Tumcer Bağışkan
“Kıbrıs’ta Osmanlı-Türk Eserleri” kitabını yazmaya başladığım 2002 yılında sadece kuzeydeki Türk eserlerini değil, 2003 yılından itibaren güneydekileri de ziyaret etme olanağı bulmuştum. Ne yazık ki daha sonraki yıllarda güneydeki çoğu köy camilerini ziyaret etmem mümkün olmamıştı. Ancak içinde bulunduğumuz 2014 yılının Temmuz ayında Kıbrıs Dostluk Proğramı çerçevesinde Aynikola köyünün eski Türk ilkokulunda Kıbrıslı Rum ile Kıbrıslı Türk gençlere yönelik olarak gerçekleştirilen ortak etkinliğe dostum ve meslektaşım Andreas Foulias ile konuşmacı olarak çağrıldığımızdan, yolumun üzerinde bulunan Dohni, Kandu, Malya ve Aynikola köylerinin camilerini yıllardan sonra yeniden ziyaret etme olanağı bulabildim. Bu nedenle bu günkü yazımda bu konunun üzerinde duracağım.
DOHNİ KÖYÜ, CAMİSİ VE OKULU
İlk durağım, iki tepe üzerine kurulmuş olan Larnaka kazasına bağlı Dohni köyü oluyor. Köye Hirokitya yolundan girdikten biraz sonra ana yolun hemen gerisinde karşılıklı duran cami ile ilkokula varıyorum. İyi durumda olmalarına karşın kilitli olduklarından içlerini göremiyorum. Şimdiki caminin yerinde bulunan eski caminin 5.4.1909 tarihi itibarıyla tehlikeli durumda olması nedeniyle yıktırıldığı ve köylülerin işçilik katkısıyla yerine inşa edilmeye başlanan şimdiki caminin 6.6.1910 tarihinden kısa bir süre sonra tamamlandığı Evkaf arşiv belgelerinde kayıtlıdır. Caminin kuzeybatı cephesinde birçok camilerde olduğu gibi ‘son cemaat yeri’ bulunuyor. Kemerli ve üçgen alınlıklı olan caminin ana giriş kapısının üst başındaki levhada “25 Cemaziye’l-Evvel 1328” (4 Haziran 1910) tarihi kayıtlı. Caminin güneydoğu dış duvarındaki çatı seviyesine kadar uzanan taş basamaklar o yıllarda caminin minaresi sayılıyordu. Bu tür minareler klasik minare inşaatlarıyla yok olma sürecine girdiklerinden, bu minarenin orijinalliğini koruyarak günümüze gelmesi önem arz etmektedir.
Bir zamanlar camiye bağlı olarak faaliyet gösteren tek mekânlı ilkokul, caminin yanında yer almaktadır. Giriş kapısının iki yanındaki pencerelerin üst başlarında bulunan kilit taşlarından altta olanlar stilize volüt, lotus ve yaprak motifleriyle dekoratif olarak bezenmiş durumda. Üst başlarındaki kilit taşlarında ise eski Türkçe yazıtlar bulunuyor. Güneybatı penceresinin üst başındaki yazıtın Türkçe okunuşu şöyle: “Bu yazıtı yazan iki fakir, cami mektebi muallimi Mustafa Şevkî ve Mulla Mehmet Salih’tir. 23.12.1916”. Kuzeydoğu penceresinin üst başındaki kısmen kırık olan eski Türkçe yazıttan ise buradaki eski okulun Kıbrıs valisi El-Haç Mehmed Ağa tarafından H 1241 (1825/26) yılında yaptırıldığını öğreniyoruz.
