Türkiye’nin Kıbrıs siyasetini belirleme irademiz yok.
İkna ya da etki edebiliriz.
O kadar…
Türkiye kendi seçimini yapar.
Kıbrıs’ı yurt bilen insanlar da kendi…
İdeali “ortak” bir tavır belirlemektir ama her zaman öyle olmayabilir.
Görüş farklılığı da doğaldır.
Emekli diplomat Engin Solakoğlu’nun sözüyle, “Kıbrıs sorunu Ada’yı Doğu Akdeniz’de stratejik bir toprak parçası olarak görenler ile bir yurt olarak görenler arasında uzlaşmaz bir görüş farklılığı olarak tarif edilebilir.”
***
Türkiye’yi yönetenler şimdi “iki ayrı devlet” görüşünü ortaya koyuyor.
Bu ilk değil!
Bu görüşte ciddiyse garantörlükten de çekilmesi gerekiyor.
Kıbrıs’ın toprak bütünlüğünü ve bölünmezliğini garanti ediyor çünkü…
***
Şimdi bir hayal kuralım…
Avrupa Birliği “tamam” dese…
“Kıbrıs’ta ayrı devletinizi tanıyor ve sizi Avrupa Birliği üyesi yapıyorum.”
İlk Türkiye reddedecek!
“Türkiye’den önce Avrupa Birliği’ne giremezsiniz” diyecek.
Hem nasıl olacak sahi?
Avrupa Birliği’nde serbest dolaşım, mülk, çalışma özgürlüğü var.
Ne diyecek “KKTC” aklı (!)
“Biz ayrı devlet olarak Avrupa Birliği’ne gireriz ama serbest dolaşımı, mülkiyeti, çalışmayı kabul etmeyiz.”
O nedenle “laf ola” şimdiki siyaset!
Türkiye yine “pozisyon” alıyor, Kıbrıslı Türkler “yurtsuzlukla” sınanırken…
Avrupa Birliği yine de “gel, seni üye alıyoruz” dese…
Tanısa!
İstemeyecekler…
“KKTC” tanınsa…
Kirini, sahteliğini, yalanını örtmek için kullanılan ne kadar boyası varsa…
Ne kadar foyası…
Hepsi dökülecek.
Şimdi hayal kurmaktan vazgeçelim.
Yine emekli diplomat Engin Solakoğlu’na referans yapacağım.
“KKTC’nin ilânı bir müzakere pozisyonudur. Amacı Kıbrıs Rumlarını uzlaşmaya zorlamaktır. Yoksa ortada bağımsız bir devlet hiç olmamıştır.”
***
Türkiye kendi çıkarlarına göre siyasetini belirliyor.
Kıbrıslı Türklerin çıkarlarıyla her durumda örtüşmüyor bu siyaset!
Uluslararası toplumun, ticaretin, sporun, sanatın dışında kalan Kıbrıslı Türklerdir.
Türkiye değil…
Dedim ya Türkiye’nin Kıbrıs siyasetini belirleme yetkimiz, şansımız ve irademiz yok.
İkna ya da etki edebiliriz.
O kadar…
Türkiye’nin de Kıbrıslı Türkler adına karar verme yetkisi yok.
Kıbrıslıya rağmen hareket edemez…
O nedenle zaten Ada’da “farklı bir ses” varsa değiştiriyorlar.
Başkansa başkan, nüfussa nüfus!
Seçim sonuçlarını değiştiriyorlar.
O da olmazsa seçmeni…
İşte mesele bunu anlamak, anlatmak ve buradaki “kraldan çok kralcıları” etkisiz birer oyuncu kılabilmektir.
***
Kıbrıslı Türklerin çoğunluğu Avrupa Birliği yurttaşıdır.
“KKTC” yurttaşlarının çoğunluğu değil…
Türkiye’nin şimdiki uğraşı Avrupa Birliği’nin Kıbrıslı Türklere sunduğu imkânları, Avrupa Birliği üyesi olamayan KKTC vatandaşları ile eşitlemektir.
Ama unutulan şu var.
Türkiye, Avrupa Birliği değildir!
Ne öyle bir özgürlük ve demokrasi ortamı var, ne de zenginliği…
Ayrıca…
Kıbrıs’ın kuzeyi Türkiye’yle birleştiği zaman dünyayla bütünleşmiş de olmuyor.
Görmedikleri şu…
Türkiye’nin Avrupa yolunu açacak olan da Kıbrıs’tır…
Yeter ki Kıbrıs’ı yurt bilenler kenetlensinler ve kendi geleceklerini, kendi avuçlarına alsınlar…
Atatürk ve Erdoğan, yan yana, eşit!
Neyin algısı bu?
Pes!
“İkinci” ülke!
“Üçüncü ülke çalışanlarının sosyal sigorta oranlarını arttıracağız, çünkü bu kişiler bir prim öder ama ailesini de buraya getirir ve bakmakla yükümlü oldukları için ilaç ve doktor giderleri sosyal sigortalar için ayrı bir yüktür...”
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sadık Gardiyanoğlu söylüyor bunu…
“Üçüncü Ülke” tanımı nedir?
Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları dışında kalanları anlatıyor.
Avrupa Birliği yurttaşları da “üçüncü ülke” örneğin!
“İkinci ülke yurttaşları kim” derseniz…
Bu soruya yanıt bulamazlar…
Bana sorarsanız Kıbrıslı Türkler.
Kıbrıs’ın kuzeyinde “birinci ülke” Türkiye çünkü!
Buralar “KKTC örtülü Türkiye” olduğundan beri “yabancı” tanımı değişti, malum…
Kim yerli kim yabancı anlamaz olduk.
***
Tam bir ırkçılık yapıyorlar.
Taşınmaz Mal Edinme Yasası’nda da aynı yaklaşım sergilendi.
Tapu harcı ödenirken de böyle…
“KKTC ve TC yurttaşları” yüzde 6 ödüyor.
“Üçüncü ülke” yurttaşları yüzde 12!
“Garantör ülke yurttaşları” deseler, İngiliz ve Yunan yurttaşları da dahil olacağı için diyemiyorlar.
“KKTC’yi tanıyan ülkeler” demişlerdi en son!
Yeni formül bu!
Şimdi soruyorum “üçüncü ülkeden” gelenler ailelerini, çocuklarını buraya getiriyor da…
Diğerleri getirmiyor mu?
Hellim üretimi için biz ne yapıyoruz?
Adanın güneyinde “Menşei Korumalı Ürün” (PDO) standartlarında hellim üretimi için çalışmalar hiç durmuyor.
Temel hedef küçükbaş hayvan sütü üretimini artırmak…
Şu günlerde mevcut büyükbaş hayvan çiftliklerinin, küçükbaş hayvan üretim çiftliğine dönüştürülmesi için yeni destek ve ödenekler gündemde…
Hayvancılara yönelik arazi tahsisi bir başka önlem…
Elbette “proje” ve “üretim” odaklı…
Yem çeşitleri, küçükbaş hayvanlar ve üretilen sütlerin genetik kontrolleri gibi tedbirler üzerinde çalışılıyor.
Adanın kuzeyinde böyle bir yönetim aklı ya da üretim gailesi yok.
Kurultay istihdamları, sahte diplomalı yakınların gözetimi, ihale takipçiliği gibi işler çok daha önemli (!)