Güney’de kaçağa hapis var

Eski bakan ve milletvekili Vedat Çelik, içinde bulunduğumuz süreci YENİDÜZEN’e yorumladı: “Güney’de kaçağa hapis var” Eski bakan ve milletvekili Vedat Çelik ülkedeki bozuk düzende Ankara’nın da Kuzey Kıbrıs’taki

 

 

 

Eski bakan ve milletvekili Vedat Çelik, içinde bulunduğumuz süreci YENİDÜZEN’e yorumladı:

 

“Güney’de kaçağa hapis var”

 

Eski bakan ve milletvekili Vedat Çelik ülkedeki bozuk düzende Ankara’nın da Kuzey Kıbrıs’taki hükümetlerin de payı olduğuna dikkat çekti. Çelik “Seçimlerden önce bir şeyler verildi, seçimlerden sonra bir şeyler verildi; bugün hepsinin sonucunu birlikte yaşıyoruz. Hatalar oldu elbette. Ankara tarafından da, Lefkoşa tarafından da…” dedi.

YENİDÜZEN’e konuşan Çelik ilginç saptamalarda bulundu.

Yıllardır siyaset sahnesinde aktif rol almış bir isim olan Vedat Çelik ile geçmişten günümüze Kuzey Kıbrıs siyasetini ve ekonomiyi görüştük.

 

·        Şu anda ülke genelinde gördüğünüz ekonomik durumla ilgili görüşleriniz nelerdir?

·        Bugün hangi parti muhalefet tarafına geçiyorsa, ekonomi konusunda iktidara karşı bir saldırı durumunda. Ancak bana sorarsanız, gelinmiş olan ekonomik durumla ilgili, hepimizin payı bulunmakta. Bu ekonomik kriz durumu, bugün ve yakın tarihte yapılmış olan bir hatadan dolayı ortaya çıkmış bir sorun değildir. Bu geçmişten günümüze gelmiş bir birikimdir. Şu an için görünen en büyük sorun; hantal ve kabartılmış olan kamu görevlileri sorunudur. Federe Devlet Dönemi’nden başlayarak ülkemizde bulunan tüm gençlerin; adadan ayrılmalarının önüne geçebilmek amacıyla Türkiye’nin de desteğiyle memuriyet kadrosuna aldık. Benim Ticaret Bakanlığı yaptığım dönemde ise bu durumu değiştirdik. Memuriyet kadrosuna almak yerine, küçük işletmelere katkılar verip, insanlarımızı bu yöne kaydırmak istedik. Bunu yaptık ta. Bugün büyük birer firma olan ve yola bu destekle başlayan özel işletmeler mevcuttur. Keşke bu özel işletmeler fikri, günümüze gelişerek gelse ve kamu; şu andaki şişkin halini almasa. Kamu ile özel sektör arasında haksız bir rekabet doğdu. Ben de bugün kamu tarafından emekli olmuş ve nimetlerinden faydalanan bir insanım. Ama kendim de kabul ediyorum ki bu durum özel sektöre karşı haksız bir baskınlık kurmaktadır.

 

·        Nedir bu özel sektöre karşı baskınlık kuran detaylar?

·        Bir kere kamu çalışanlarına devlet; daha fazla maaş, sosyal imkânlar, iyi emeklilik şartları, sağlık olanakları ve uzun tatiller sağladı. Buna karşılık henüz temelleri atılmış özel sektörümüz, aynı şartları sağlayamadı. Dolayısı ile devlet; kalifiye elemanları da kendine almış oldu. Bu da özel sektör için dengesiz bir rekabet ortamı yarattı. Bugün vatandaşlarımız, istedikleri an Türkiye’ye gidip; ev satın alıp, iş kurabilmekte. Bahsettiğimiz dönemlerde, bu bile yasaktı. Vatandaşlarımızın ülkelerinde kalmaları için her türlü koşul düşünülmüştü. Ancak bu bir yerde durdurulması gereken bir durumdu. Ne yazık ki bunu başaramadık. 1985 yılında Türkiye ile başkanlık düzeyine bir protokol imzalandı. Protokol gereği doldurulan kadrolar yavaşlatılacak ve normal düzeye getirilecekti. Ama 1985 1995, 1995 2005 oldu. Halen aynı istikrarla kamu görevlisi alımı devam etmekte.

 

·        Peki bunun nasıl önüne geçilebilir?

