Gün doğdu: Nerede istersen oyna!

Cenk Mutluyakalı

Şimdi futbolumuzu dünyaya açmak için elimiz çok daha rahat.
Önümüzde 'şampiyon' bir örnek var.
Ve toplumsal bir uzlaşı...
Devletin tepesinden hükümete, sivil toplumdan herkese...
Önemli olan takımımızın ismiyle, markasıyla, sahibiyle "uluslararası arena"da boy göstermesi!
Gerisi teferruattır ve gerçekten de gereksiz vesvese...

Dünyaya açılmak adına;

  • “Bir başka ligde tescil olabilirsiniz...”
  •  “Evsahibi hakkınızı başka bir ülkede, sahada kullanabilirsiniz...”
  •  “Adanın kuzeyinde hiç müsabaka yapmayabilirsiniz...”
  • “Bir başka ülkeyi temsil edebilir, yönetim iradeniz olmayan bir ülke federasyonu altında mücadele edebilirsiniz”

*  *  *

İkiyüzlülük senfonisinin çığlık çığlığa kulak patlattığı bu yurtta, yüzünü güneye dönünce başka, kuzeye bambaşka davrananlar, nasıl da ‘şaşırdılar’ yine!

*  *  *

Kıbrıs Türk Futbol Federasyonu, hemen, KOP'a yani Kıbrıs Futbol Federasyonu'na üyelik başvurusunu yapmalıdır.
Hiç evelemeden!
Üstelik bu başvuruyu yaparken, geçmişe göre biraz daha "esnek" davranmalıdır.
Eğer olmazsa, geçmişten üyelik kaydı bulunan Çetinkaya gibi, Doğan Türk Birliği gibi, Larnaka Gençler Birliği gibi kulüpler, gidip, kendi bireysel başvurularını yapmalıdır.
Kulüp tescillerini bal gibi de Kıbrıs Futbol Federasyonu  yani güneydeki organizasyon üzerinden yapabilirler.
Üstelik "bir başka ülke" de sayılmaz, ceplerinde "kimlikleri" vardır.
Bu başvuru sonrasında, maçlarını illaki kuzeyde oynamalarına da gerek yoktur.
Bir başka ülke, bir başka stat “ev sahibi” olarak kabul edilebilir.
Bu yönde “KKTC”nin de “toplumun” da uzlaşısı ortadadır.
Niye kulüplerimiz, sporcularımız dünyaya açılmasınlar?
Niye futbolcularımız uluslararası bir ligde şansları denemesinler?

*  *  *

Şimdi pek çok insanın Kıbrıs Türk Futbol Federasyonu Başkanı'na da bir özür borcu vardır.
Çünkü FIFA ile yaşanan süreçte, en ciddi kriz, maçların Kıbrıs’ın kuzeyinde oynanmak istenmemesiydi...
Bir de "bizim federasyonumuzu tanımalısınız" ısrarı!
Fark etmiyormuş, gördük, anladık...
Basketbol örneğinde, ne "federasyonumuzu" tanıyan oldu, ne de yönetimde "irade" arayışı!
Gündeme dahi gelmedi, hangi sahada maç yapılacağı...

*  *  *

Şimdi futbolumuz için "cesaretle" yürümek zamanıdır.
Hani ironi yapıyorum, eleştiriyorum, dalga geçiyorum sanmayınız.
Samimiyetle, futbol federasyonu ve kulüplerimizin, Kıbrıs ligi için ısrarcı olmalarını istiyorum...
Dünya evimizdir...
Gençlerimiz, dünyalı rekabetle bütünleşmelidir.

Sıkılmadınız mı daha bu amaçsız, hedefsiz, geleceksiz hallerden...


 

Bir ‘savruk’ tartışma
 

Mağusa'dan bir kamu hekimi, sosyal medyadan “istifa” açıklaması yaptı.
İstifa açıklamaları giderek “algı yönetimi”ne dönüştü. “Emekliye ayrılıyorum” demenin de yerini aldı...
"Maaşım 7 bin 350 lira" diyen hekim dostumuz,  bu parayla "kendi hayat standardını sürdüremeyeceğini" anlatmıştı.
Mesele iki açıdan tartışıldı:

  • 2 bin 400 lira maaşla geçinen on binler ne demeli?
  • Bir hekime bu maaş çok mu yani?

