiştirip dönüştürmek yerine, toplumdaki statükoyu yansıtır duruma gelmiştir.
Bütün bunlar yetmiyormuş gibi özel dersi, dershaneyi, etütü güçlendiren anlayışlarla gölge bir eğitim sistemi yaratıldı. Şu anda eğitimimiz, bu gölge eğitim sisteminin altında eziliyor…
Oysa eğitim bilimi durumun tam da bunun tersi olması gerektiğini söylüyor. Toplumun okulu değil, okulun toplumu değiştirmesi lazım çünkü eğitim dediğiniz şey, biz farkında olmasak da muazzam bir güçtür…
Eğitimle; politik güçleri, fikirleri ve anlayışları değiştirebilirsiniz. Sonuçta da içinde bulunduğunuz toplumu yenileştirir, geliştirirsiniz… Tarih bu şekilde büyük başarıya imza atmış toplumların hikayeleriyle doludur. Amerika’nın süper güç olması, Dünya savaşlarında tam iki kez yok olan Avrupa’nın eskisinden daha da güçlü bir şekilde yeniden ortaya çıkması, Asya’daki Japonya ve Güney Kore’nin gelişen ülkeler arasında en üst sıralarda yerini alması; okullarının toplumlarını yenileştirip, geliştirmesi sayesinde olmuştur…
Çağdaş eğitim sistemleri toplumsal dönüşüm için okullarına güvenirken biz ise toplumsal olarak okullardan şikayet eder durumdayız. Okullarımız, değişim ihtiyacı gölgesi altında faaliyet göstermeye devam ediyor. Ve ne yazık ki her geçen gün biraz daha fazla öğrenci, öğretmen ve anne-baba bu gölgenin altında kalıyor…
Aklınızda Bulunsun
Günümüzde Öğrenilmesi Gereken 7 Beceri
Tony Wagner, “The Global Achievement Gap” (Küresel Başarı Açığı) isimli kitabında, her çocuğun geleceğin iş dünyasında ayakta kalabilmek için ihtiyaç duyacağı yedi temel beceriyi şöyle tanımlıyor:
1. Eleştirel düşünme ve problem çözme: Eleştirel düşünme becerileri olan ve bir sorunun kökenine inmek için doğru soruları sorabilen bireylere ihtiyaç var.
2. Sosyal ağlar arasında işbirliği ve etkili liderlik: İş dünyasının birbirine bağlı doğası göz önüne alındığında, liderlik becerileri ve etkileme becerisi ve bir ekip olarak birlikte çalışmayı başarabilen bireylere öne çıkıyor.
3. Çeviklik ve uyum sağlayabilirlik: Yeni becerilere hızla uyum sağlama ve edinme becerisi başarı için hayati bir önem taşıyor: Çalışanlar bir problemi çözmek için çok çeşitli araçları kullanabilmeliler.
4. İnisiyatif alma ve girişimcilik: Denemekten zarar gelmez. Beş şey deneyip hepsinde başarılı olmaktansa, 10 şey deneyip sekizinde başarılı olmak daha iyidir.
5. Etkili sözlü ve yazılı iletişim: Wagner kitabı için araştırma yaparken iş dünyası liderleri arasında en sık karşılaştığı şikayetlerin başında, işe alınanların belirsiz ve bulanık düşünme şekilleri ve düşüncelerini dile getirmedeki yetersizliklerinin geldiğini söylüyor. “Eğer harika fikirleriniz varsa ama onları iletemiyorsanız, o zaman kaybolmuşsunuz demektir.”
6. Bilgiye erişme ve analiz etme: Bilgiyi derinlemesine inceleme ve aralarından konuyla ilgili olanları çekip çıkarma becerisi.
7. Merak ve hayal gücü: Dört yaşındaki bir çocuk günde ortalama yüz soru sorar. Bu çocuk 10 yaşına geldiğindeyse iyi sorular sormak yerine okul için doğru cevapları almakla ilgilenmeye başlar.“Öğretmenler ve anne-babalar olarak her çocuktaki, ister az ister çok olsun, doğuştan gelen merakı ve hayal gücünü canlı tutmamız mutlaka.”
Anlayana Gülmece
İş Kazası ve Eğitim
Sayın şantiye şefim; İş kazası tutanağına planlama hatası diye yazmıştım. Bunu yeterli görmeyerek ayrıntılı anlatmamı istemişsiniz. Şu anda hastanede yatmama neden olan olaylar aynen aşağıda anlattığım gibi olmuştur:
Bildiğiniz gibi ben bir duvar ustasıyım. İnşaatın altıncı katındaki işimi bitirdiğim zaman biraz tuğla artmıştı. Yaklaşık 250 kg kadar olduğunu tahmin ettiğim bu tuğlaları aşağıya indirmek gerekiyordu. Aşağı indim, bir varil buldum, ona sağlam bir ip bağladım, altıncı kata çıktım. İpi bir çıkrıktan geçirip ucunu aşağıya saldım. Tekrar aşağıya indim ve ipi çekerek varili altıncı kata çıkardım. İpin ucunu sağlam bir yere bağlayıp tekrar yukarı çıktım. Bütün tuğlaları varile doldurdum. Aşağı indim, bağladığım ipin ucunu çözdüm. İpi çözmemle birlikte birden kendimi havalarda buldum. Nasıl bulmayayım? Ben yaklaşık 70 kiloyum. 250 kilogramlık varil süratle aşağıya düşerken beni yukarı çekti. Heyecan ve şaşkınlıktan ipi bırakmayı akıl edemedim. Yolun yarısında dolu varille çarpıştık. Sağ iki kaburgamın bu sırada kırıldığını sanıyorum. Tam yukarı çıkınca, iki parmağım iple beraber çıkrığa sıkıştı. Parmaklarım da bu sırada kırıldı. Bu esnada yere çarpan varilin dibi çıktı ve tuğlalar etrafa saçıldı. Varil hafifleyince, bu sefer ben aşağı inmeye varil yukarı çıkmaya başladı ve yolun yarısında yine varille çarpıştık. Sol bacağımın kaval kemiği de bu sırada kırıldı. Can havli ile ipi bırakmayı akıl ettim. Başımı yukarı kaldırdığımda bos varilin süratle üzerime geldiğini gördüm. Kafatasımın da böyle çatladığını sanıyorum. Bayılmışım, gözümü hastanede açtım. Cenabı Hak'tan tüm kullarını böyle görünmez kazalardan korumasını diler, hürmetle ellerinizden öperim.
Duvarcı ustanız