Meslek hayatımın hiçbir döneminde, şu anda aldığım kadar ihbar almadım!
Ülkede “dökülmeyen” sektör kalmadı gibi!
-*-*-
Birinci el araç satıcıları, kendilerine haksızlık yapıldığından yakınıyor!
Anlattıklarını dinliyorsunuz, haklılar…
-*-*-
Kasaba gidiyorsunuz, et alacaksınız, işletmeci size dert aktarıyor!
İhalesiz devredilen mezbahadan söz ediyor!
Hatta veterinerlerin buna itiraz ettiğinden!
Hijyen sıkıntısından!
-*-*-
Kıb – Tek’e dokunuyorsunuz; “bin ah”…
Bu kurumun yakıt alımı yasa dışı mı değil mi?
Mahkeme “ara emri” alıyor, kurumun, mahkemelerin elektriğini kestiği konuşuluyor.
-*-*-
Ciddi derecede boş ve gereksiz şeyler konuşan, “bir devletin başkanı” değil, sıradan bir gezici temsilcisi gibi davranan, “egemen eşit devlet” iddiasını bizzat kendi kendine çürüten bir cumhurbaşkanımız var…
-*-*-
Ülkenin en büyük siyasi partisinde dönen dolaplar, gazetecilerin eğlencesine dönüştü ama Kıbrıs Türk toplumunu son derece aşağılayıcı gelişmeler yaşanıyor.
-*-*-
Rum Eğitim Bakanı Atatürk’e hakaret etti denilerek, neredeyse savaş çıkaracak bir kesim var ama aynı kesim, Atatürk’e aylardır, yıllardır saldıran Türkiye’deki yobazları görmezden gelip, tüm inandırıcılığını yitiriyor!
-*-*-
Sorun çok..
Sıkıntı bol ve usandık…
Bunları yazmaktan da gına geldi…
-*-*-
İnsan, Danimarka ile ilgili “koronavirüsü ilk yenen ülke” gibi haberleri okuduğu zaman imreniyor…
“Türkiye’ye son 10 ayda en az 4 milyon turist gelmiş” haberine rastladığında; akabinde de “Güney Kıbrıs da aynı sürede 2,5 milyon turist ağırladı” haberini gördüğünüzde kıskanıyorsunuz…
-*-*-
“Egemen eşit devlet” iddiasıyla müzakerelere bomba fırlatan zihniyet; Türkiye’nin alelade bir alt yönetimi olmaktan hiç gocunmuyor hatta bunu övünme maksatlı olarak kullanabiliyor.
-*-*-
Oysa ne güzel şakalar, fıkralar yazabilir ve biraz gülümseyebiliriz…
Mesela “para, mutluluk satın alamaz” derler ya; kesinlikle inanmayın…
Bu kapitalist çevrede, inanın kaliteli bir otomobil içinde ağlamak, bisiklet sellası üzerinde ağlamaktan çok daha iyidir.
-*-*-
Düğünler ve cenazeler, son dönemlerde “tek buluşma” yerlerimizdi.
Pandemi ikisini de olumsuz etkiledi ama birkaç aydan beridir, her ikisine de katılım çok arttı…
Bizim toplumda, düğünde bir “bekar” gören aile büyükleri, “e hade sıra sende” demeyi çok sever…
Mutluluğun evlilikte bulunacağını hayal eden eski neslin en ciddi alışkanlıklarından biri de budur…
Bizim nesil bu nasihatten vaz geçmiş gibi duruyor…
Ama illa ki sizi evlendirecek olan yaşlılara, örneğin düğün yerine bir cenazede karşılaştığınız zaman, şu “espriyi” yapamazsınız!
Hangi espri mi?
“… E hade, sıra sende!”…
Şaka canım, şaka!
Ama, bir de mesaj var bu şakada…
Nasıl bir mesaj mı?
Gençlere kendi mutluluklarınızı öğretmeyin; bırakın onlar kendi mutluluklarını bulsun!
-*-*-
Böyle şeyler yazdıkça, insan rahatlıyor…
Nüfusu bilmemeyi mi yazalım her gün?
Dünya’da yap yalınız kaldığımızı mı?
-*-*-
Son günlerde Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, “beni eleştirenler ruh hastasıdır” dedi ya…
Bunun da çok güzel bir şakası var…
Adamın biri, en yakın arkadaşına “yörü be deli işine” demiş!
Kendisine “deli” denilen adam çok üzülmüş, kırılmış, gözleri yaşarmış.
Söyleyen, arkadaşının kırıldığını fark etmiş ve düzeltmeye çalışmış: “bardon be gardaş, ben zanettim bilirdin!”…
-*-*-
Ülkede iflaslar, çek yasakları, alacak – verecek davaları “patladı”…
“Patlamaya hazır bomba” diyecektim ama değil!
-*-*-
Birbirine borcu olan insanlar da çok…
Ama iyi yönden veya olumlu taraftan bakalım…
Mesela bir arkadaşınızın sizi asla unutmasını istemiyor musunuz?