·        Öncelikle kadrolarda bir daraltma, işten durdurma gibi bir müdahale gerekmemekte. Yalnızca emekliye ayrılacak üç kişi için, bir kişi istihdam edilmelidir. Ne çalışanı rahatsız ederek, ne de piyasayı alabora etmeden çözümler üretilebilir. Ayrıca bu duruma paralel olarak özel sektör güçlendirilebilir. Bütün sosyal ve ekonomik haklarıyla özel sektörü; cazip bir sektör haline getirebilirsiniz. Maalesef bu durumu biz çok geç kavradık. Özel sektöre hep yanlış gözle baktık. Hâlbuki özel sektör bir yerde cankurtarandır. Bugün özel sektör bahsettiğim değerlere sahip olmaya başladı. Bankacılık gibi, eğitim gibi sektörler gelişerek ekonomide yerlerini aldılar.

 

·        Bu yönde hükümetin son olarak sunduğu paket ve tepkiler ilgili ne düşünüyorsunuz?

·        Paket konusu ile ilgili verilen tepkiler bana oldukça yanlış gelmekte. Öncelikle sendikaların bir anda grev kararı almaları ve bunu uygulamaları; çözümsel bir hareket gibi gelmiyor bana. Bu tepkiler yerine daha medeni şekillerde uzlaşılarda bulunulabilir. Şunu kesinlikle kabul ediyorum; sendikal hak dokunulamaz bir haktır. Ancak bu hakları da istismar ederek kullanmakla bir yere varamayız. Maalesef bizim ülkemizde, sendikal hakların çerçevesi net olarak bilinmiyor veya uygulanmıyor. Düşünün ki, Avrupa ülkelerinin birçoğunda yıllardır grev yapılmamıştır. İlgili sendikalar, yaptıkları araştırmalar çerçevesinde devlet görevlileriyle görüşerek, sorunlarını masaya yatırırlar. Bunun sonunda bir uzlaşıya varılır ve konu çözülür. Bu hem devlete, hem de halka faydası olan bir uygulama şeklidir. Ancak bizim ülkemizde, en son yapılacak şey, ilk olarak yapılmakta; greve gidilmekte. Sonuç itibarıyla her şeyin dengeli ve kontrollü bir şekilde yürütülmesi gerekmektedir.

 

·        Avrupa örneğini verdiniz. Buradan şunu çıkarabilir miyiz: “Bizim ülkemizde sendikalar ve hükümetler arasında bir bağsızlık durumu var?”

·        Bağsızlık şudur. Bizim ülkemizde sendikalar ve toplum tarafından kabul görmeyen 5-6 yasa değişikliği gündemde. Bunların bir kaçı ile ilgili son bir hamle yapıldı; bayramdan önce geçirilsin diye. Sonuç ortada. Bu 5-6 yasada pürüzler olabilir. Ancak bizim sendikalarımızın hatası; ya yasa tasarısı geri çekilir, ya da greve gideriz şeklindeki tavırlarıdır. Önce siz bir alternatif hazırlayın. Deyin ki bu hatalı bir yasa tasarısı. Alın size alternatif ve sendika üyelerimin de çıkarlarını savunan böyle bir tasarı örneği getirdik. Yani soğukkanlılıkla ve halkın çıkarlarını düşünerek hareket edilmesi gerekmektedir.

 

·        Ülkedeki kaçak ekonomi ve nüfus ile ilgili ne düşünüyorsunuz?

·        Ülkemizin geçmişinden kaynaklanan nüfus eksikliği, Türkiye’den nüfus desteği almamızı gerektirdi. O dönemlerde; çiftçi, hayvancı, işçi gibi eksiklerimiz vardı. Bununla beraber ülkemize bir nüfus akışı gerçekleşti. Ama bu konuda da diğerlerinde olduğu gibi bir istismar ortaya çıktı. Bizler bununla ilgili kontrolü gerçekleştiremediğimiz gibi, işverenlerde menfaatleri doğrultusunda hareket ettiler ve bu durum ortaya çıktı. Bugün Güney Kıbrıs ta kaçak işçi çalıştırmanın altı yıla kadar hapislik cezası var. Bizim ülkemizde hangi işverene böyle bir yaptırımda bulunabildik? Maalesef bulunamadık. Bundan sonra bu şekilde yaptırımların uygulanması, büyük ölçüde bu sorunların önüne geçecektir. Kısacası bu ülkenin bugüne kadar hükümeti de, özel sektörü de hep kolayını buldu ve bu doğrultuda hareket etti. Seçimlerden önce bir şeyler verildi, seçimlerden sonra bir şeyler verildi; bugün hepsinin sonucunu birlikte yaşıyoruz. Hatalar oldu elbette. Ankara tarafından da, Lefkoşa tarafından da.

 

·        Siyasi ekonomi tarafında sizce ne gibi yanlışlar yürürlükte?

