Son zamanlarda hep ölümlerden konuşur olduk maalesef… Trafik kazaları canımızı çok yaktı, yakmaya devam ediyor…
Ancak Cuma gün gelen denizde boğulma haberi bu ölümlerin başka bir boyutunu daha gündemimize taşıdı.
Bir aile denizde can verdi.
Beş kişilik ailenin dört üyesi boğulurken, 12 yaşındaki ailenin en küçüğü cesur bir delikanlının çabasıyla boğulmaktan kurtarıldı.
12 yaşındaki Barış hayatta ama anne-babası ve iki kardeşi ne yazık ki artık yok. Hem şans hem şansızlık…
Ona şimdiden sonraki hayatının yaşamak için bir fırsat olduğunu kabullendirecek, yaşaması için bir amacının olduğunu aşılayacak çok güçlü bir terapiye ihtiyaç var.
Devlet dediğimiz kurum sahip çıkmalı… Bu “sahip çıkma” söylemi sözde kalmamalı…
O yaşamalı, birlikte yaşamalı, destek hiç bitmemeli, hep yanında olmalı… Herkes, kurumlar ve devlet… Yalnız hiç kalmamalı, o duyguyu hiç hissetmemeli…
Desek de mutlaka kötü duyguları hissedecek, yaşayacak ama bu kötüyü en aza indirgeyecek her ne varsa mutlaka yapılmalı… Sürekli uzmanlar gözetiminde olmalı, ömür boyunca takip edilmeli, hayata sıkı sıkıya sarılması için tutunacağı şeyleri hep elinin uzanacağı yere koymalı… “Zoru da bilmeli, koşulları zorlamalı” diye akıl vermek yerine pozitif ayrımcılık yapılmalı Barış’a…
Hayatı onun için kolaylaştırmalı.
***
Yukarıdaki örnek şu an gündemimizde olan bir örnek… Mutlaka ki benzer örnekler ülkemizde varlar… Belki uzağımızda, belki de çok yakınımızda…
Bakıp göremiyoruz bazen…
Umursamıyoruz, belki de umursamak istemiyoruz.
Fazladan bir iş çıkmasın diye görmezden geliyoruz…
Bencillik yapıyoruz.
Ama yardıma, desteğe ihtiyacı olan kişiler, aileler o kadar çok var ki!..
Sosyal Hizmetler, yardım kuruluşları genelde kendilerine ulaşanlara yardımcı olmaya çalışıyorlar ama bir köşede sessiz kalan, yardımı küçültücü bulan, gururuna yedirmeyenler de yok değil.
Onlara da bir şekilde yardım elini uzatmanın yolunu bulmak gerekir.
Hissettirmeden, gururunu incitmeden…
***
İncitmemek o kadar önemli ki;
Yardımı bazen göze sokar gibi yapıyoruz…
“Ben yardım ettim” demek için sosyal medyayı da kullanıyoruz…
“Ona yardım ettim” de deniyor üstelik…
‘Ne, nasıl, kime, niçin’ yardım edildiğini anlatabilmek için gazetelere boy boy pozlar da veriyoruz bazen…
Hastanelere özellikle, “şunu aldık, bunu yaptık” diyebilmek için basını davet etmek gereği duyuyor, olmazsa da zaten sosyal medya var şimdi; Hemen paylaşıyoruz.
Çünkü yardımın yerine ulaşması, ihtiyacın giderilmesi, içimizin bir nebze olsun birşey yapmaktan dolayı rahat etmesi değil, sanki de gündem olmak, arkadaşlara, yakınlara ve takipçilere ‘hava atmak’ niyetine yapılanlar…
Oysa ki işte Barış örneği, işte eşinin ölmesi veya terk etmesi üzerine 3-4 çocuğuna bakmak durumunda kalan kadınlar, hastalıktan dolayı iş göremez durumda olan ama evine de bakmak durumunda kalanlar…
Sadece ulaşanlar değil, sessiz kalanları da bulmak ve ‘gurur incitmeden’ yardım edebilmenin yolunu mutlaka ama mutlaka bulmak gerek.
Küçücük Ada, farklı havalar…
Çok büyük değiliz…. Hatta küçücük… O küçüklük içinde bile hava koşullarının farklılaştığı durumları yaşayabiliyoruz… Bu küçücük Ada’da karasal iklim diye bir iklim de hissedebiliyoruz özellikle yaz aylarında… Örneğin Lefkoşa’nın gündüz aşırı sıcaklığı ve geceleri diğer bölgelere nazaran serin havası… Girne, Mağusa gibi yerlerde denizin etkisiyle gündüz-gece arasında pek bir sıcaklık farkı olmuyor… Hatta aynı hava sanki… Gündüzün nemi, sıcağı, geceleri de sürüyor… Gündüz deniz kenarlarındaki yerleşim yerlerinde, geceleri karasal iklimin verdiği gece serinliğinde olmak istersiniz… Akşam üzerleri başlayan bu sıcaklık farkı, saatler biraz daha ilerleyince daha belli ediyor kendini… Akşama varmışsanız ve Lefkoşa’nın serinini hissetmişseniz eğer Girne’ye gitmek zor oluyor… Arabayla Lefkoşa’dan Girne’ye giderken, Beşparmaklara tırmanmaya başladığınız anda birden yüzünüze vurur o nemli havanın verdiği bunaltıcı durum… Geri dönmek dahi istersiniz o anda ama yapacak bir şey yok. Devam edersiniz… Bu kez sabahın verdiği meltemi hissedersiniz deniz tarafında, Lefkoşa’nın sıcağında olmadığınıza şükredersiniz. Galiba en şanslılar yazın sıcağında deniz bölgelerinde çalışanlar, akşam üzeri de Lefkoşa gibi karasal iklime dönenler… Tersi bir işkence gibi!
İyi ve kötü
Kıbrıs’ın iki tarafında da iletişimin sağlanması çok önemli bir gelişim… Gelişim önemli ama ilk başta saptanan ücretler tabii ki rahatsız edici… Ücretlerin yüksekliği Kıbrıs’ın iki yarısının uzak olduğunu gösterir gibi ama en azından ulaşılabilirliğin resmileşmesi yakınlaşmanın göstergesi… Yıllardır beklenen bu gelişmeyi daha da yakınlaşmak için desteklemek şart.
Lapta Belediyesi’nden çabuk hizmet
Lapta Belediyesi’nin şikâyete hızlı yanıtı sevindirici… Mahalledeki bir problem için Belediye’ye gidilip yapılan şikâyetin ardından ilgili kişinin bilgilendirileceği söylendi. Eve neredeyse henüz dönemeden ilgili kişi ulaştı. Sorunun giderilmesi ve şikâyetin gerekçesinin ortadan kaldırılması için oldukça hızlı bir iletişim sağlandı. Belediyelerin maddi anlamda zayıflığı verilen hizmetin memnuniyetini azaltmamalı… Lapta Belediyesi’nde olduğu gibi.
Olgun insan güzel söz söyleyen değil, söylediğini yapan ve yapabileceğini söyleyen adamdır.
Confucius