“Küçük Kara Balık devrimci bir simgedir. Tüm dogmalara karşıdır. O yapısıyla yaşadığı küçük havuzdan çıkmaya çalışması ve onu merak etmesi sonucu kurgulanan bir hikâye, Behrengi’nin öyküsüdür. Ama orada o kadar güçlü simge var ki günümüzle de çok örtüşen bir hikâye olduğu kanısındayım.”
“Tam anlamıyla sanatçı olmak için kişinin hayatının belli döneminde sanattan kazanması sanattan harcaması ve sanata yatırım yapması gerektiğine inanıyorum. Benim hem akademisyen yanım hem de sanat ve tasarım eğitimcisi olmam bu anlamda beni sanat ve akademisyen arasında birşey yapıyor.”
“Doğrusu kendimi biraz da bu Ada’ya ait hissediyorum. Türkiye ve Kıbrıs gibi ülkelerde hissettiğim şey aynı. Bizim açılmamız gerekiyor. O küçük dünyalarımıza sıkışıp kalmamalıyız. Dediğim gibi ama gidebiliriz, göç de edebiliriz ben de göç edenlerden biriyim.”
Simge Çerkezoğlu
Aslen Karadenizli olan grafik sanatçısı ve akademisyen Gökhan Okur, son dokuz yıldır ülkemizde yaşıyor ve Yakın Doğu Üniversitesi Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi’nde öğretim görevlisi olarak çalışıyor. Kendisini sanatçı olarak görmüyor, gerekçesi ise hayatını sanat yaparak kazanmıyor olması. Ancak ilk kişisel sergisi Görsel Notlar’ın geçtiğimiz hafta Girne Art Rooms’da açılmasının ardından anlıyorum ki çalışmaları öyle demiyor. Bir sanatçının elinden çıkmışcasına biz buradayız diye adeta haykırıyor. Küçük bir balığın kendini keşfetme yolculuğunun anlatıldığı sergide, insan adeta kendini yeniden keşfediyor. 20 Kasım’a kadar devam edecek sergiyi ziyaret etmenizi öneriyorum.
Sergide çocukluğumuzdan aşina olduğumuz Küçük Kara Balık’ın hikâyesi yeniden vuku bularak karşımıza çıkıyor.
“Aslında 1998 yılından bu yana grafik biçimler olarak balıkla uğraşıyorum. 2004’ten bu yana ise özellikle de oğlumun doğumuyla çocuk masallarıyla yeniden tanıştım. İranlı yazar Samet Behrengi’nin hikâyesi olan Küçük Kara Balık da yeniden karşıma çıkan eserlerden oldu. Bu kitabı okurken hikâye bana çıkış noktası oldu. Elbette kitabı daha önce de okumuştum. Haberim vardı ama baba olduktan sonra olaylara bakışım ve değerlendirmem değişti. Hikâyeyi yeni bir gözle görerek yola çıktım. Aldığım eğitim doğrultusunda hikâye daha çok grafik tasarım ögeleri gibi göründü. İlk başta karakalemle yaptığım ve aldığım küçük notlarla çalışmaya başladım. Sonra atölyede çalışmaya başladım.”
“Görsel Notlar” sayesinde sizler de kendi öykünüzü yeniden yazabilir, sergiden farklı anlamlar çıkarabilirsiniz…
“Tamamen yaptığım eskizlerin yüzeylere yansıması sonucu oluşan bir sergi bu. İsmi de buradan geliyor. Behrengin’in bu inanılmaz öyküsü halen İran’da yasak olan devrimciliğin simgesi aslında.12 Eylül’de de Türkiye’de yasaklanmıştı. Halen her aydın kişinin kendisine simge olarak seçtiği bir öyküden yola çıkıp alınan notlar bunlar. Elbette benim yarattığım notlarımdan bire bir bu öykü okunmuyor. Bunun nedeni bir sanat yapıtının normal bir görsel iletişim materyalinden farklı olması. Normalde grafik tasarım veya görsel iletişimle ilgili alanlarda kullanılan tasarım öğelerinde mesaj tektir. Ama böyle galerilerde sergilenen eserlerde insanların algıladığı mesajlar farklılık gösterebilir. Ziyaretçiler kendi öykülerini kendileri yazar. İçinde bulunduğu duygularla onlara yaklaştıkları zaman başka mesajlar da alabilirler. Sanatsal yapılan çalışmaların mesajları tek olmayabilir. Dolayısıyla eserlerimin biraz da tasarım ve sanat arası yapısı da var diyebilirim. Resim sanatından bazı özellikler sergileyen çalışmalarım da var. Üç boyutlu çalışmalarımın birinde heykelsi bazı görüntüler de var. Sonuçta hepsi son tahlilde aldığım görsel notların sonucu ortaya çıktı.”
“KÜÇÜK KARA BALIK, DEVRİMCİ BİR SİMGEDİR ”
Küçük Kara Balık’ın hikâyesini de biraz derinleştiren sanatçı onun küçük haliyle nasıl dünyaya kafa tuttuğunu da anlatıyor.
