Güçlü Bir Taban ve Toplum Yaratmak: Şeffaflık ve Katılımcılık (1)

Güçlü Bir Taban ve Toplum Yaratmak: Şeffaflık ve Katılımcılık (1)


Mustafa Ongun
m.ongun85@gmail.com

“Bilgi güçtür”
Francis Bacon

Seçim sonuçları bizi birçok spekülatif düşünce ve dedikodu ile baş başa bıraktı. Ortada pek fazla olasılık olmasa da daha şimdiden sayısız iktidar senaryoları çizildi. Elbette bu senaryoların hangisinin gerçekleşeceğinin hayati önemi vardır. Ancak girdiğimiz bu yeni dönemde olası koalisyonlar kadar önemli olan bir başka mesele de siyasi partilere olan güvenin azalması ve karma oyların artışıdır. Bu olgunun ciddiyetini kabul edenler ve bunun üzerinden prim yapmak yerine siyasi partileri gerçekten değiştirme niyetinde olanların özellikle bir soruyu sorması ve cevaplaması gerekmektedir: Geçmişte toplumla ve tabanla yaşanan kopuklukların sonucunda yaşanan güven kırılmaları ortadan nasıl kaldırılacaktır? Diğer  bir deyisle, hem toplum hem de sol taban ile güvene dayalı güçlü bağlar nasıl kurulacaktır? İşte bu hayati önem taşıyan bir sorudur ve solun geleceği açısından hiç olmadığı kadar önemlidir. Üstelik bu güven sorununu çözmek ne üstün zekalı olmamızı gerektirir, ne de dünya çapında kalkınmış bir toplum olmamızı. Yöneticilerine güvenen bir taban ve toplum geliştirmek sadece iyi niyet ve bütünlüklü düşünme ile sağlanabilir.
Güvenilir bir siyasi yapı oluşturmak
Şunu söyleyerek başlayalım; toplumun ve tabanın yöneticilere güvenmesi için öncelikle kendine güvenmesi gerekir. Ve ancak güçlü bir toplum kendine güvenir. Yalnız burada güç derken ekonomik güçten bahsetmediğimi şimdiden vurgulamam gerekir - ekonomik olarak güçlü olan birçok toplum, kendine ve yöneticilerine güvenmeyebilir. Peki o zaman nasıl bir güçten bahsediyorum? Şeffaflık ve katılımcılık yolu ile güçlenecek bir toplumdan bahsediyorum. Şeffaflık yoluyla toplumu güçlendirebilir; onların kendilerine ve yöneticilere olan güvenini artırabilirsiniz. İşte tam da bu yüzden, koalisyon ne şekilde olursa olsun, şeffaflık ilkesinin benimsenmesi ve pratikte uygulanması Kıbrıslı Türklerin geleceği için son derece önemlidir.
Uluslararası toplumda giderek yalnızlaşan ve güçsüzleşen Kıbrıslı Türkler için en azından bu anlamda güç kazanmak “varolabilmek” için artık olmazsa olmaz bir koşuldur. Peki ama nedir bu şeffaflık dediğimiz ve nasıl bizi daha güçlü hale getirecektir? Hepimizin bildiği gibi şeffaflık, her şeyden önce, alınan politik kararlar, yapılması planlanan yasal düzenlemeler, yapılan devlet harcamaları ve bunlara benzer bürokratik aktivitelerle ilgili bilgileri toplumun erişimine açmaktır. Kısaca söylemek gerekirse şeffaflık, siyasi partilerde ve devlette olan bitenden toplumu, en etkili biçimde haberdar etmektir.
