Guguk Kuşu ve toplumsal histerimiz

Çağıl Günalp

Türkçe’ye ‘Guguk Kuşu’ olarak çevrilen, One Flew Over The Cuckoo’s Nest isimli film, dünya sinema tarihinin en önemli filmlerinden biri olarak kabul edilir. Ken Kesey’in 1962 yılında kaleme aldığı eserinden uyarlanarak 1975’te Çek asıllı yönetmen Milos Forman tarafından beyaz perdeye aktarılan film, 5 dalda Oscar kazanmasının yanı sıra, birçok film eleştirmeni/tarihçisine göre başka önemli başka filmlere estetik açıdan esin kaynağı olmuştur. Film; özgürlük, tutsaklık, bilinç, toplum, din, insan gibi kavramlar arasındaki ilişkiye değişik bakış açıları ile okumalar yapmasının yanı sıra, verdiği dolaylı mesajlar açısından da özgündür.

Suçsuz olduğu halde hapishaneye gönderildiğini düşünen R.P.McMurphy’nin akli dengesi bozuk biri gibi davranarak psikiyatri merkezine sevk edilmesi sonrası psikiyatri kliniğinde yaşananları ele alan One Flew Over The Cuckoo’s Nest, Mc Murphy’nin psikiyatri merkezindeki diğer hastalara ilk bakışta bilinç, özgürlük, zevk, cesaret aşılamaya çalıştığını izleyiciye aktarır. Lakin filmin derinliği bundan çok ötedir; ‘insan doğası’, ‘ortak akıl’ ve ‘Hristiyanlık’ gibi konuları kılı kırk yarar bir şekilde irdeler.

One Flew Over The Cuckoo’s Nest, bazı eleştirmenlerin daha önce altını çizdiği gibi, 17.Yüzyıl’ın en önemli politika ve ahlak felseficilerinden biri kabul edilen İngiliz filozof Thomas Hobbes’un ‘insan doğası’nı irdelediği felsefesi ışığında ele alınabilecek bir filmdir. Hobbes, insanın ‘doğası’ gereği kendi çıkarını her şeyden önde tutmaya ihtiyaç duyduğuna inanır. Hobbes, insan doğasını göz önünde bulundurarak, insanların bazı bireysel özgürlüklerinden vazgeçmesi durumunda, toplum denen olgunun sağlıklı bir biçimde var olabileceğini savunur. Thomas Hobbes’un felsefesi ışığında, daha önce bazı makalelerde de belirtildiği gibi; filmin başkarakteri R.P.McMurphy, Thomas Hobbes’un bahsettiği ‘insan doğası’ olarak ele alınabilir. McMurphy’nin Hobbes’un insan doğasının filmdeki yansıması olarak kabul edilmesinin gerekliliği ise filmin şu sahnelerinde gizlidir: McMurphy, psikiyatri kliniğe nakil edilir edilmez, kendi motivasyonlarını klinikte rehabilitasyon gören diğer karakterlere angaje etmeye çalışır. Bunun yanı sıra, McMurphy’nin kendi bazı ihtiyaçlarını (duygusal/fiziksel) gidermek için diğer hastaları tehlikeye atmakta hiçbir tereddütte bulunmadığına şahit oluruz (gemi sahnesi). Bu noktada Thomas Hobbes’un ‘Toplum Sözleşmesi’ rehabilitasyon merkezindeki diğer hasta ve hemşireler; toplum ise olduğu gibi psikiyatri kliniği olarak görülebilir.

Amanda Kwon’un “Thomas Hobbes' Philosophy in One Flew Over the Cuckoo's Nest” isimli çalışmasından bahsetmekte bu anlamda büyük fayda vardır:  Kwon, çalışmasında psikiyatri kliniğindeki sıradan yaşamın, Nurse Ratched ve hastalar arasındaki imzalanmamış sözleşmenin, hastaların Nurse Ratched’e devrettiği bazı bireysel hak/özgürlüklerin ve klinikteki ortak anlayıştan ötürü rehabilitasyon merkezinin Thomas Hobbes’un bahsettiği toplum kavramı olarak görülebilmesi için yeterli olduğunu söyler.

Yazımın başında da ifade ettiğim üzere; One Flew Over The Cuckoo’s Nest diyaloglarında, sinematografisinde, olaylar örgüsünde izleyiciye vermeye çalıştığı mesajlar açısından özel bir başyapıttır. Film, sadece Thomas Hobbes değil, René Descartes’ın felsefesi ışığında da incelenebilir. Ocak 2013’te yayınlanan ‘Descartes and One Flew Over The Cuckoo’s Nest’ isimli makalede ise film bu kez Descartes’ın üzerinden irdelenir. Film, makalede Descartes’ın Second Mediation’undaki us ve his arasındaki çatışma üzerinden kritik edilir.

