Gölgesinden korkan papağan!

Serhat İncirli

Papağan kendi gölgesinden korkar mı?

Bilmem!

Annemin çok tatlı bir papağanı var, adı Behlül…

-*-*-

Kendimi bildim bileli, çok değişik kuş türleri besledim…

En çok da “muhabbet”…

-*-*-

Londra’da cocaktiel dediğimiz cins papağanlarım vardı…

“Nymphicus hollandicus”…

-*-*-

Çocukken giksi ve karga beslemişliğim bile var…

Şu anda sadece iki zebracığım kaldı…

-*-*-

Ciddi bakım ister kuşlar

Suyunu, yemeğini, yuvasını, ilacını, havalandırmasını iyi yapacaksın…

Ve hepsinden önemlisi temizlik!

Tüyü uçar, yemler saçılır falan…

-*-*-

Dünyaca ünlü Kıbrıslı Türk psikiyatrist Prof. Dr. Vamık Volkan, Yenidüzen’de Ödül Aşık Ülker’in kendisiyle gerçekleştirdiği bir söyleşide şöyle demişti:

“… Her yerde kafeste kuşlar olduğunu gördüm. 1963 sonrasında kantonlarda yaşayan Kıbrıslı Türklerin kuş besleme merakı aslında kuşatılmış ve her şeyden mahrum insan halinin bir savaş travmasıdır.”

-*-*-

1974 sonrası kurtarıldık ama her halde Vamık hoca o tarihten sonra girdiğimiz travmayı fark edemedi… Kuşatılmış, her şeyden mahrum bırakılmış halimiz bir şekilde sürdürülmeye çalışılıyor…

Ve düşünün, Dünya ile kucaklaştığımız en değerli “şey”, “düşman” diye tutturulan “Kıbrıs Cumhuriyeti”nin vatandaşlığı ve Pasaportu…

-*-*-

Neyse, papağan gölgesinden korkar mı?

Korkarsa ne yapar?

-*-*-

Çok genç bir veterinere sordum, “… abi biz öyle bir konu okumadık, bilmiyorum” dedi…

Çok tecrübeli bir veterinere sordum, “tüylerini yolar, sonra anadan doğma Dikilitaş’a koşmaya başlar” demesin mi?

Dedim ki, “bu cevabı beklemiyordum, şok şok şok!”…

-*-*-

Gölgesinden korkan papağan…

-*-*-

Genç veteriner gibi, pek alışık değiliz bu konuya…

Ama tecrübeli veteriner arkadaşın söylediğinden yola çıkarsak; gazetecisinden, sendikacısından, sivil toplum aktivistinden, muhalifinden korkan ve onları bir yerlere şikayet eden siyasilerin; bir gün gölgelerinden de korkmaya başlayıp, tam anlamıyla ruhsal bunalıma girecekleri kaçınılmazdır…

-*-*-

Korkmayın!

Tabii ki korkacak bir şeyiniz yoksa!

Mesela toplumunuzu satmadıysanız; koltuk uğruna neredeyse ruhunuzu dahi teslim etmediysanız; kendi insanınızdan niye korkuyorsunuz ki?

Korkmaya gerek yok toplumunuza karşı “ihanet” içinde değilseniz!

-*-*-

Korkuyorsunuz ama değil mi?

Korktuğunuz için de kendi insanınızı ekmeksiz bırakmaktan; onları çeşitli karanlık insanlara hedef göstermekten medet umuyorsunuz…

-*-*-

Neden sizi eleştirmelerinden çekiniyorsunuz?

-*-*-

Gölgeniz!

Aman gölgeniz!

Tüyleri yoldunuz, bu gayet net görünüyor!

Bir tek Dikilitaş’a anadan doğma koşmadığınız kalmıştır!

