Güven; “korku, çekinme ve kuşku duymadan inanma ve bağlanma duygusu” ya da “bir şeyden umulan, beklenen niteliğe inanıp ona göre davranma” şeklinde tanımlanır.
Yukarıdaki her iki tanım açısında da etrafımızı çevreleyen siyasi söylem ve vizyonlarda güven kavramını ara ki bulasın… Geçmişte yaşadıklarımıza, bugün yaşıyor olduklarımıza ve gelecekte başımıza gelmesi muhtemel sonuçları düşündüğümüzde içimizi güvensizlik duygusu kaplıyor...
Eğitimi tartıştığımız bu sayfada lafı “eğitim sistemimize ne kadar güvenmeliyiz?” sorusuna getirmek istiyorum. Sahi, eğitim sistemimize ne kadar güveniyorsunuz?
Harvard Üniversitesi akademisyenlerinden Stephen Covey’e göre: “Güven, insan motivasyonunun en yüksek biçimidir.” Başka bir ifadeyle eğer güven yoksa motivasyon da yok demektir. Yani eğitim sistemine güvenemiyorsak, öğrenci de öğretmen de yönetici de veli de motivasyonsuz demektir. Daha anlaşılır bir ifadeyle söyleyelim; öğrenci de öğretmen de yönetici de veli de mutsuz, çaresiz ve perişan…
Ne var ki konu eğitimde güvensizlik olunca iki kez düşünülmelidir. Çünkü eğitimde güvensizlik, sadece motivasyonsuzluk ya da mutsuzluk demek değil, aynı zamanda bugün ve gelecekte yaşanacak kaosun başlangıcıdır…
Peki ama nasıl güvenilir olunur?
Bir kişinin, bir liderin ya da bir ekibin güvenilir olabilmesi için şu özelliklere ihtiyacı vardır:
Verilen sözlerin tutulması
Tutarlı olunması (özü sözü bir olmak),
Bir görevi yapacak yetkinlik ve beceriye sahip olunması
Sorumluluk sahibi olunması…
Şimdi gelelim esas soruya; Sistemimizin eğitim yönetimi boyutunun yukarıdaki özelliklerin tamamını taşıdığını düşünüyor musunuz?
Soruya yanıtınız “evet” mi, “hayır” mı oldu bilemiyorum ama toplumumuzun hemen hemen tüm kesimlerinin eğitim sistemimize duydukları güvenin giderek azaldığı rahatlıkla gözlemleniyor. İşte sırf bu neden bile daha çok pedagojik yaklaşım, daha çok eğitim bilimi ilkesi, daha çok alanında/konusunda uzman insanlarla çalışmak; siyasi istismardan, siyasi kadrolaşmadan ve siyasi kaygılarla karar vermekten vazgeçmemiz gerektiğini gösteriyor.
Anlayana- Gülmece
Nasıl Kazandın?
Aynı siyasi partiye üye iki arkadaşı yıllar sonra sokakta karşılaşır, biri diğerini eve yemeğe davet eder.
Oğlum bu ne ev böyle? Şu salonun büyüklüğüne bak! Nereden buldun bu kadar parayı birader?
Gel göstereyim: Gel şu pencerenin önüne... Şuradaki otoyolu görüyor musun?
Evet.
20 milyon dolar tuttu, 25 milyon dolara fatura ettik, farkı cebe indirdik.
İki yıl sonra iki arkadaş yine karşılaşır... Bir önceki karşılaşmanın iade ziyareti olsun diye diğer arkadaş söze girer ve “gel bu sefer bize gidelim” der…
Şuraya bak... Vay anam vay! Oğlum sen bizim eve saray diyordun bu ne böyle? Bizimki bunun yanında kulübe valla, saray asıl burası… Nasıl kazandın bu kadar parayı?
Gel nasıl yaptığımı sana göstereyim. Geç şu pencerenin önüne. Bak şurada otoyolu görüyor musun?
Hayır! Yol falan göremiyorum…
Tamam işte… Anladın mı!?
Okumuş muydunuz?
“Bir araya gelmek bir başlangıçtır, beraberliği sürdürmek bir ilerleme... Beraber çalışmaksa gerçek başarıdır.”
Henry Ford