KANDU KÖYÜ VE CAMİSİ
Dohni köyünden sonra Limasol kazasına bağlı Kandu köyüne ulaşıyorum. Minyatür şeklinde yapılmış olan cami ilgi çekici. Köyün eski camisi 1909 yılı itibariyle Bayram namazı için gelenleri sığmadığından, camiye bir kemer eklemek suretiyle genişletilmesinin düşünüldüğü, bu nedenle de 25.1.1909 tarihinde Kandu Muhtarı Hacı Hüseyin Abdullah ile üç Kandulu’nun Limasol Komiserliğine başvuruda bulunarak yardım istedikleri Evkaf arşiv belgelerinde kayıtlıdır. Ancak kendilerine herhangi bir yanıt verilmediğinden, bu sefer de 12.11.1916 tarihli bir yazıyla Evkaf İdaresi’ne yeniden başvuruda bulunarak camilerini genişletme kararı aldıklarını ve kendilerine uygun bir yardımın yapılıp yapılmayacağını sormuşlardır. 1950 yılına gelindiğinde cami harap duruma gelmişti. 1950-1952 yılları arasında Kandu muhtarı H. Derviş Hacı Hüseyin ile Kandululular, camilerinin tamir edilmesi için Evkaf İdaresi’ne dört ayrı başvuruda bulunmuş olmalarına karşın, yazılarına herhangi bir yanıt alamadıklarından, kendi aralarında Evkaf İdaresi’ni boykot etme kararı alırlar. Bu kararlarını da 5 Ağustos 1952 tarihli Halkın Sesi Gazetesinde “Kanduluların pek haklı bir kararı” başlıklı yazıyla kamuoyuna duyururlar. Konunun kamuoyuna duyurulmasıyla birlikte geri adım atmak zorunda kalan Evkaf İdaresi, Malya Camisi’ni de yapacak olan Th. Photiades & Sons Mimarlık Bürosu’na caminin planlarını çizdirir, caminin usta işlerini ise Kleanthis Kiriakou üstlenir. Böylece tamamlanan cami 3 Mayıs 1953 Pazar günü gerçekleştirilen bir açılış töreniyle hizmete girmiş olur. Caminin doğu ile batı duvarlarında, ayni mimarın planlarını çizdiği Gonedra/Gönendere, Kambilli ve Fasula camilerinde olduğu gibi, Lüzinyan kemerlere benzetilen ogival şekilli birer büyük pencere bulunmaktadır. Kapı ile pencere sövelerinde kırmızı tuğla kullanılmıştır. Duvara oyularak yapılan sade mihrapta “Küllema dahala aleyha Zekeriyel mihrab” yazıtı yer alıyor. Caminin kuzeybatı köşesinde bulunan kısa ve kalın gövdeli minare camiye ayrı bir özellik kazandırıyor.
MALYA KÖYÜ VE CAMİSİ
Aynikola’ya varmada önce son ziyaretimiz bağlarıyla ünlü Limasol kazasına bağlı Malya köyüne oluyor. Köyün en eski ilk camisi Malyalı El Hac Süleyman tarafından yaptırılmıştı.
Ölümünden sonra oğlu Elhaç Hüseyin Ağa caminin yanına bir sibyan mektebi yaptırmış ve cami ile sıbyan mektebinin sürekliliğinin sağlanması için vakfettiği 3000 kuruş için 16 Muharrem 1263 (4.1.1847) tarihinde “Elhac Hüseyin Ağa bin Süleyman Vakfiyesi” adıyla bir de vakıf kurmuştu. Eski caminin yapımıyla ilgili iki ayrı rivayet günümüze gelmiştir. Birinci rivayete göre, çok eskiden köyde cami olmadığından köylüler Cuma ile Bayram namazlarını Pahne, Gilan (Ceylan) ve özellikle de 6 mil uzaklıktaki Aynikola köyündeki camilere gidip kılarlarmış. Yine bir Cuma günü Aynikola camisinde namaz kılarlarken, caminin dışına bağladıkları hayvanların çözülüp köydeki bağ ile bahçelere zarar vermeleri, Malyalılar ile Aynikolalıların münakaşa etmelerine neden olmuş. Münakaşa sırasında Aynikolalılardan birinin “Malyalılar adam olsalar köylerinde bir cami olurdu” sözü, iki köyün arasının açılmasına neden olmuş. Dahası birbirlerine kız alıp vermeyi durdurmuşlar. Yaşanan bu tatsız olaydan sonra Malyalılar köylerine bir cami yapma kararı almışlar. Bu nedenle de namaz kılmak için Cuma günleri gittikleri komşu köylerden dönüşlerinde hayvanların sırtlarına taş yükleyip köye taşımışlar. Gerekli malzemeyi sağladıktan sonra da imece yoluyla köyün eski camisini yapmışlar.
