Günah Keçisi: Sendikalar…

Kutlay Erk

 

Siyaset ekonominin üst kurumudur; başka bir deyişle de siyasetin alt yapısı ekonomidir. Ekonominin alt yapısında da emek vardır; mal ve hizmet üretiminde taşınır – taşınmaz bütün üretim araçları emeksiz yoklukla maluldür.

Sendikalar, ekonominin temelini oluşturan emeğin örgütüdür ve dolayısıyla, sendikaların görev kapsamı siyaseti de dahil ediyor çünkü emeğin değeri kadar yaşam koşulları ve ortamı, emeğin ülkesinin demokrasi ve özgürlükler nitelikleri, emeğin yarattığı üretimin sürdürülebilirliği emek için yaşamsal öneme sahiptir.

Kuzey Kıbrıs bağlamında sendikaların emek namına üstlendiği görev alanını kısıtlamak isteyen sağ siyaset unsurları var, onlar için sendikalar olmasa da olur… Bu tavırda garipsenecek bir durum yok çünkü sağ siyaset emek dostu değildir ve dolayısıyla onlar için sendikaların tüm faaliyetleri yersizdir, yanlıştır, hatalıdır. Son haftada Maliye Bakanı «Bu sendikalar memleketi batıracak» diyerek  bu eğilimi çok açık bir şekilde ortaya koydu. Sanki de memleketi yöneten sendikalar imiş gibi… Ancak bu sözlerin meali gayet açıktır: Sendikalar çalışanlar adına hak ve menfaat talebinde bulunacak, hükümet eden ‘Halk dalkavuğu‘ siyaset de verecek ve memleket kötüye giderse de günah keçisi olarak halka sendikaları işaret edecek.

Hükümetteki siyaset, dalkavukluk yapacağına sendikalarla ekonominin veri tabanlarını paylaşarak, bütçenin kara deliklerini kapatmaya söz vererek, adil vergilendirmeyi uygulayarak, zenginlik dağılımını dengeli hale getirmek için bir eylem planı sunarak masaya otursa sonuç batmayan memleket, gönenen emek ve büyümesi sürdürülebilen ekonomi olabilecektir. Bunu denemeden, «N’apalım, sendikalar grev tehdidinde bulundu ve istediklerini verdik» demek hükümetteki siyasetin dalkavukluğuna paravandır. Bir örnek, bir anı olarak aktarayım… Dört yıllık Lefkoşa Türk Belediyesi Başkanlığı görevim sırasında sendika ile Toplu İş Sözleşmesi’ni mali durum paylaşımı, şeffaflık, dürüstlük ve katılımcılık anlayış ile yaptık; Belediye Meclisi’nin Bütçe Komitesi bütçe tasarısını hazırlarken ilgili sendika ile de birlikte çalıştı… Ne belediye battı, ne de grev oldu… Ondan sonra belediye hem battı, hem de grevler yaşandı… Belediye’yi sendika mı batırdı, yoksa aşırı istihdam yapan siyaset mi?!

Marifet günah keçisini önceden işaret edip, sonra da talep edileni vermek değil… Marifet uzlaşı kültürü ile masaya oturmak ve adil, yani dürüst ve şeffaf olmak… Ama, vergi gelirleri kaynağında adil değilseniz, bütçenin kara deliklerden nemalanan siyaset yapıyorsanız ve bunu devam ettirmek için halka şirin görünmek üzere sendikalara karşı uluorta laf atıp taleplerini de veriyorsanız, günah keçisi sendikalar değil, hükümetteki siyasettir.

Sendikalar üzerine bu hafta içinde bir başka konu daha sağ siyasetin diline dolandı… Sendikalardan bir heyet Güney Kıbrıs’ı ziyaret eden yeni Yunanistan Başbakanı ile görmüş… Eleştiriler sendikaların bu konuda ilgisi ve yetkisi olmadığı üzerine kurulmuş, amacı aşan sözlerle yorumlar yapılmış. Sendikaların, emeğin yaşadığı koşulların iyileştirilmesinde, emeğin ülkesinin barış içinde olmasında, demokrasi ve özgürlükler niteliklerinin yükseltilmesinde görevi var. Savaş ve çatışma koşulları emeğin en yoğun sömürüldüğü, demokrasi ve insan haklarının en düşük düzeyde olduğu koşullardır. Dolayısıyla, sendikalar barış için mücadelede siyasetin sivil toplum bacağıdır, değerlendirmesini bilen siyaset için… Yunanistan da Kıbrıs’ın üç garantör ülkesinden biridir ve Kıbrıs sorunu çözümünde etken ve etkili taraflardan biridir. Elbette Yunanistan Başbakanı ile sendikalar görüşecek ve emeğin savaş koşullarından kurtarılması için kendi görüşlerini ve taleplerini iletecektir.

Ama Kuzey Kıbrıs sağ siyaseti buna aykırıdır. Annan Planı öncesinde yurtdışında çalışma yapacak sendikacılara ülkeden çıkış yasağı getiren, kimi sendikacıları da başsavcılık marifeti ile dava edip mahkeme huzuruna çıkaran zihniyet elbette ki bu görüşmeye karşı olacaktır. Onaylasalardı, sendikalar «Nerde yanlış yaptık acaba?!» diye şüphelenmeliydi…. Bir örnek, bir anı aktarayım… CTP’nin Sosyalist Enternasyonal üyeliğine sadece Kıbrıs Rum siyasi partisi EDEK ve Ermenistan sosyalist partisi ret oyu kullanmıştı… EDEK ile zaten durumu öncesinden tartıştığımız için, oylama sonucu konuşmanın gereği yoktu ama Ermeni partisinin temsilcisi ile gidip konuştuk… Sosyalist Enternasyonal, halkların kardeşliği ilkesine sahip sosyalizmin örgütüdür; biz düşmanınız değiliz dedik, parti adında Türk kelimesi var diye bizi sorgulamadan ret vermeniz yanlıştır dedik. Konuştuk, kendimizi anlattık; ikna etmemiş olabiliriz ama en azından kafasını karıştırdık. Düşman dediğiniz tarafla savaşabilirsiniz ama sonunda konuşmak zorunluğunuz nedeniyle birlikte masaya oturursunuz. Dolayısıyla, Yunanistan Başbakanı’na Kıbrıslı Türklerin söyleyecek sözü vardır ve sendikaların görüşmesi Kıbrıslı Türkler bağlamında sadece yararı olan bir konudur. Siyaset yapamıyorsa, sivil topluma engel çıkarmak, abartılı eleştirilerde bulunmak doğru değildir.

Sendikalar emeğin temsilcisidir, konumunu zayıflatmak ülkenin sosyal ve ekonomi yaşamı için ve iç barış için hatalı sonuçlar yaratır. Sendikaların hatalı ve abartılı talepleri varsa, oturup konuşulur, hata ve abartı birlikte tartışılır ve uzlaşı kültürü ile konu bağlanır. Sendikaların siyaseti emek adına denetleme misyonu da vardır, hatalı ve abartılı müdahaleleri oluyorsa, oturup konuşulur, hata ve abartı birlikte tartışılır ve uzlaşı kültürü ile konu bağlanır. Siyaset sendikaları sindirmek isterse, askeri sıkı yönetim bile yar değil, örneği var…

Emek en yüce değerdir. Sendikalar ve sol partiler emeğin ekonomide ve siyasette örgütleridir, misyonları emek adınadır; mal ve hizmet üretiminin (moda deyişle) bekası için önemlidir. Memleketleri batıran da hep siyaset olmuştur…