O’ndan borç para alın!
Gerçekten, bu konu çok önemli…
Samimi olarak söylüyorum; içinde bulunduğumuz dönemde, “unutulmamak” imkansız gibi…
Bir arkadaş, öteki arkadaşını ne zaman hiç unutmaz biliyor musunuz?
“Alacaklıysa!”…
Alacaklı olan, borçluyu hiç aklından çıkarmaz!
Hatta sık sık arayıp, hatırını sorar!
“Gardaccığım tamamsın! N’oldu bizim o şey?”…
-*-*-
Ve herkes herkesten ne yazık ki “çalmanın” peşinde…
Adamın biri, işe geç kalmış…
KKTC’de çok normal bir durum…
Yine de amiri kızmış ve çıkışmış, “neden geç kaldın?”
Geç kalan kişi, “bir arkadaş 200 TL’sini düşürdü ve arıyordu, o yüzden geç kaldım” demiş.
Amir, “aramasına yardımcı mı oldun?” diye soru yöneltmiş bu kez!
Geç kalan şahsiyet yanıtlamış:
“Yok, paranın üzerine bastım ve aramayı bitirmesini bekledim”…
-*-*-
Ne olursa olsun, hangi koşulda olursanız olun; gülmeyi unutmayın!
Hayme anaya para var Asya bebeğe yok mu?
KKTC’de, bir bebeği yaşatacak para yok!
Ama çok üzülerek söylemek isterim ki; “… Hayme ana kutlamaları kapsamında, düğün yapmaya var”…
Bir bebeği yaşatmaya para yok ama o bebek kullanılarak siyasi şov yapmak var!
-*-*-
Asya bebek Ankara’ya gönderildi…
Aileye, çocuğun pişiklerine sürülecek krem bile verilmedi…
Düne kadar hiçbir açıklama da yapılmamıştı…
-*-*-
Aileye dürüstçe denmeli ki; “… Paramız yoktur, Allah yardımcınız olsun”…
Bu da denmiyor!
-*-*-
Bu hastalıkla mücadele kolay değildir…
Kabul ediyorum…
Asya bebeği iyileştirmek çok kolay değildir…
Bunu da eminim herkes biliyordur…
Ama, durum eğer gerçekten öyleyse, yani bebeği iyileştirebilecek paramız, gücümüz yoksa, bu konuda ailesine mantıklı ve de sağlıklı her hangi bir açıklama yapamayan KKTC Hükümeti’nin tüm öteki kusurlarını affediyorum…
Evet, tüm diğer kusurlarınızı unuttum!
Şahanesiniz!
Ama bu bebek ve ailesinin yaşadıklarını hele hele de sanal ortamda, Asya bebeğin, babasına bakarken çekilmiş fotoğrafı gördüğümde; inanın, bir tekinizi ayırmaksızın, o bebek üzerinden şov yapanların tümüne içimden gelen her tür bedduayı yapıyorum.
Bir bebeğin yaşamını, siyasi propaganda malzemesi yaptınız…
İnşallah hayır etmezsiniz!
-*-*-
Haaa tekrar ediyorum; mantıklı ve sağlıklı bir açıklama yapmak, devlet olmanın gereğidir.
Tıpkı Avrupa’daki, medeni ülkelerdeki gibi…
Aileyi çağırırsınız, “elimizden gelen budur, üzgünüz” dersiniz, en azından her türlü psikolojik desteği sağlarsınız…
Mesela, devletin kasasından 10 bin TL çıkarıp, şahsınız adına da vermezsiniz!
-*-*-
Şu soruyu inatla ve yeniden sormak istiyorum; “… Hayme ana kutlamasına paranız var ama Asya bebeğe yok mu?”…
Hiç mi utanmıyorsunuz?
-*-*-
Ülkedeki tüm harcamaları kısalım; Ersin bey özel gezi masraflarını kendisi ödesin; devlet maaşlarından yüzde 5’er kesinti yapılsın. Sendikalar ayaklansın.
Asya yaşasın…
Emma Raducanu… 18 yaşında… Romanyalı baba ve Çinli anneden Kanada’nın Toronto kentinde doğdu. 2 yaşında İngiltere’ye geldi. 1977’den bu yana bir Grand Slam tenis turnuvasında finale yükselen ilk İngiliz kadın sporcu oldu. Amerikan Açık Tek Kadınlar Finali’nde kendisinden bir yaş büyük İspanyol tenisçi Leylah Fernandez ile karşılaşacak. Bugünkü finali kazanan 1,8 milyon kaybeden ise 902 bin Sterlin ödül alacak. Bu arada hatırlatalım, fotoğraftaki Emma Raducanu, Ağustos 2020’de İngiltere’deki bir turnuvada, Kıbrıslı Türk tenisçi 21 yaşındaki Eliz Maloney Yorgancı’yı 2-0 yenmişti…