Bugün New York’ta önemli bir görüşme var. BM Genel Sekreteri Guterres, KKTC cumhurbaşkanı Tatar’la görüşecek.
Görüşme talebi Tatar’dan geldi. Geçen ay Brüksel’de yapılan AB zirvesine katılan Guterres, Hristodulidis ile de görüşmüştü.
Bu görüşmenin basına yansımasından sonra Tatar da Guterres’ten mütekabiliyet çerçevesinde kendisiyle de görüşmesini istemişti. Rum basınına yansıyan haberlere göre Guterres, Tatar’ı aynı gün Brüksel’e davet etmiş ama Tatar bir vesileyle bu görüşmeye gitmemiş, ya ad gidememişti.
Bugün yapılacak görüşme de Brüksel’de yapılamayan o görüşmenin yerine New York’ta yapılıyor.
Bu açıdan bakıldığında mütekabiliyet çerçevesinde yapılacak bu görüşmenin herhangi bir önemi olmaz.
Buna rağmen ben konuya farklı açılardan bakmayı tercih ederim. Tatar Eylül ayında Guterres ile yine New York’ta görüşmüştü.
Bu görüşmede ana konu Guterres’in Kıbrıs’a yeni temsilci atamasıydı.
Tatar buna şiddetle karşı çıkmış, bunun olamayacağını, atanacak temsilcinin görevinin taraflar arasında müzakere zemini hazırlamak olacağını, müzakere zemininin de federal çözüm temeli olacağını, bunun kendi ayrı devlet politikasına aykırı olacağını anlatmıştı.
Tatar’ın ardından Guterres, TC dışişleri bakanı Hakan Fidan ile görüşmüş ve temsilci atanmasına Türkiye’den olumlu yanıt almıştı.
Bundan sonra hepimizin bildiği gelişmeler yaşandı ve neticede Guterres, Maria Holguin Cuellar’ı yeni temsilci olarak atadı.
Holguin yılbaşından sonra göreve başladı. Önce liderlerle görüştü, ardından garantörlerle görüştü. İkinci gelişinde ise liderlerin yanında siyasi partiler ve sivil toplum örgütleriyle de görüştü.
Holguin bu görüşmelerden sonra somut herhangi bir açıklama yapmadı. Hristodulidis ise Türk tarafının BM zemini dışına çıkmasının verdiği rahatlıkla “müzakerelere Crans Montana’da kaldığı yerden devam etmeye hazırım” dedi.
Tatar ise bilindik nakaratını tekrarlayarak “egemen eşitlik temelinde iki devletli çözüm” dedi.
Guterres’in temsilci atamasına karşı olan, ama Ankara’nın olumlu yaklaşımı karşısında geri adım atan Tatar’ın ne dediğinin artık bir önemi kalmadı.
Temsilci atamasına onay veren Ankara, müzakere masasının kurulmasına da onay verebilir. Bu durumda Tatar yeni bir U dönüşü ile müzakere masasına oturabilir.
Hristodulidis bu durumu öngördüğü için seçildiği günden bu yana ısrarla TC cumhurbaşkanı Erdoğan ile doğrudan görüşme istediğini gizlemiyor.
Yine Tatar’ın New York ziyareti öncesi basına yaptığı açıklama hem kuzeyden, hem güneyden tepki çekti.
Hristodulidis açıklamada “BM Genel Sekreteriyle bazı spesifik fikirleri tartıştık. Benimle sürecin ilerlemesi için sahip olduğu fikirlerden bazılarını paylaştı, ben bunlara olumlu karşılık verdim ve umarım Türk tarafı da bunlara olumlu karşılık verir” dedi.
Hristodulidis bu açıklamayı BM zemin dışına düşen Türk tarafını ve Tatar’ı New York ziyareti öncesi tahrik etmek ve olası olumlu gelişmelerin önünü kesmek için yaptığını düşünüyorum.
Türkiye’de yerel seçimler de bittiğine göre Erdoğan artık bazı politikaları cesaretle yenileyebilir.
Geçen yıl Mayıs seçimlerinin ardından ekonomi ve dış politikada yaptığı dönüşümlere devam edebilir. Bu durumda ilk akla gelen AB üyeliği sürecini yeniden canlandırmaktır. Bunun ilk adımı da demokratikleşme ve Kıbrıs konusunda atılacak olumlu adımlardır.
Türkiye AB yolunda ilerleyecekse bu iki konuyu öncelikli olarak ele almalı ve adım atmalıdır. Kıbrıs’ta iki devletli çözümde ısrar ederek AB yolunu yürüyemeyeceğini biliyor.
Bu açılardan bakıldığında bugün yapılacak görüşmenin önemi sanırım daha iyi anlaşılır.
Tatar New York’a giderken yine aynı nakaratı tekrarladı. Ama ondan önce yaptığı bazı açıklamaların satır aralarında müzakerelerin yeniden başlayacağına dönük işaretler vardı.
Kuşkusuz Tatar’ın bazen öyle, bazen böyle konuşmasına alıştık. Ama bir şeye daha alıştık. O da Tatar’ın Türkiye’den gelen taleplere hayır diyemeyeceği, aksine bunları emir telakki ettiğini biliyoruz.
Bu nedenle bugün Guterres’in Tatar’dan ne isteyeceğinden çok, yerel seçim sonrasında Ankara’nın Tatar’a ne söyleyeceği, ya da söylediği önemlidir. Bunu da önümüzdeki günlerde göreceğiz.
Akılcı politika Hristodulidis’in rahatlığa yatmasına izin vermemek, aksine onu sıkıştığı köşede daha da sıkıştırmaktır.