Francis Bacon yıllar önce “bilgi güçtür” demişti. Şeffaflıktan bahsedilirken genellikle bu alıntının yapılması rastlantı değildir. Bu açıdan baktığımızda, şeffaflığın aslında halkı ve tabanı güçlendirmek anlamına geldiğini anlarız. Çünkü şeffaf bir yapıda toplum politik ve ekonomik mekanizmalar hakkında bilgi sahibidir ve bundan dolayı daha güçlü bir toplumdur. Şeffaf bir siyasi yapıda toplum ve taban, iktidar partisinde neler tartışıldığını, ne tür yasal düzenlemelerin gündemde olduğunu, devletin nereye ne harcadığını popüler medya aracılığı ile öğrenebilir. Bu yüzden de şeffaf toplumlar güçlü, kendine ve yöneticilerine güvenen toplumlara dönüşebilir. Yasal düzenlemelerin, önemli siyasi kararların, tartışmaların ve ekonomik harcamaların gizlendiği yerlerde toplum bilgisiz kalır ve dolayısıyla güçsüzleşir. Gizliliğin ve kapalı kapılar ardında alınan karların olduğu yerde güçsüzlük ve güvensizlik artar. Bunun sonucunda ise toplum kendine ve siyasilere olan güvenini yitirir; yönetenlerle toplum ve taban arasında kopukluklar yaşanır. Tıpkı Kıbrıs’ın kuzeyinde yıllardır olduğu gibi.
Medyaya düşen görev
Toplumun ve tabanın bu anlamda güçlenmesini sağlayacak olan faktörlerden biri de medyanın objektif ve özgür olabilmesidir. Medya sektöründe çalışanlara burada büyük görevler düşmektedir. BBC’nin kurucularından John Reith, yayıncılığın en önemli amaçlarından birisinin toplumu objektif bir şekilde bilgilendirmek olduğunu söylemişti. Kar yapma, yarışma ve reyting rekorları peşinde koşmanın yayıncılığı yozlaştıracağını ve toplumu bilgilendirme hedefinden uzaklaştıracağını da vurgulamıştı. Sorumlu, güçlü bir toplum ve taban yaratılmasını isteyen medya mensupları Reithçi yayıncılardır; korkmadan doğru olanı toplumla objektif bir şekilde paylaşanlardır. İşte bugün bizim ihtiyacımız olan da Reithçi yayıncılardır, reytingci değil. Bu nedenle cesaretli medya mensupları da güçlü bir taban ve toplum yaratmada önemli rol oynayacaklardır. Varoluş mücadelesi içinde olduklarını iddia edenler, siyasetten şeffaflık talep ederken medyadan da dürüstlük ve objektiflik beklemelidir.
Sonuç
Kıbrıslı Türkler, her şeyden önce kendilerine ve daha sonra yöneticilere olan güvenini kaybetmiştir. Bunun önemli bir nedeni ise yıllardır var olan rejimin onları bilgiden mahrum bırakması ve bu bilgisizlikten doğan güçsüzlüktür. Güçlü bir toplum yapılan önemli siyasi tartışmalardan, yasal düzenlemelerden ve ekonomik harcamalardan haberdar olan toplumdur. Ancak bu anlamda güçlü olan bir toplum kendine ve yöneticilerine olan güveni geri kazanabilir. Bu nedenle yeni oluşacak olan hükümet her şeyden önce şeffaf olmalı, toplumu bilgilendirmelidir. Medya da bu noktada üstüne düşen görevi yerine getirmelidir. Yani, yeni hükümet ve medya mensupları bilgiyi toplumun eline vermelidir çünkü “bilgi güçtür”. Güçlü olmayanlar ise ne kendine ne de başkasına güvenebilir.
Bu yazıyı bitirmeden önce sadece bilgi sahibi olmanın yeterli olmadığını da söylemek gerekir. Bilgiyi kullanmak da bilgili olmak kadar önemlidir. Bilgiyi kullanmak ise siyasi katılım göstermekle mümkündür. Sonuç olarak güçlü bir taban ve toplum yaratmak şeffaflıkla birlikte katılımcılığı da gerektirir. Katılımcılığın ne olduğunu ve nasıl sağlanabileceğini ise bir sonraki yazıya bırakmak daha doğru olacaktır.

Dergiler Haberleri