Türkiye’nin kuzey Suriye’ye yönelik müdahalesi üzerine başlayan tartışmalar halimizi ne de güzel yansıttı.
Cumhurbaşkanı’nın harekat ile ilgili yaptığı diyalog ve diplomasi çağrısı yanında insanların ölümüne yol açacak herhangi bir çatışmaya karşı yaptığı barış çağrısı, az kalsın savaş nedeni sayılacaktı. Teröre karşı olunması, Türkiye’nin iyiliği, mutluluğu, bütünlüğü vurgularına rağmen.
Türkiye devlet yetkililerinden ardı sıra gelen açıklamalar, pek çok dünya ülkesine gösterilen anlayışın veya kontrollü tepkinin aksine, anlaşılmaktan çok uzak bir şekilde hedef gösterici, aşırı ve kabul edilemezdi.
Türkiye kamuoyundaki çatışma ve bölünme anında Kuzey Kıbrıs’a taşınarak acımasız bir nefret söylemi hakim kılınmaya çalışıldı. Yok etme söylemi.
Türkiye insanlarının yüksek duygu ortamında herhangi bir açıklamayı yanlış anlama olasılığını yönetmek, olası yanlış anlaşılmayı karşılıklı gidermek yerine tam tersi bir pozisyon alınarak gerilimin artırılması nasıl açıklanabilir ?
Kuzey Kıbrıs’ın, tam da çeşitli çevrelerin ifade ettiği gibi, Türkiye’nin alt yönetimi ya da arka bahçesi olmadığı yönündeki yüksek çabaya, Türkiye ile karşılıklı saygıya dayanan, sorumlu siyaset üretimine rağmen, bu tür açıklamaların gerek Kıbrıslı Türkleri gerekse Türkiye - Kuzey Kıbrıs ilişkilerini anlamsız ve gereksiz bir gerilime sürükleyeceğini düşünmeyenlerin yarattığı büyük tahribatın tedavisini düşünmek durumundayız.
Türkiye Cumhuriyeti devlet yetkililerinin, Kıbrıslı Türk temsilcilere karşı yaklaşımını doğru bulmadığımı belirtmeliyim. Kıbrıs’ın kuzeyinde ayrı bir devlet ve demokrasi olduğunu en çok savunan siyasi çevrelerin, her sıkıştıklarında, Rauf R. Denktaş’ın fotoğraflarını paylaşanların, devlet ve demokrasi yönetiminin esasları üzerinden gitmek yerine, neredeyse çocuk haşlar bir üslupla, Kıbrıslı Türk temsilcilere yönelik açıklama yapmaları, tarihsel bağlar çerçevesinde nasıl açıklanabilir ?
Olası yanlışları veya yanlış anlamaları tolere edip yönetmek varken, tüm siyasi farklılıklara rağmen, gerilimlere karşılıklı anlayışla çözüm bulmak varken, yapılanlar ne kabul edilebilir ne de anlaşılabilir.
Eğer yüksek hassasiyet aynı zamanda Kuzey Kıbrıs’ta yaşayan vatandaşlarımızdan kaynaklanıyor ise bunun üzerinde de durulmalı, kendi demokratik değerlerimiz içinde bu toplumda birlikte nasıl yaşayacağımız üzerinde yeniden ve yeniden düşünmeliyiz ! Çünkü bu durum sürdürebilir değil.
Ülkemizdeki siyasi ortamı, Türkiye üzerinden kışkırtarak yönlendirmeye çalışanları ise tarihe havale ediyorum. Çünkü bitmeyecek bir sorumsuzlukla toplumsal bölünmeye büyük katkı sağladılar.
Bundan dolayı, sosyal medya üzerinden linç girişimleri ile karşı karşıya kaldık. Barış, diyalog, uzlaşı dedik diye.
Bugün önyargıları yıkıp sorunları çözmek için adım atma, girişim yapma, diyalog kurma günüdür. Yarın çok geç kalırız. Çünkü konu siyasi kişiler ve siyasi görüşler meselesi değil, toplumsal varoluş meselesidir. Bunu idrak ettiğimiz zaman, basit seçim oyunlarının anlamsızlığını çok daha iyi algılarız.
Evet, girişim için gün bugündür !