Bugün önceki yazılarımdan farklı olarak, tek bir konu üzerine odaklanmak yerine, ekonomik ve siyasi açıdan önemli gördüğüm gündemdeki birkaç konuyu ele almak istiyorum. İlk olarak değinmek istediğim konu, yazılı ve sözlü basından takip ettiğim kadarıyla meclisimizde KKTC Kalkınma Bankası’nın finansal destek araçlarını genişletmek amacıyla hazırlanmış yasa tasarısının Meclisimizde onaylanarak yürürlüğe girmiş. Bu yasa değişikliği Sn Tufan Erhürman hükümeti döneminde kırsalda yaşayan insanlarımızın yaşadıkları bölgeye tutunmalarını sağlama adına bizzat Sn Erhürman’ın ricası ve dönemin Ekonomi Bakanı’nın desteğiyle KKTC kalkınma Bankası tarafından hazırlanarak Meclise sevk edilmişti. Ekonomik ve özellikle sosyal gelişim açısından oldukça önemli olan bu tasarının yasallaşması beni bir ekonomist olarak ülkemiz adına çok sevindirmiştir.
Bahse konu yasanın içeriğinde bölgesel finans desteği uygulamalarında çok önemli bir araç olan faiz desteği uygulamasının önü açılmaktadır. Öngörülen faiz desteği maliyeye herhangi bir finas yükü getirmeden Kalkınma Bankasının kendi kaynaklarından karşılanıyor olması bence çok yerinde ve akılcıldır. Bu Yasa ile, KKTC kalkınma Bankası’nın yıllık net karının %5’ini geçmeyecek şekilde faiz indirimine kaynak oluşturulması öngörmektedir. Bankamızın bu yaklaşımı banka adına alışılmış olumsuz algıyı da değiştirecek niteliktedir. KKTC Kalkınma Bankası Değişiklik Yasasının öngördüğü kırsala faiz desteği programının temel amacı, ülkemizdeki bölgesel gelişmişlik farklarını azaltılmak, kalkınmada öncelikli bölgelerde iş alanlarını finansal açıdan desteklemek ve bölge istihdamının artmasını sağlamaktır. Kısacası insanımızın yaşadığı yere tutunabilmesine bir nefes vermektir.
KKTC Kalkınma Bankasını bu bağlamda tebrik ederim. Bankamızı tebrik ederken bir konuda da uyarmak isterim. Faiz desteği programının uygulama niteliği, Bankamız için bir sınav niteliğindedir ve bu günden sonraki KKTC Kalkınma Bankası imajını da doğrudan olumlu veya olumsuz ekileyecek niteliktedir. Dolayısıyla, ne olur, bu yeni programın imkanlarını doğru insanlarımız için kullanalım ve partizan yaklaşımlardan uzak duralım.
Ülkemiz basınının gündeminde olan ve değinmek istediğim ikinci konu ise Ercan hava alanı yatırımı ile igili vergi bağışlama hususundadır. Yerel bir gazetemizde “Turanlı için 100 milyon TL’lik kıyak çalışmaları başladı” başlığıyla çıkan haberin içeriğinde, paylaşılan belgeler ve Türkiye’den Sn Turanlı’nın konusunu görüşmek üzere Maliye Bakanlığımıza gelen bir ekibin olduğu ve birtakım empozeler yapıldığı iddiaları yer almaktadır. Bu haberi okumak, genel bütçemizin yapısını ve imkanlarını çok iyi bilen biri olarak gerçekten beni hem üzmüş hem de endişelendirmiştir.
Zamanında, o malum çekle çektirilen resim ve ne kadar karlı bir anlaşma yapıldığı ile ilgili paylaşımlar hala daha gözümün önündedir. Bu anlaşma yapılırken temel olarak amaç, devlet olarak ihtiyaç duyduğunuz ancak finansal yetersizlikten dolayı yapamadığınız bir yatırım için finans olanağı yaratmaktır. Bu olanak özel bir yatırımcıyla sağlanıyorsa, anlaşmanız yatırımcının yaptığı yatırımı geri ödeyecek kadar kazanç ve belli bir kar da sağladıktan sonra size yatırımı ve izinlendirmeleri geri devretmesi gerekir. O yüzden Yap İşlet Devret Finansman modellemelerinde bilinen devrettiğiniz hakların ortaya çıkardığı gelirlerin çok iyi hesaplanması gerekir ki ülkenin parası gereğinden fazla yatırımcıya aktarılmasın. Sözleşmeleri alıp ayrıntılı incelemeden baktığımda, hava alanının bilinen gelirleri dışında, yatırımın ödenebilmesi adına, her gelen yolcudan alınan 15 euroluk bir ücretin de olduğu ve yatırımcıya aktarıldığı biliniyor. Son yıllarda ülkemize gelen yolcu sayısının 2 milyona ulaştığını biliyoruz. Dolayısıyla bu paranın 30 milyon euro ettiğini hesaplamak zor değil. Ancak şu soruyu da sormak isterim. Hala daha devam eden ve yapımı tamamlanamayan yatırım için her yıl 30 milyon harcanıyor mu? Her yıl bu miktar harcanıyorsa eğer, neden hala tamamlanmadı? Yatırımcı kendi finans kaynaklarına dokunmadan sadece ülkemizin kendisine aktardığı finans kaynakları ile yapıyor olmasın? Bana bu durum bu kadar başarı öyküsünün ardından ilginç geldi doğrusu. Ancak yine de tüm iddialar bir yana dursun, ülkemiz maliyesinin bu kadar maddi sıkıntısı varken, haklı alacaklarından asla vazgeçmemesi gerekir. Maliye Bakanlığı bürokratlarının özellikle gelirler le ilgili olanların bu konuyu ne kadar iyi bildiklerini ve vergi yasası uygulamalarıyla ilgili herhangi bir derse de ihtiyaçları olmadığını biliyorum. Dolayısıyla bu kadar sınırlı şartlarda, bakanlarımızın birbirleriyle bütçe olanaklarının darlığından dolayı atıştığı bir ortamda, haklı olan alacaktan asla vaz geçilmemesi gerekir.