İki tartışmaya da bu sayfa yetmez!
Bir ülkenin sağlık sistemi de kişisel beklentiler üzerinden şekillenemez...

*  *  *

Tabii sevgili hekim dostumuzun paylaşımında eksik kalan bilgi, bu maaşın "hangi çalışma saatleri"nin karşılığı olduğuydu.
Bu rakam örneğin “yarım mesai” bir çalışma karşılığıysa, durum farklı...

*  *  *

İlgili hekim dostumuz kendisi açıkladığı için de araştırma hakkımız doğdu. Kamudan elde ettiği toplam gelirin, maaş art ek mesailerle, aylık 12 bin TL'nin üzerinde olduğunu gördük.
Elbette alın teri, hakkı, helali...
Öyle anlaşılıyor ki, kendisi için belirlediği yaşam standardı, 12 bin TL bir gelirin de üzerinde.
Demek ki, 'serbest çalışarak' bu rakamı çoğaltma imkanı vardır.
Kendisi açısından kararı mantıklıdır.
Ama mevzuyu “üst sınıf” şımarıklığına dönüştürmemek gerekir.

*  *  *

Kamunun sunduğu maaş ve ücretler, kişilerin ihtiyaçları değil “devlet”in imkanlarıyla ilgili bir meseledir.
O nedenle zaten, aynı özelliklere sahip bir hekim İsviçre'de aylık 15 bin Euro'ya çalışırken, Azerbaycan'da 200 Dolar’a görev yapar.
Ayrıca "devlet", sahip olduğu imkanları "adil paylaştırmak” gibi de bir sorumluluk üstlenir.

*  *  *

Kamu sağlık sistemindeki iflası son mahkeme kararı ile ilişkilendirmek, insafsızlık olur.
Sağlık sistemi, "özel klinik” serbestliği döneminde, çok önceden çökmüştür!
Kamu “ikinci iş” olmuştur, git gide!
Ve daha pek çok sebep vardır elbette; altyapı, organizasyon eksikliği, yatırım sorunu, personel sıkıntısı gibi...
Böylece ülkemde sağlık uzun yıllardır aslında ‘paralıdır’ ve ‘özelleşmiştir’...
Hekim dostumuzun “yüksek standartlı” yaşamının güvencesi de yurttaşın cebinden çıkan paradır...
Ve artık, kişilerin özel ihtiyaçları ya da  dürtüleri üzerinden yarını konuşmak "kabak tadı" vermeye başlamıştır.
Üretimi artırmak, hizmeti yükseltmek, geliri adil paylaştırmak, emeğin değerini karşılamak önemlidir.
Ve topluma ücretsiz, tam gün, çağdaş, kaliteli ve güler yüzlü sağlık hizmeti sunabilmek...
“Kimin cebine kaç para gireceği” yerine “yurttaş cebinden para çıkmadan nasıl güvenli sağlık hizmeti alacağına”
yönelmelidir mücadele...

 


 

haftanın notcukları

  • Kalbi 40’ında ‘yetti’ diyen Hilmi Hami’nin ardından, Ali Bizden yazmış, ne güzel:
     <<... Gündelik sığ delirmelerden kaçıp kendi Ghetto'sunu yaratanlara selam olsun her iki dünyada...>>
  • MEDYA-POLİS buluşmasında gördük ki, diyalog-açıklık-şeffaflık-işbirliği hepimizi daha iyiye taşıyacak önemli bir meziyettir... Devam...
  • TÜRKİYE’nin referandumu için konuşma yapan bakanlarımız, böyce sonuçları nerede izleyecek? Lefkoşa’da mı? Ankara’da mı?
  • Zimbabve'de şu an bir ekmek alınabilen parayla, 10 yıl önce yeni araç satın alınabiliyordu.!
    (BBC’de okudum, uyduruk da değil hani... ‘Bunlar iyi günlerimiz’ diyenlere hak verdim...)
  •  İyi mangallar

 


 

Hangi duvar yıkılmaz sorular doğruysa

Bir gün gelirsek hangi kent güzelleşmez

Ahmet Telli