Güneyde iş umudu ve yoksulluk

Cenk Mutluyakalı

Kıbrıs’ta yıllar sonra “ateşkes” koşulları gevşetilerek karşılıklı geçişler başlarken takvimler 2003’ü gösteriyordu.
Barikatlar aralanmıştı.

Hepsi bu!

Adanın kuzeyinde uluslararası hukuk, siyaset ve ticaretin uzağında kalmaya, eğreti bir devletle uyuşmaya, kendi pozisyonumuza tutunarak “ne yapalım, biz isteriz ama onlar istemez” yüzeyselliği ile avunmaya devam ettik.

*  *  *

Dikkat!
Bu seçimlerde ilk kez oy kullanacak gençler o sene doğdular.
“Güneye geçmek yasak” zamanlarını hiç bilmediler.
Açıklığı bir yere kadar gördüler.
Hem “sınırları” anladılar böylece hem de “sınırsızlığı.”

“Sizi öldürecekler” dediğiniz zaman pek anlamıyorlar, çünkü Limasol’da gezdiler, Ay Napa’da denize girdiler, Larnaka ya da Baf’tan uçtular!

“Yoksulluk” dediğiniz zaman kuzeyi biliyorlar.
Rum-Yunan ikilisi” üzerine yaratılan korku ikliminden çok daha fazla Türkiye’ye ilhaktan korkuyorlar.

Kıbrıs Cumhuriyeti kimliği ya da pasaportları varsa, dünyaya çok daha özgür seyahat ediyor ancak uluslararası toplumla buluşmak anlamında teselli bulamıyorlar.

“Gelecek yok” diyorlar!
“KKTC” bir devletten çok tarife dönüşüyor.

*  *  *

Bu yazdıklarım nüfusun belki yarısı belki daha azı için geçerlidir.
Çünkü bir kesim de var ki, onlar, güneye halen geçmiyor.
İlk kez oy verecek onlar da!
Hani “siz geçemezsiniz” sözüyle birlikte doğanlar!

Onlar da hem öfkeliler hem de endişeli…
Bir yanda kimlik arayışları var, beri yanda göçmenliğin o ağır mağduriyeti…
Çoğu burada doğmuş, başka da bir yurt bilmemiş; o nedenle yaşadıkları dışlanmışlığı akla, mantığa sığdıramıyorlar.

“KKTC”nin son iki harfine sığınıyorlar çoğunlukla…

*  *  *

GÜNEYDE çalışmak "altın" oldu şu günlerde, adanın kuzeyindeki ilkel yönetimler ve Türk Lirası'ndaki aşırı değersizleşme bu sonucu getirdi.

Eskiler anlatırdı, “Biz yüzde 18 azınlık bir toplumduk, ırgattık, ne fabrikamız vardı, ne otelimiz… Yoksulduk… İşçiydik yanlarında…

Kimin yanında çalıştığımızın aslında etnik kimlikle falan ilgisi yok.
Emeğimizle kazanalım, alın terimizin karşılığını alalım ve geleceğe güvenerek bakalım, yeter…

*  *  *

Dünyadan kopartıldığımız siyaset hepimizi muhtaçlık odağına çekti.

Bir avuç ayrıcalıklı insan yaratıldı, yıllardır.

"Partili" onlar!
Üç kuşak "istihdam" edildiler.
Toprağı üleştiler…
Makam paylaştılar, haklı haksız...

Yandaşlıkla yaşadılar…

"Kamuda iş var mı" sorusu anlamını yitiriyor giderek.
Üniversiteden “çifte diplomalı” olsanız da özelde “asgari ücret”le çalışıyorsunuz.

Güneye geçebilenler “” gözlüyor şimdi, “iyi para” diyor, en düşük ücrete dahi!
Bir de geçemeyenler var tabii!

"Yeni siyaset" onlar için yalnızca "kahramanlık masalları" üretiyor, bayrakla ezanla kandırılıyor onlar, sömürülüyor.

*  *  *

Bu seçimde on sekiz yaşından gün alarak ilk kez oy verecek gençler barikatlardan geçip de geri dönenler ya da ada yarısına mahkûm yaşayanlar olacak. “Sınır” derseniz eğer resmi devlet dilinde, size “açlık sınırını” anlatacaklar.