“Küçük Kara Balık devrimci bir simgedir. Tüm dogmalara karşıdır. O yapısıyla yaşadığı küçük havuzdan çıkmaya çalışması ve onu merak etmesi sonucu kurgulanan bir hikâye, Behrengi’nin öyküsüdür. Ama orada o kadar güçlü simge var ki günümüzle de çok örtüşen bir hikâye olduğu kanısındayım. Çünkü bu hikâye bizim gibi ülkelerde dünyaya açılmak anlamına gelir. Bu tabii ki ille de göç anlamına gelmiyor. Benim için zihinsel olarak dünyaya açılmak anlamında düşünülen birşey. Bu çıkış noktasını değerlendirerek zaman zaman yaptığım çalışmalarda illustirative, konulu resim olarak ele aldım. Behrengil’in edebi olarak kodladığı simgeleri ben görsel simgeye dönüştürdüm. Bunları kendi yaşadığım deneyimlerle, çevremde olup bitenlerle ve dünyada olup bitenlerle zaman zaman da oradaki karakterlerin nasıl olabileceğini düşünerek kendi içimde tasarlayarak ve paralellik kurarak bu görsel notları yarattım.”
Çalışmalarını da detaylandıran Okur, eserlerinin sanatsal kaygı ve estetik altyapı sonucu ortaya çıktığını açıklıyor.
“Çalışmalarımda forum var, baskılar var, ilustiratif konulanmış resimler var. Bir de akrilik boyama olarak yaptığım resimlerim var. Ben grafik tasarım eğitimi aldım. Hep tasarımla uğraştım. Bu nedenle çalışmalarım için aslında resim demeye çekiniyorum. İlustirasyon demeyi tercih ediyorum. Tam anlamıyla sanatçı olmak için kişinin hayatının belli döneminde sanattan kazanması sanattan harcaması ve sanata yatırım yapması gerektiğine inanıyorum. Benim hem akademisyen yanım hem de sanat ve tasarım eğitimcisi olmam bu anlamda beni sanat ve akademisyen arasında birşey yapıyor. Tam olarak ikisine de odaklanamayan bir yapım var. Günümüzde tasarım ki bu endüstriyel tasarım anlamına da gelebilir, mesela otomobillere bir bakın hepsi sanki birer sanat eseri gibi. Bu tasarımların bir sanat eseriyle benzer süreçlerden geçmesinden dolayı aslında bu hali aldı. O yüzden de kendimi hem orada hem burada değerlendirsem de yaptığım çalışmalar gerçekten de bir estetik kaygı, sanatsal altyapı ile ortaya çıkıyor.”
TOPLUMSAL MESAJLARI OLAN BİR HİKÂYE
Sergi sanatsal çalışma olması yanında toplumsal mesajlara da vurgu yapıyor. Okur eserlerinin vermeye çalıştığı mesajları da bizimle paylaşıyor.
“Ben her ne kadar kendi yaşadıklarımdan etkileşimle bu çalışmaları yapmış olsam da burada birebir mesajlar yok. Yine de dünyada yaşayan insan manzaralarının elbette kendi içinde yoğrulup yansımaları var. Grafik ürün kadar net mesajlarım yok ama mahkum diye bir çalışmam var mesela. Burada günümüz toplumunda mahkum edilen ama özgür varlıklar olarak yaşamaya çalışmamızı anlatıyorum. Ya da ‘süslü’ diye bir çalışmam var. Burada modanın esiri olmamızı ve dış imajımızla varolmaya çalışmamızı anlatıyorum. Doğal bir insan olarak sonuçta kendimizi bir türlü ortaya koyamıyoruz. Küçük Kara Balığın benim iç dünyamdan yüzeye yansıması olan siyah diye bir çalışmam var, mesela orada da insanın olması gereken yapısını kendi içinde insan olmasıyla var olmasını anlatıyorum.”
“I MUST GO”
Her bir çalışmanın anlamı ve anlattığı birşeyler olsa da ben en çok “I must go”, gitmeliyim ifadesine takılıyorum.
“I must go, gitmeliyimle gizli bir mesaj kurguladım. Dediğim gibi sanat eserinin iletişimden çok etkileşimle bağdaşık yapısı var. İzleyici kişi o an eğer duygularında uzaklaşmaya odaklandıysa hepimizin zamaz zaman yaşadığı gibi... ancak zihinsel olarak açılmak da olabilir. Türkiye’den geldim neredeyse 10 yıldır buradayım. Kıbrıs’ta yaşıyorum buranın havasını soluyorum. Doğrusu kendimi biraz da bu Ada’ya ait hissediyorum. Türkiye ve Kıbrıs gibi ülkelerde hissettiğim şey aynı. Bizim açılmamız gerekiyor. O küçük dünyalarımıza sıkışıp kalmamalıyız. Dediğim gibi ama gidebiliriz, göç de edebiliriz ben de göç edenlerden biriyim. Gerçi ironik olarak daha küçük bir yere geldim ama bu günümüz dünyasında Kıbrıs neresi dememeliyiz. Dünyanın neresine göçerseniz göçün önemli olan yaptığınız işlerdir. Yaptıklarınızla kendinizi aşmanız küçük kara balık olarak açılmanız da bu gitmeliyim kurgusuyla özdeşleşebilir. Tabii tüm bunlar benim kugularım. Sergiyi ziyaret edenlerin kendi kurguları da olabilir.”