Yazmak için klavyenin başına geçtiğimde kafamda bir başlık, ana fikir ve önümde renkli broşürler, kalemle alınmış notlar vardı.
Az önce izlediğim, sorular sorduğum Cumhurbaşkanı adayı Derviş Eroğlu'nun basın toplantısını yazacak, izlenimlerimi yazıya dökecektim.
Eroğlu "Kıbrıs'ta barış engellenemez sloganı eskidi" demişti. Bunu yazacak, yorumlayacaktım.
Mesaj düşünce telefonuma, durdum.
Nurten ölmüştü!
Genç yaşından beri kanserle boğuşan, sık sık tedavi gören, ama sadece iyiliğinde, sağlığında değil, hasta yatağında bile yüreği barışa çarpan, her daim "Kıbrıs'ta barış engellenemez" diyen o yürek durmuştu.
Gerisi 'yalan'dı artık.
Dün sabah bir sohbette "falanın filana ihanet ettiği, "o falanca şahsın cenazesini kaldıracak adam bulunamayacağını" söylüyordu birisi...
Konu siyasetti.
Ne kadar da kinlendirmiş, birbirine düşman belletmişti insanları politik hırslar, çekememezlikler!..
İtiraz ettim, "Siyaset başka, insanlık başka. Onu kaybetmemek lazım" diye...
Ne kaybederse kaybetsin insan hayatta, sol memesinin altındakinde sevgi tükenmemeli asla...
En keskin muhalifine, en karşısındaki rakibine bile...
Hoşgörü bir yerde durmalı hep, gerektiğinde fren basabilmek için...
Ve 'o an' geldiğinde pişman olmamak için...
'Tüketim toplumu' her şeyi tüketiyor.
Duygular dâhil...
Moral değerler dâhil...
Ve 'kebapçı dükkânındaki çırak' misali herkesin üstüne siniyor bu model yaşamanın kokusu, isi...
Sağından soluna her kesim etkileniyor sistemden...
Dostluklar bozuluyor, dizginlenemeyen hırslar yüzünden…
Kırk yıllık ilişkilerin arasına giriyor kâh makam, kâh para, kâh şöhret hevesi...
'Daha iyisi' için yarışmak, çıtayı yükseltmek, araçları araç, amaçları amaç gibi görmek yerine tam tersi yapılıyor.
'Yoldaşlar' giriyor birbirine...
Oysa 'yapacak daha çok iş, yürünecek çok yol var', birbirini yemek yerine...
Nurten ömrünü verdi mücadeleye...
Hiç eskimedi onun için "Kıbrıs'ta barış engellenemez" sloganı...
Öne atılmadı, mevki peşinde koşmadı, para hırsı bürümedi gözünü...
Emeğiyle geçindi, üretmek istedi, bütün zorluklara rağmen...
1986'da okul yıllığını çıkarmak için yolum düşmüştü ilk kez İleri Basımevi'ne...
Orada tanıdım Nurten'i...
'Matbaa direniş’inde yurtdışında öğrenciydi bizim kuşak...
Sonra 'emekçi' olarak girdim Yenidüzen ve İleri Basımevi'nin kapısından...
Çok güldük, çok üzüldük, çok tartıştık, çok anlaştık yeri geldiğinde...
Dün "öldü" dediler Nurten için...
Ama bitmedi, eskimedi barış mücadelesi, emek kavgası, eşitlik gailesi...
Ne Nurten'in, ne de bizim...