Gülümse ve al canımı bre Yorgo!

Serhat İncirli

Müşteri velinimet midir?
Evet öyledir.
Öyle olmalıdır.
Peki misafir nedir?
Misafir; baş tacıdır!

-*-*-

Ticarette ve turizmde, yukarıdaki konular bence elzemdir...
Olmazsa olmazdır...

-*-*-

İngiltere’de “müşteri hizmetleri”, “tüketici hakları” gibi çok önemli “konular” vardır ve özellikle “müşteri hizmetleri” konusunda, kurumların ciddi “hizmet içi eğitimleri” söz konusudur.
Mesela, “telefona nasıl cevap verilir?”...
Veya “müşteri haksızsa bile, nasıl davranılmalıdır?”...

-*-*-

Çok turist alan ülkelerde de yazılı olmasa bile, müşteriye çok iyi davranmak, ilişkiyi iyi dengeleyebilmek çok değerlidir.

-*-*-

Şunu söylemek lazım; “güler yüz yılanı deliğinden çıkarır”...
Evet, güler yüzlü olmak esastır...

-*-*-

Efendim, bizim bölünmüş Lefkoşa’da iki tarafın karşıya geçebileceği üç yasal kapı vardır...
Birinden sadece yayalar geçebilir...
Ötekinden diplomatik veya BM plakalı araçlarla yayalar geçer...
Ve üçüncüsünden daha çok araçlar olmak üzere, yayalar ve bisikletliler de geçebilmektedir...

-*-*-

Nedir bu geçiş kapıları?
Bir çeşit “sınır”dır...
Tamam, kabul ettik!
Keşke sınırlar yıkılsa falan ama olmuyor işte...
Bu kapılar kaderimiz olmuş...

-*-*-

Geçenlerde demiştim ki, “... Daha çok kapı, daha hızlı geçiş şart...”
Neden?
Çünkü ne kadar çok Kıbrıslı Rum Kuzey’e geçerse, o kadar çok “turist” ve o kadar çok “Euro” demektir...
Bu yüzden, kapılarda geçişlerin hızlandırılmasının ötesinde, tüm çalışanların son derece kibar ve güler yüzlü olmaları şarttır...

-*-*-

Abi bugün yazmak istediğim, bizim taraftaki çalışanlar değil... Çünkü bizdeki çalışanlar, pırıl pırıl... Çok hızlı gençler... Ve çok da güzel ve güler yüzlüler...

Bugün, özellikle bazı Rum memurların davranışları ile alakalı yazmak istiyorum...

-*-*-

Bizim tarafta, “Rumlarla asla beraber yaşayamayız” diye tutturan, bir grup “Faşist Türk beyin yıkama magandası” var... Bu magandalarımız, sanki bu insanlardan feyz alıyor gibi bir his var içimde...
Neden mi?
Anlatayım...

-*-*-

Abi, en az 100 belki daha fazla geçişim var, daha bir tek “kibar” ya da “güler yüzlü” memura rastlamadım.

-*-*-

Ya Kermiya’daki bazı Kıbrıslı Rum çalışanlar hayatlarından bezdi, usandı; ya maaşlarından hiç memnun değiller; ya çok ciddi hormonal sorunları var...
Ne bileyim, “insan sevgileri yok” gibi...

-*-*-

Oysa bir sürü Rum arkadaşım var; hepsi şakacı, güler yüzlü, neşeli insanlar...
Ama kapıdakiler, resmen dondurma buzluğu!
O kadar soğuklar ki; 40 derece santigratta ver ellerine bir şişe kolayı, geçiş işlemi yapılıncaya kadar o kola donar!

-*-*-

Veya en tehlikelisi, çok üzgünüm ama bizi aşağı görme huyları çok içlerine işlemiş...
Resmen, “bello Turkko”  bakışı söz konusu...

-*-*-

Veya, ben hatalıyım; bilmiyorum, kural böyle olabilir; “Rum devlet memurları, herkese kaba davranmak mecburiyetinde!”

-*-*-

Mesela seyrüsefer çıkaracaksınız... 
Kıbrıs Cumhuriyeti kimliği, sürüş ehliyeti, otomobilin koçanı ve otomobilin kendisi “yanınızda” olmalı...
Kulübenin üzerinde bunlar Türkçe yazılı...
Bir tek belge unuttunuz; mesela memur size, “lütfen şu belgeyi de alır mısınız?” demiyor...
“Koçççan re koçççan” diye bağırıyor...

