Kuzey Kıbrıs her şeyiyle ‘çok özel’. Adı üstünde, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti. Cumhuriyet ama dünyanın hiçbir ülkesinin, var olduğunu kabul etmediği bir Cumhuriyet. Ne ‘Devleti’ tanınıyor ne de kurum ve kuruluşlarının çok büyük bir bölümü... Biz Kuzey Kıbrıslılar buna ‘ambargo’ diyoruz. Hatta hatta sözcüğün hemen önüne bir de ‘Rum’ koyuyoruz, ‘Rum ambargosu’ oluveriyor... Ticarette ambargo, ulaşımda ambargo, sporda ambargo v.s. v.s. vs....
Bu ülkede, çoğu insanımızın bilmediği, pek de farkında olmadığı bir ‘tanınmamışlık’ tabelası daha var bir yerlerde; Radyo-TV yayıncılığında.....
BRTK dahil, Kuzey Kıbrıs’ta yayın yapan hiç bir radyo-televizyon kuruluşu ‘tanınmıyor’, kabul edilmiyor uluslararası arenada. ‘Korsan yayın’ damgası var hepsinin üzerinde. Örneğin frekans sorunu olduğunda da bunun hesabı KKTC’ye değil Türkiye’ye soruluyor. Malum, dünyaya göre, KKTC, Türkiye kontrolünde bir ülke. Bazıları, kabalık olmasın diye, ‘Türkiye kontrolünde’, bazıları ise kibarlığı bırakarak ‘işgalinde’ diyor.
Neyse, bu ayrı bir konu...
Ve... Radyo-Televizyonlarımız.
Kuzey Kıbrıs’daki hiç bir radyo-tv kuruluşu, Devlet RD-TV’si dahil, ‘yayınladıkları materyal’ için telif hakkı ödemiyordu. Uzun yıllar televizyonlarımızda yayınlanan sinema filmleri için de geçerliydi bu. Bırakın sinema filmlerini, radyolarda ve televizyonlarda yayınlanan müzikler için de telif hakkı ödenmedi hiçbirt zaman. Ne batı orijinli müzikler ne de Türkiye yapımı müzikler için. (Kıbrıslı müzikçilerin eserlerini hiç dahil etmedim farkındaysanız.)
Radyolar başında bu yana aynen devam ediyor. Ama TV’lerde öyle değil. Çünkü TV kanallarımız – KKTC’nin tanıtılmasına katkı adı altında Devlet desteğiyle de- uydudan da yayın yapmakta. Uydu hizmetini veren Türksat ise, uluslararası kurallar ve yasalar çizgisinde. Yani, uydudan yayın yapanların yayınladıkları materyal için telif hakkı ödemesi şart. Bu durumda yapılacak tek bir şey kalmıştı geriye. O da, telif hakkı gerektirecek yayın malzemesi kullanmamaktı. Öyle yapıldı.
Özellikle televizyon yayıncılığı pahalı bir olaydı. Personel giderleri de dahil tüm giderler, tüm dünyada olduğu gibi, reklam gelirleriyle karşılanabilirdi. Kıbrısta ise reklam geliri de yoktu. Hal böyleyken yapılabilecek tek şey, kendi ürettiklerini (belgesel, dizi v.s.) devreye sokmaktı. Ama özel TV’lerin buna da gücü yetmezdi. Ve böylece hepsi, en kestirme en alaturka yöntemi uygulamaya başladı. Radyolar telif hakkı ödemeden, mümkün olan en azıda sayıda personelle ve de bilgisayarlarla yayına devam ederken televizyonlar da radyo gibi yayın yapan televizyonlara dönüştü. Yani, içeriği siyasi olsun, sosyal olsun, sadece sohbet, tartışma v.b. programlarla dolu televizyonlar oluverdiler. Yani ‘görüntülü radyo’...