Geçen Pazar günü Güney Kıbrıs’ta yapılan genel seçimlerin sonuçları, Kuzey Kıbrıs insanını Kıbrıs sorununun çözümü ve sürdürülebilir barış bağlamında ilgilendiriyor.
DISY ve AKEL önemli oranda oy kaybetti, özellikle AKEL son genel seçimlerden bu defaya oylarının üçte birini yitirdi. Bu iki partinin oy toplamı %56… İkisi de şu anda sürdürülen çözüm ölçütlerine ve sürecine destek veriyor. Ancak çözüm anlaşması referanduma sunulsa, “Hayır” diyecek üyeleri de var… Diğer siyasi partilerin tümü de çözümün ölçütlerine ve sürecine kas-katı karşı; çözüm anlaşmasının referandumunda “Evet” diyecek destekçileri yok… Ayrıca, AKEL’in 2004’te “Evet”ten “Hayır”a geçme sebebinin de halkın eğilimlerinden etkilenmiş olduğu unutulmadı; yani AKEL’in “Evet”inin de garantisi yok bu koşullarda… Yani durum Kıbrıs’ta çözüm ve barış için iyi değil…
Kıbrıslı Rum seçmenlerin üçte-biri bu seçimlerde oy kullanmadı; seçmen kaydını yaptırmamış olan önemli sayıda seçmen olduğu da söyleniyor. Çözümün referandumunda Rumların “Evet” çoğunluğu için umutlar bu kitleye yükleniyor. Ancak, bunlar mevcut siyasi koşullara ve siyasete tepkili olan kesim; onların referandumda “Evet” diyeceği çok iyimser bir öngörü olur.
İşin gerçeği, Güney’de milliyetçi cephe, ELAM gibi faşist unsurları ile birlikte, siyasete hakim durumda… Bazı Kıbrıslı Türk siyasiler yorum yapıp AB değerlerine göre ELAM’ın yasaklanması ve kapatılması gerektiğini söylüyor. Evet, AB’nin ırkçılığı yasaklayan kuralları var ama o kurallar en son Avusturya’nın faşist parti başkanı Heider seçimi kazanıp başbakan olduğu dönemde uygulandı; Heider’i siyasetten sildiler, adamcağız daha sonra da bir trafik kazasında vefat etti. Ama onun siyasi tohumları Avusturya’da dal – budak salmış durumda, son seçimlerde faşist parti yaklaşık %50 oy aldı, az daha cumhurbaşkanı seçiliyorlardı. Avusturya dışındaki AB’nin diğer üye ülkelerinde durum daha parlak değil… Son seçimlerde Güney Kıbrıs’ın ELAM’ı %3.7 oy aldı ama, faşistler Fransa’da %25, Birleşik Krallık’ta %20, Yunanistan’da %13, Almanya’da %11 oranında oy aldı… Slovakya, Danimarka ve daha niceleri yükselen faşist partilerle yüz-yüze… Uzun süren ekonomik sorunların derinliği, Avrupa’ya göçmen akını ve Hristiyan dünyasını saran İslam düşmanlığı AB siyasetinde önemli etki alanı yaratıyor, mikro-milliyetçiliği besliyor ve dolayısıyla da AB değerleri AB seçmenleri tarafından dikkate alınmıyor… Ama ne gariptir ki aynı Avrupa milyonlarca insanını kaybettiği 2. Dünya Savaşı’nın müsebbibinin de Alman Nazi Partisi olduğunu hala daha söylüyor, ders kitaplarında okutuyor. Hitler’in Nazi Partisi 1924 ve 1928 seçimlerinde %3’ten az oy almıştı, sonra da tek oyla mutlak hakim oldular… ELAM tehdit mi? Tehdittir…
Kıbrıs sorunu çözüm süreci “Hayır”cıların baskısı altında, sürdürülebilir barış ELAM’ın tehditi altında… Halkında çözüm için yeterince destek hissetmeyen bir Anastasiadis!.. Ve “İnadına Barış – İnadına Çözüm… Kıbrıs’ta Barış Engellenemez” diyen Kıbrıslı Türk çoğunluk ve “Hade acele çözelim bu sorunu” diyen Akıncı… Tutmuyor kurgular… Uyuşmuyor hayaller… İradeler yetersiz… Tercihler dağınık… Beyanlar tutarsız… Şu anda kargaşa var…
Ve İstanbul’da bir yemek… Mevcut kargaşanın bir yansıması aslında… Akıncı gitti, Anastasiadis yelkenleri yaktı… Giden de, gideni istemeyen de abartıyor aslında ama kendi siyasi statükolarına bakıldığında doğrular… Yanlış, aslında mevcut statükonun savunucuları ve esirleri olarak, statükoyu değiştirecek bir çözümü üretmek için görüşmeleri sürdürmeleridir… Veya statükoyu değiştirmek iddiası ve isteği ve heyecanı ve iradesi var ise, yanlış olan, İstanbul yemeği olgusunu yönetememektir. Ve eğer mevcut statükolarının esiri değilse idi iki lider, bunun en iyi ispatı olacaktı Federal Kıbrıs Cumhuriyetini kurmak için görüşen ve kurulunca da geçiş döneminde yönetecek olan iki kişi olarak, aynı masada yan yana oturmaları…
Kıbrıs’ta iki lider, iki halk… Çelişkiler ve hezeyanlar… Zıtların çatışması… Diğer tarafta da ‘anavatanlar’ var… Zıtlıklarını da, hezeyanlarını da bitiriyorlar… Yunanistan başbakanı Çipras, Hazar doğal gaz boru hattının Türkiye’den Yunanistan’a geçip diğer ülkelere de ulaşacak olmasını, Yunanistan ekonomisini yeniden canlandıracak en büyük proje olarak niteliyor. Kendi ekonomisini Türkiye’nin ellerine terk etmiş durumda… Hangi Türkiye? Kıbrıslı Rumlar’ın “işgalci” dediği Türkiye… Ondan sonra da ‘işgalci’nin yemek davetine gitmek iste, Kıbrıslı Türklerin temsilcisi katılmasın diye de tepki koy, yemeğe gitme… Görüşme masasına da gitme… BM Özel Temsilcisini de çarmıha ger… Hoş, eskilere bakıldığında, bu Özel Temsilciyi çarmıha germekte geciktiler bile; neyse istikrarı bozmayıp, Eide’yi de diğer tüm özel Temsilciler gibi, istenmeyen şahıs olarak etiketlediler sonunda… Neresinde ne tutarlılık var?!. Bir de Çipras, İstanbul’dan Atina’ya geçen Anastasiadis’e Kıbrıs sorununun çözümüne giden yolun iniş – çıkışlarla dolu olduğunu ve hızla değil dayanıklılıkla kat edilebilecek bir yol olduğunu söylemesin mi?!. “Kendisi yer salkımı, başkasına verir sapını” derler… Gel de bu keşmekeşte haklı – haksız ayırdına var?!..
Sözün kısası, Güney Kıbrıs’ın seçim sonuçları ve Anastasiadis – Akıncı İstanbul yemek kavgası, “çözüm için umutlu olmayın” mesajlarıdır… Liderlere teşekkürsüz alınmıştır…