-*-*-

Haaaa bizde de devletimizin birçok memurunda benzer huy ve davranış biçimi söz konusudur.
Ama olay, kapıda gerçekleşirse, “ben misafirim gardaş, turistim, gezmeye geldim” diye düşünüyorsunuz ve sizden aşı belgesi ya da PCR sonucu isteyen memurun, “bağırması”, “lütfen” dememesi, çok kaba, çok asık suratlı davranıyor olması; bizim “ayrılıkçıların” ekmeğine gerçekten bal sürüyor...
“Merhaba” demeyi çok görüyorlar...
“Yasu re, yasu!”

-*-*-

Bir de benim gibiyseniz yani kendinizi alıştırmışsınız “Kıbrıs’ta barış engellenemez”e...
Bütün güler yüzünüz ve kibarlığınızla oradasınız; “Rum kardeşlerim” diye bakıyorsunuz, karşınızdaki sizden bir belge isteyecek diye, resmen bağırıyor!
Kızıyor!
Suratıyla dövüyor!
Bakışı veya bakmayışı ile küfür ediyor!
“Sigorta re sigıorta, asfalya!”

-*-*-

Ey olan ey!
“1974’teki savaşı ben çıkarmadım; 15 Temmuz’da babam darbeciler arasında değildi”den başlayıp, “Tutulmuştur”dan devam edip, “Girne’den yol bağladık, Anadolu’ya, Şanlı Ordumun Kıbrıs’ta bir zaferi var”dan çıkasım gelmiyor değil yani...
“Bir gece ansızın yine gelebilirim”e kadar gidiyoooooor, geri dönüyorum!
Ama lütfen, insaf yani!

-*-*-

Siz fark etmediniz mi?
Gerçekten ağrıma gidiyor yahu!
Söylediğim gibi, usanmış olabilirler, maaşlarından memnun olmayabilirler, evlerinde özel sorunları vardır, her şeyi anlarım...
Ama davranışlar kesinlikle bozuk.
En iyi tabirle “kaba”... 
Aşağılayıcı!
Bakış ters!

-*-*-

İnsanın içine haliyle kurt düşüyor...
“Milliyetçiliğin her türünü karşıyım” diyor Niyazi Kızılyürek hocam...
Ben de aynen!
Milliyetçilik bana göre ruh hastalığıdır.
Ve çok üzgünüm, elbette bizde de bunlardan çok vardır ama Kermiya Kapısı’ndaki bazı Kıbrıslı Rum görevliler; bence içlerindeki “ırkçı ruhu”, (tıpkı Kızılyürek hocamın üniversitede yaşadığı gibi), ne yazık ki bazen gizleyemiyor...

-*-*-

Efendim, arabanın koçanı fotokopiymiş...
Abi daha önce de fotokopiydi ve önündeki bilgisayarda, bu koçanla çıkarılmış en az 5 seyrüsefer olmalı... 
Üstelik senin çıkardığın eski seyrüsefer de önünde!
Ama bunları hiç demiyorum!
Gayet sakinim!
Kibarım!
“Efgaristo”lardayım!
Adam resmen beni dövecekmiş gibi konuşuyor!
Ve bana iyilik yapmış gibi, “bir aylık çıkarıyorum, orijinal koçanı getirmezsen başka çıkarmayacağız”...

-*-*-

Beytambal kalsın seyrüseferin de, koçanın da!
Ama ne yazık ki havaalanıydı, benim de ülkemdi, alış verişin renkliliği ve farklılığıydı, dedemin Baf’ıydı, Tera’sıydı, Trodos’tu, Larnaka’ydı, Limasol’du, arada gitmek istiyor insan!

-*-*-

Yoksa bazen Cem Yılmaz’ın bel altı esprilerinden patlatıp, “öpmüşüm o tarafı” diyesim gelmiyor değil ha!
Yeter be gavollem!

-*-*-

Gülümse be mavro yerimo gülümse!
Gülümse da gorkma!
Gülümse ve al canımı bre Yorgo!

-*-*-

Bizde de amma kader ha!
Güney’e de Kuzey’e de yar olamadık!
“Acaba dersingiz suç bizdedir be Gıbrızlı Türk gardaccıglarım?”
“ Ya da, abartıyor muyum? Ben mi ters bir günümdeydim?”...
Bilmiyorum...
Bir günümü sizlerle de paylaşmak istedim, o kadar... 


Bugün kullandığım resmi internette gezerken gördüm... Çok güzel anlatıyor bence her şeyi... Azrail, son yolculuğuna yürüyen efendiye diyor ki; “Üzgünüm efendim, yolcu beraberi bagaj götüremezsiniz”... Resmin alt kısmında da “hayatın gerçeği” denmiş... Sevin, yaşayın, yargılamayın...