Eski caminin yapılmasıyla ilgili ikinci rivayete göre, eskiden köyde cami olmadığından Malyalılar Cuma ile Bayram namazını kılmak için çevredeki köylerin camilerine giderlermiş. Bir bayram günü gittikleri Gilan köyü camisinde namazlarını kıldıktan sonra iki köy arasında güreşler yapılmış. Bu güreşlerde pehlivanları ile ünlü olan Malyalılar, Gilanlı güreşçileri yenmişler. Bu yenilgi Gilanlıların fenasına gittiğinden Malyalılara “Yabancı köpeğin kuyruğu bacaklarının arasında olur” diye hakaret etmişler. Malyalılar bu söze içerlediklerinden yaya olarak Malya’ya dönerlerken köylerine bir cami yapmaya karar vermişler. Köye girerken omuzlarına birer taş alıp köye taşımışlar. Taşlar birikince caminin temellerini kazmaya başlamışlar ve kısa bir süre sonra da caminin inşaatını tamamlamışlar. Yine anlatıldığına göre 1920’li yıllarda köyde sesi çok güzel olan bir imam varmış. Köy yüksekte olduğundan sabah ezanı çok uzaklardan duyulurmuş. Bu nedenle bağına giden bir Rum tüm işlerini bırakıp ezanı hayranlıkla dinlermiş. Bir gün imam ezanı okumayınca hemen Malya’ya gidip imamın neden ezan okumadığını sormuş. Köylüler de ona hastalandığını söyleyince, o da onlara: “Bereket versin bu sabah ezanı okumadı, okusaydı Müslüman olmaya karar vermiştim” demiş.
1905 yılına gelindiğinde köyün camisi çok küçük olduğundan, daha da artan köy nüfusuna yeterli gelmiyordu. Bu nedenle köylülerin Evkaf İdaresi’ne gönderdikleri 19.2.1905 tarihli yazıyla, çok küçük olan camilerini ibadete gelenleri sığabilecek şekilde genişletmek, tamir etmek ve yanına 40 - 50 ayak yükseklikte bir minare yapmak istediklerini bildiriyorlar. Böylece 28.5.1907 tarihinde Usta Nikolaki Kalla’ya ihale edilen usta işleri 29.2.1908 tarihinde tamamlanıyor.
1953 yılında caminin yola bakan duvarının çatlayıp yıkılma tehlikesi geçirdiği belirlendiğinden, Evkaf Murahhassı Kemal Bey’in köyü ziyaret ettiği 10.1.1953 tarihinden bir süre sonra caminin yıktırılıp yerine ayni büyüklükte bir cami yapılmasına karar verilir. Böylece şimdiki caminin inşaatı, mimar-mühendis Theodoros Photiades’in 1.11.1952 tarihinde çizdiği plan göre Gilanlı ustalardan Kleanthis Kiriakou tarafından üstlenilir. 23.5.1953 tarihinde başlayan inşaat 1953 yılının Eylül ayında tamamlanır.
Caminin kuzeybatısındaki mezarlıkta 10.3.1964 tarihinde Malya’da şehit olan Cenan Kara Mehmet, Kâzım Salih, Hüseyin Vehbi, Asım Mulla Rasıh, Salih Tahir ve Düriye Salih’in mezarları bulunmaktadır. Bir diğer mezar ise 6.12.1967 tarihlinde vefat eden Kemal M. İmam’a aittir. Caminin avlusundaki su deposu üzerinde ay ile yıldız rölyefi arasında 1927 tarihi kayıtlıdır.
Köyün en eski sibyan mektebi 1.4.1891 - 14.12.1893 tarihleri arasında caminin güneybatı bitişiğine yapılmıştı. Yıkılması üzerine 6.4.1920 tarihinde yerine £133 harcanarak bir Rüştiye yapılır. Son olarak köy kadınlarına dikiş/nakış kursu verilen bir mekân olarak kullanıldığını öğreniyoruz.
Köyün ilk kulübü ise caminin doğusundan geçen yolda bulunmaktadır. Giriş kapısının üst başında M. Necati Özkan’ın kurduğu İstiklal Partisi ile İstiklal Gazetesi’nin rölyef olarak yapılmış altı ok işareti bulunan amblemi, bunun altında ise 10.6.1945 tarihi kayıtlıdır.
AYNİKOLA CAMİSİ VE HASAN HOCA ADAK YERİ
Nihayet yolculuğumuz Baf kazasına bağlı Aynikola’da noktalanıyor. Gece olunca gençlere Andreas ile bir söyleşimizi yaptıktan sonra orada geceliyoruz. Ertesi sabah ise köyün camisini ziyaret ediyorum. İlk nazarda bakıma muhtaç olduğu anlaşılıyordu. Köyün şimdiki camisi eski bir caminin üzerine inşa edilmiştir. Eski ile yeni cami yaygın olarak “Aynikola Camisi” adıyla bilinmesine karşın, 1879 yılında İstanbul Evkaf’ı tarafından hazırlanıp 1883 yılında Captain M. B. Seager tarafından yayımlanan Kıbrıs’taki Vakıf malları listesinde eski caminin adı Halil Paşa Camisi olarak geçmektedir.