·        Meclis genelinde gönül arzu ederdi ki daha yakın bir iş birliği olsun, daha bir verimlilik ortamı sağlansın. Memleketin geleceği için bazen, biraz da yıpranma pahasına; bazı kararlara daha ılımlı yaklaşmak gerekmektedir. Maalesef biz bunu henüz uygulamıyoruz. Sonuç olarak hep birlikte, toplumsal çıkar durumunu savunamıyoruz. Ekonomi üzerinde yoğunlaştık. Ekonominin iki ayağı var: Maliye ve Ekonomi Bakanlıkları. Maliye haklı olarak bütçe açıklarını kapatmak amacında. Özellikle bu kriz dönemlerinde, işsizlik dönemlerinde; piyasaya para pompalamalıdır Maliye Bakanlığı. Elbette para basıp dağıtmak değil bahsettiğimiz. Yatırımları destekleyerek müesseslerin batmasını engelleyerek, teşvik ve desteklerde bulunarak bu durumu gerçekleştirmelidir. Örneğin verilen ihracat kredileri. Bu bir nevi dolaylı destektir. Ancak şimdiye kadar gördüğümüz, ihracat kredisinden üreticiler in yararlanamaması durumudur. Örneğin yıllarca hellim üretimine prim verildi. Hellim fiyatları düşürüldü. Fakat bu indirimler halk için değil; Suudi Arabistanlı, Bahreynli veya İngiltereli için faydalı oldu. Sonuçta ne oldu? İhracatçı bu ürünü aldı, zaten düşük olan fiyat üzerine biraz da kar ekleyerek satışa sundu. Üreticinin cebine hiçbir şey girmedi. Son beş yılda, artan fiyatlar yanında; süte zam gelmedi. Süt üreticisi bu durumda mağdur olmakta. Hayvancılık öldü diyorlar, hayır aslında hayvancılık öldürüldü. Mandıraların köy içinden kaldırılması projeleri de fiyasko ile sonuçlandı. Ne yapıldı bu konuda? Hiçbir düzenli araştırma yapmadan, parselleri birbirine geçirerek; hastalıkların yayılmasına sebep olduk. Sağlık durumlarını kontrol altına alamadık ve bugün; süt ürünlerimiz ne Güney Kıbrıs’a ne de Avrupa’ya ihraç edilemiyor. Kısacası altyapı eksikliğinden kaynaklanan bu sorunlar, üreticimizin yok olmasına sebep olmakta.

 

·        Sizce genel olarak ekonomik durumda iyi niyetli bir görüşümüz olabilir mi?

·        Bu iyi niyetli görüşe sahip olmaya mecburuz. Çözüm bizi kurtarır bakışına sahibiz. Ancak bugün AB geneline baktığınız zamanda, ekonomik açıdan büyü burhanlar görülmekte. Ben anlaşma olmasın demiyorum. Ama önce kendi iç düzenimiz sağlayalım. Mücadele verebilecek bir duruma gelelim. Geçmişte iyi olan ekonomimizi, bugün mahvettik. En zorlu günlerimiz olan 1970’li yıllarda yalnızca ben, şahsi olarak; Arap ülkelerine 10 bin baş canlı hayvan ihraç ettim. Daha sonra nasıl olduysa devlet, ihracatı yasakladı. Dünyanın her yerinde bu tip ihracatlara madalya verilirken, bizde yasak getirildi.

 

VEDAT ÇELİK KİMDİR?

1961’de Kıbrıs Cumhuriyeti’nin dışişleri hizmetlerine iltihak ederek Ankara Büyükelçiliği’ne Birinci Sekreter/Konsolos olarak atanan Çelik, bu mevkide 1967’ye kadar çalıştı. 1968 yılında Kıbrıs’a dönen Vedat Çelik, kısa bir süre Türk Yönetimi Savunma ve Dış Münasebetler Üyeliği’nde çalıştıktan sonra Türk Cemaat Meclisi Başkanlığı ve Kıbrıs Türk Yönetimi Başkan Yardımcılığı’na Müsteşar olarak atandı. 12 Mart 1973’te K.T. Yönetimi Yürütme Kurulu Ticaret, Endüstri ve Turizm Üyeliği’ne atandı. Şubat 1975’te Kıbrıs Türk Federe Devleti’nin ilanından sonra Dışişleri ile görevli Devlet Bakanlığı’na getirilen Vedat Çelik, 1976-81 dönemleri arasında milletvekilliği görevinde bulundu. Çelik, halen birçok konuda Kıbrıs siyasetinin etkin seslerindendir.

 

 

 

 

 

 

 

 

Arşiv Haberleri