Güle güle...

Tümay Tuğyan

 

En korktuğum şeylerden biriydi, İngiltere’ye taşındığımdan bu yana; binlerce kilometre uzaktayken, ailemden birini kaybetmek...

Kaybettim...

Kaybettik!

Canım dedem dün sabaha karşı kapattı gözlerini.

Bir hastane odasında, bir hastane yatağında...

Rahatsızlığı sebebiyle yanına kimse alınmadığından, yalnız başına...

* * *

Saat farkını da düşünerek, sabahı beklemişler haber vermek için...

Uyanmamızı, kendimize gelmemizi.

Çocuğun okul telaşını atlatmamızı.

Ama ‘Facebook’ denen icat bekler mi?

Beklemedi...

Baktım ki elimdeki telefonun ekranında, dedemin fotoğrafı...

Bir şeyler yazıyor fotoğrafın ilişiğinde.

Ne işi var dedemin Facebook’ta?

Ne yazıyor orada?

Okumak istemiyorum önce yazanları...

Bekliyorum biraz.

Bekliyorum biraz daha...

Korkuyorum çünkü kelimelerden.

Hasta çünkü dedem...

Hastanede...

Ama umutluyuz...

Umutluyum ben.

İyileşecek dedem!

* * *

İyileşecekti...

İyileşemedi!

Sabaha karşı durdu kalbi, kapattı gözlerini.

Ve hayattaki tek dedemin bu en acı haberi, Facebook’tan ‘diditleyen’ bildirimle geldi.

* * *

Ölümün sonrasında ne var ölen için, kim bilir...

Kalan içinse, acı var taş gibi yüreğin tam ortasına oturan.

Göğsü sıkıştıran...

Nefesi daraltan...

Yoksunluğun verdiği bir acı bu!

Eksilişin...

Kaybedişin verdiği bir acı...

Tek başına çıkılan bir yolculuğun...

Kaybedilenin çıktığı bu yolculuğun, bilinmez oluşunun yarattığı bir acı...

Ve uzakta oluşun...

Son bir kez göremeyişin...

Son bir kez sarılamayışın...

     * * *

Bize bıraktığın gülümsemenle...

Güle güle...