-*-*-

Rasıh Reşat’a yapılanı tarif edecek bir “kelime” bulmakta çok zorlanıyorum…

-*-*-

“Efendim, efendim, efendim; bu Rasıh, bu Rasıh, bu Rasıh, gördünüz mü neler yazdı efendim?”…

-*-*-

Dediğim gibi, pek “kuş cinsi” papağandan anlamam ama papağan gibi konuşan siyasi enkazdan anlayıp anlamamaya gerek yoktur…

Siyasi enkaz, gözümüzün içine baka baka, bir adet koltuk uğruna, kendi toplumuna, kendi siyasi partisine, en yakın arkadaşlarına sırtını dönebilmiştir…

-*-*-

Toplumun geleceğini, karanlık insanların talimatlarına teslim etmiştir…

Ülkenin, Ada’nın geleceği, gerçekten acınacak duruma düşürülmüş, kendi gölgesinden bile korkan ve kendi tüylerini yolmaya başlayan bir papağan tarafından; belirsizliğin dibine itilmiştir…

-*-*-

Yazıklar olsun…

-*-*-

Ersin Tatar istifa et!

Daha fazla rezil olmadan lütfen!

Çırıl çıplak Dikilitaş’a koşmaya başlamadan!


Hepimiz Selahattin Demirtaş’ız, Osman Kavala’yız, Rasıh Reşat’ız, Şener Levent’iz

Selahattin Demirtaş, HDP’li vekiller, HDP’li belediye başkanları hapse atıldı…

Seçilmiş miydi bu kişiler?

Evet!

“Hukuk devleti” diyerek, Kürt siyasetçilerin uğradığı “manipülatif siyasi linç” onaylanamazdı…

Ama onaylandı…

Çünkü onlar “Kürt”tü!

-*-*-

Siyasi görüş mü?

Hiç fark etmiyor…

Kurulu bir düzen var ve “muhalif” olanların hapsedilmesi “şart”tı!

Osman Kavala da öyle gitti…

Hem de “afsız” müebbetle!

-*-*-

Rasıh Reşat mı?

Eleştirdi…

Ersin Tatar’ın siyasi “duruşsuzluğuna karşı”, “Olmaz böyle şey” dedi…

Tatar, TC Lefkoşa Büyükelçiliği’ni ayağa kaldırdı!

Büyükelçilik basın şeyisi ülkede ne kadar tanıdığı “Dış Basın Birliği üyesi” varsa aradı, “Rasıh gidecek” dedi. Rasıh bıraktı…

-*-*-

Şener Levent mi?

Şener Levent’in KKTC’de beraat ettiği bir “suçlamadan” dolayı, T.C.’de bir yıl hapse mahkum edilmesi, aslında en çok neyi ispat etmektedir biliyor musunuz?

KKTC’nin eşit – egemen bir devlet olmadığını…

-*-*-

Haaaa, tehlike çok büyüktür…

Bu yaşananların çok daha “acıları” yakınımızda olabilir…

-*-*-

Çünkü Tatar, ipin ucunu kaçırmıştır; Türkiye’ninki gibi, koltuğunu “linçlerle” kurtarmaktan başka şansı kalmamıştır çünkü bir daha seçilemeyeceği kesindir!

-*-*-

Öteki yazıda Tatar’ın istifa etmesi gerektiğine vurgu yaptım; ama biliyorum ki etmez…

Ancak, herkes bilmelidir ki, bu ahval ve şerait içerisinde, Tatar’ın “elini sıkmak” dahi insanlığa ihanettir, Kıbrıs’a ihanettir…


Kıbrıs Türk Gazeteciler Birliği: Her fırsatta “egemen ve eşit” bir devletin varlığından dem vuran ve “beka” vurgusu yapan Cumhurbaşkanlığı makamının, hoşuna gitmediği köşe yazılarını şikâyet etmek suretiyle, savunduğu devletin kurumlarının içini bizzat kendi boşalttığının farkında olması gerekir… Cumhurbaşkanı Tatar, fikir ve ifade özgürlüğüne darbe vuran böylesi adımları atmaktan vaz geçmelidir…