1882 yılı itibarıyla caminin minaresi olmadığı gibi, önünde şimdiki gibi son cemaat yeri de yoktu. 1901 – 1927 yılları arasında köylüler ile cami mütevellilerinin Evkaf İdaresine yaptıkları yazılı başvurular yanıtsız kaldığı Evkaf arşiv belgelerinde kayıtlıdır. Nihayet cami mütevellisi Ahmet Said Efendi, 15.6.1918 tarihli bir dilekçeyle Evkaf İdaresi’ne yeniden başvuruda bulunur. Başvurusunda, caminin tamirinin kendisinin gözetim ve denetiminde yapılacağı, cami vakfının £ 400’sı bulunduğu, merteklerin ormandan karşılanacağı, köylülerin gerekli olan her türlü malzemeyi ücretsiz taşıyacakları ve bu nedenle harcamanın £100’yı geçmeyeceği belirtilmiştir. Böylece caminin belirtilen miktarı geçmeyecek şekilde tamir edilip genişletilmesine Evkaf İdaresi’nin 8.7.1918 tarihli yazısıyla onay verilir. Böylece camiye bir minare ile son cemaat yeri eklenir.
Ancak 1925-1926 yıllarında büyük oranda harap duruma geldiğinden 23.8.1926 tarihinde tamir edilmeye başlanır. İnşaatta Toghli Karaganna ile Nikolaki Kalla Ktistis adlı Rum yapıcı ustalarının yanı sıra daha bazı ustaların da çalıştıkları Evkaf arşiv belgelerinde kayıtlıdır. 1926 - 1927 yıllarında tamir edilmesine karşın, başlatılan minare inşaatı yarım kaldığından caminin içine buradan su girmekteydi. Nihayet sürekli başvurulardan sonra 12.8.1937 tarihinde köyün muhtarı olan Hasan Nurettin ile muhtar azalarının Baf Evkaf Vekili’ne yazdıkları yazıda, minarenin yarı buçuk durumda olduğu, damın akıtması nedeniyle caminin rutubetli olduğu, hasırlar ile hasırların üzerine konan kilimlerin bu nedenle ıslandığı, tavanın boyasız olduğu ve bu nedenle caminin tamir edilmesinin yanı sıra minaresinin de belli bir yüksekliğe kadar kaldırılıp tamamlanması talep edilir. Bu yazı üzerine Baf Evkaf Vekilinin 27.8.1937 tarihinde camiyi ziyaret ettiği, keşif bedelinin çıkartılması talimatı verdiği ve bu minarenin inşa edileceği doğrultusunda köylülere söz verdiği bilgileri Evkaf arşiv belgelerinde kayıtlıdır. Ancak bu konuyla ilgili olarak ne yapıldığına ilişkin herhangi bir belge saptanamamış olmasına karşılık, caminin bu sırada tamir edildiği ve yarım kalan minarenin de tamamlandığı tahmin edilmektedir. Cami 10.9.1953 tarihindeki Baf depreminde £280.361 mils tutarında hasara uğradığından, 1954-1956 yılları arasında tamir edilmiştir.
Yakın geçmişimizde caminin kuzeybatısındaki dik basamakların yanında adak amacıyla kullanılan tek odalı bir türbe vardı. Türbedeki mezar ise “Hasan Hoca’nın kandili” ile “Aynikolalı Hoca Hasan Efendi’nin adak yeri’ adıyla bilinmekteydi. XIX. yüzyılın ikinci yarısına ait olduğu sanılan bir söylenceye göre, Hoca Hasan Efendi ermiş bir kişiymiş. Evinde bolluk ve bereket hiç eksik olmazmış. Geceleri kaybolup gündüzleri meydana çıkma gibi bir özelliği de varmış. Bu nedenle karısı hocanın kendini başka kadınlarla aldattığını sandığından evde kavga hiç eksik olmazmış. Yine bir gece aralarında kavga çıkınca hoca efendi karısına bir tokat atmış. Kadın yere düşünce başı aksi bir yere vurup ölmüş. Kadını mezara, onu da hapishaneye götürmüşler. O kadar ermiş bir kişiymiş ki, her sabah hapishanenin kilitli kapılarını açar ve dışarı çıkarak abdest alırmış. Bunu nasıl yaptığına kimse akıl sır erdirememiş. Bir gün hapishane müdürü bunu öğrenmek için kapıda beklemiş. Namaz saati gelince hocanın kilitli kapıları açtıktan sonra gidip abdest aldığını görmüş. Bunun üzerine onu serbest bırakmış ve ilgili mercilere de yargılanmasına gerek olmadığını bildirmiş. Hoca vefat edince onu caminin yanındaki evin içine gömmüşler. Ondan sonra burası adak amacıyla kullanılmaya başlanmış.