Kıbrıs’ın tanınmış isimlerinden rallici ve emekli polis memuru Ahmet Şevketoğlu’nun, önce boşanmak üzere olduğu eşi Aşkın Şevketoğlu’nu ve ardından da kendisini öldürmesi geçen haftanın medyada en çok üzerinde durduğu olaydı.
MEDYANIN OLAYI İŞLEYİŞİ
Yenidüzen gazetesi bu olayı Perşembe günü manşetten, Cinnet başlığıyla verdi. Üst başlıkta, Ölüm bağıra bağıra geldi ifadesi kullanıldı. Haber aynı gün diğer gazetelerde de manşetten verilmişti. Kıbrıs, “Oldu mu usta bu”; Havadis, “Önce tehdit sonra cinnet”; Haberdar, “Göstere göstere”; Halkın Sesi, “Dehşet günü”; Volkan, “Ülke yasa boğuldu” başlıklarıyla olayı manşete taşıdılar. Baz gazetelerde ise haber daha küçük görüldü. Afrika, “Cinayet ve intihar”; Kıbrıslı, “Değer miydi?”; Star Kıbrıs, “Şampiyon herkesi üzdü”; Demokrat Bakış, “Cinayet ve intihar”; Ortam, “Önce cinayet sonra intihar”; Vatan, “Gönyeli’de korkunç olay” başlıklarını kullandı.
Genel olarak haberlerde olayın meydana geliş biçimi, geçmişte yaşananlar, görgü tanıklarının ifadeleri geniş biçimde yer aldı.
Cuma günkü gazetelerde Ahmet Şevketoğlu’nun, Cumartesi günkü gazetelerde de Aşkın Şevketoğlu’nun cenaze törenlerinin haberlerine yer verildi. Bu haberleri veriş biçiminde gazetecilik etiği açısından sorunlu bir habercilik görmedim.
POLİS CİNAYETİ NEDEN ÖNLEMEDİ?
Haberlerden edindiğimiz bilgiler doğrultusunda, bu cinayetin göstere göstere geldiği anlaşılıyor. Yenidüzen’de yer alan bilgiye göre, Ahmet Şevketoğlu, cinayetten bir hafta önce eşini öldürmekle tehdit etmiş, Aşkın Şevketoğlu da polise gidip korunma talep etmiş. Polis Basın Subaylığı 16 Ocak tarihli basın bildirisinde bu tehdide yer vermiş. Tehdidin tüm açıklığıyla aktarıldığı basın bildirisinde şu ifadeler yer alıyor: “15.01.2013 tarihinde, saat 08.00 sıralarında, Gönyeli’de Atatürk caddesi üzerinde, A.Ş.(E-48) kendisinden ayrılacağı gerekçesi ile eşi A.Ş.’nin kullanımındaki aracı, kendi kullanımındaki araç ile takip edip trafik ışıklarında durdukları esnada, aracından inerek eşine hitaben, makul mazereti olmaksızın yüksek sesle bağırıp rahatsızlık verip akabinde eşinin kullanımındaki aracın ön camına yumruk vurup uygunsuz tavır ve harekette bulunduktan sonra yine adı edilene hitaben yüksek sesle ‘iki kurşunum var biri senin biri benim. Barışmazsan seni öldüreceğim’ sözlerini söyleyip şiddet tehdidinde bulunmuştur. Bahse konu şahıs hakkında yasal işlem başlatılmış olup, soruşturma devam etmektedir.”
Kadına yönelik ölüm tehdidinin “açık ve mevcut tehlike” (clear and present danger) olarak nitelenebileceği daha bariz ne olabilirdi ki? Belli ki polis, yapılan tehdidi önemsememiş ve kadını korumak için hiçbir tedbir almamış. Medyanın, olayın polis boyutuna odaklanması ve soruşturma yapılması için baskı yapması gerekir. Medyanın görevi sadece olan biteni aktarmak değil, sorumluların hesap vermelerini de sağlamaktır.
Sevgül Uludağ’a kayıp yakınından anlamlı jest
Barış gazetecisi Sevgül Uludağ, Kıbrıslı Türk ve Rum kayıpların bulunması için yıllardır neredeyse tek başına mücadele ediyor. Her gün kendisine ulaşan ihbarları değerlendiriyor. Ulaştığı bilgileri Kayıp Şahıslar Komitesi ile paylaşıyor. Bugüne kadar bulunan kayıplar konusunda en büyük katkı onundur. Geçen hafta Salı günü (22 Ocak) Yenidüzen’in 2. sayfasında yer alan haberden öğrendiğimize göre, Güney Kıbrıs’taki APOP Palekitro (Balıkesir) Spor Kulübü’nün yeni binasının açılış töreninde 1974 yılında kayıp olan ya da öldürülen Palekitre’lilerin ailelerine birer onur plaketi verilmiş. Tüm ailesini Palekitre’de yitiren “kayıp” yakını Petros Suppuris, kendisine verilen plaketi aldıktan sonra, “Bu salonda aramızda bu plaketi almayı hak eden bir insan vardır: Gazeteci Sevgül Uludağ, kayıp ailemin bulunmasına çok büyük katkılar yaptı. O nedenle ben bana verilen plaketi ona sunmak istiyorum” demiş. Kendisini kutluyor, yaptığı gazeteciliğin ne kadar önemli ve anlamlı olduğunun altını çizmek istiyorum. Keşke Sevgül Uludağ gibi barış gazetecileri daha çok olsaydı, her iki toplumda da.
e-pasaport haberinde abartılı yorum
Yenidüzen’de 22 Ocak Salı günü 1. sayfadan yayımlanan, “KKTC’nin e-pasaport’unu Ankara tanımadı” başlıklı özel haberin spotunda şöyle deniyordu: “Anlı şanlı tanıtımlarla başlatılan e-pasaport uygulaması Ankara’da soruna neden oldu. KKTC makamlarının yeni KKTC pasaportları ile ilgili Türkiye’ye bildirimde bulunmaması nedeniyle dün yeni pasaportlarıyla Ankara’ya giden 8 aylık bebeğe giriş izni verilmedi. Giriş krizi, 3 saatlik beklemenin ardından telefon trafiği neticesinde çözüldü”.
Ancak yine aynı haberden öğreniyoruz ki, haberin yayımlandığı güne kadar 328 kişi bu pasaportları kullanarak yurt dışına çıkmış. İçişleri Bakanı Nazım Çavuşoğlu’nun yaptığı açıklamaya göre, bu pasaportlarla Adana’ya, İzmir’e, Ankara’ya, İstanbul’a gidenler bir sorun yaşamamışlar.
Belli ki e-pasaport üzerindeki çipin okunamamasından kaynaklanan teknik bir sorun söz konusu olmuş. Suç, pasaportta mıdır, yoksa pasaportu okuması gereken cihazda mıdır belli değil. Münferit olduğu anlaşılan bu sorundan yola çıkarak, habere “Ankara tanımadı” başlığını atmak abartılı olmuş.