Bireyin hisleri ile hareket ederek aklı göz ardı etmesinin kişiyi ‘yanıltacağı’ ve ölümcül sonuçlarla karşı karşıya bırakacağı vurgulanan yazıda, McMurphy’nin filmde aldığı yaşamsal kararların nasıl akıl değil de hisler sonucu olduğu gözler önüne serilir. McMurphy’nin hisleri sonucu oluşan arzularını yerine getirmek için aldığı kararlar ve gerçekleştirdiği aksiyonların sonucunda hem klinikte tedavi gören Billy’nin hem de kendinin yaşamını yitirdiği altı çizilen makalede, Nurse Ratched’ın temsil ettiği etik duruş ve saf akıl da ele alınır. Filmdeki saf aklın temsili Ratched, film boyunca affedici olmayan, toleranssız, rijid, duygusuz biri olarak betimlenir. Hâlbuki aklı her şeyin üzerinde tutan Ratched sayesinde tüm hastalar güvencededirler.
‘Reflections on One Flew Over The Cuckoo’s Nest’ isimli makale ise filmi Hristiyanlık üzerinden okur. Hristiyanlık düzleminde kritik edilen filmde başkarakter McMurphy, İsa’nın yansıması olarak kabul edilir. McMurphy’nin film boyunca psikiyatri kliniğindeki statükoya karşı olup otoriteyi yıkmaya çalışması, diğer hastalara özgüven aşılayıp onlara şifa olması; makalede McMurphy’nin İsa’nın yansıması olarak okunabilmesi için gerekçelerden bazılarıdır. Buna ek olarak McMurphy’nin klinikte arkadaş edindiği kişilerin İsa’nın havarileri olarak kabul edilebileceği ifade edilen yazıda, filmin sonunda McMurphy’e ihanet eden Billy’nin ise İsa’ya ihanet eden Judas olarak okunabileceği belirtilir. Bunlara ek, filmde ‘Son Akşam Yemeği’nin bir başka tezahürüne rastlandığı, bahse konu makalede ifade edilir. McMurphy’nin başkalarına günahlarının üstesinden gelmesi için yardım ettiği sırada yaşamını kaybettiği anımsatılan yazıda, McMurph’nin yaşamını kaybederken dahi akıl hastanesindeki diğer kişilere ilham olduğu ve güven aşıladığı vurgulanır. McMurphy’nin yaşamını kaybediş anında dahi canlandırıcı bir tılsım olduğu ifade edilen makalede, filmin bir diğer önemli karakteri Chief’in, McMurphy’nin ölümünün ardından psikiyatri merkezinden kaçması bu canlandırıcı (özgürleştirici) tılsımın sonucu olarak yorumlanır.

Nasıl ki filmde gördüklerimiz; aslında kafamızda oluşturduğumuz imajın yansımasıdır (ama aslında çok derin etik-politik duruşun temsilidir); bugünün Kıbrıs’ında da çoğu zaman gördüklerimiz veya bize karşımızdaki bireyin/siyasi partinin aktardığının ardında göründüğü biçimden çok farklı bir öz vardır.
Bu ülkeye yabancı olan, gerici ve dogmatik öğretileri ülke insanına angaje etmeye çalışan zihniyet karşısında el pençe divan olan bir siyasinin, ertesi gün Koordinasyon Ofisi’ne karşı olduğunu beyan etmesi de bahse konu imitasyonun bir başka tezahürüdür. Veya sosyalist değerlere bağlıymış gibi görünen siyasi bir partinin aslında konjonktüre bağlı olarak diskur değiştirmesi…
Bazı siyasi ve sermaye kaynaklarından güdümlü, saçmalayan ve kendini gazeteci sanan Kıbrıs’ın kuzeyindeki dünyalıların her gün ekran karşısında veya gazete sütunlarında abuk subuk, şizofrenik konulardan bahsetmesi, düşünsel eleştiriden uzak, derinliği alınmış, içi boşaltılmış bir gündem yaratmasının ardındaki asıl gaye nedir? Bitmek bilmez toplumsal histerimiz ile bugün yaşadığımız travmalar ne denli ilintilidir? Motivasyonlarımızın dalgalı oluşu, sürekli kimlik bölünmeleri yaşayışımız, kendimize mikro iktidar alanları yaratıp fetişleşmemiz nedendir? Tüm bu soruların/sorunların çok farklı nedenleri/cevapları elbet vardır lakin çoğu Kıbrıslının içerisinde yüzdüğü dogmatizm/yozlaşma/cehalet sanırım sebepler arasında ilk sıradadır. Oysa şüphe etmeye, sorgulamaya, ebedi cahiller gibi davranmaya son vermek belki de yaşadığımız toplumsal histeri/yıkımın da sonunun başlangıcı olacaktır.
Düşünebilme yetimizi dogmatik öğretilere kurban etmemek, herkesleşmemek, herşeyleşmemek, sorgulamak, Denis Diderot’un dediği gibi skeptisizmi gerçeğin yolunda atılan ilk adım olarak görmek belki de gördüklerimizin biçimi ve esansını eşitleyeceğimiz günlerin habercisi olacak, Kıbrıs, dünyanın akıl hastanesi gibi bir çorak toprak parçası olmaktan çıkacaktır…