Hasan Ekingen
hasanekingen@gmail.com
Bizim neslin dönemi gereği en çok duyduğu sözlerdendir güvenlik. Kıbrıs sorunu ile bağlantılı olarak gündemde olan, “ne olacak bizim güvenliğimiz” sorusu en önemli soru idi. Hayatımızdan endişeliyiz anlamında, Türk askerinin önemi vurgulanır, 1963 olayları ve yaşanılan felaket anlatılır. Bugünlerde güven artırıcı önlemler de gündemimize geldi. Maraş açılacak mı, açılmayacak mı en çok sorulan sorular. Rumlar Kıbrıslı Türklere ve Türkiye’ye güvenmez, güven artırıcı bir adım atmasını bekler. Kıbrıslı Türkler Kıbrıslı Rumlara güvenmez, samimiyet göstergesi bekler. Bir de Milli Güvenlik dersleri vardı iç ve dış düşmanları tarif eden, nasıl kendimizi koruyacağımızı anlatan. Sözüm ona, ada “Rumcu” ve “Komonistlerle” doluydu ve devletin güvenliğini tehdit ediyorlardı. Yıllarca güvenlik bizlerin korkuları üzerine kurulmuş temel bir ihtiyaçtı, toplumun özgüvenini de yok eden bir söylemle.
Halbuki, gelişmiş ülkelerde güvenlik çok geniş bir anlamı olan, yasalara girmiş, kelimeden öte bir yaşam biçimi ve insana verilen değerdi. Türkiye’de yaşanan Soma maden kazası ile 301 işçi hayatını kaybetti ve bu acıyla birlikte İş Güvenliği gündemimize sarsıcı bir şekilde girdi. Dünyada madencilik alanında iş güvenliği konusunda neler yapıldığını, ne önlemler alındığını haberlerde öğrendik. Türkiye Başbakanının verdiği bilgiler, diğer ülkelerdeki maden kazaları, ölen insan sayısı ve tarihleri bizi açıkça gösterdi ki nerden baksak Türkiye İş Güvenliği konusunda Avrupa’dan yüz sene geridir. Peki biz nerdeyiz? Yaz sezonu geliyor, yarın yolların kenarında elinde ot makinaları ile hiçbir güvenliği sağlanmamış işçiler göreceğiz. Ya da inşaatta çalışanlar göreceğiz, başında bareti olmayan işçiler. Belki de 50 dereceye varan öğlen sıcağında gumri yoğuranlar. Biri damdan düşene kadar da aklımızdan geçmeyecek iş güvenliği ile ilgili bir sorun olduğu...
Güvenlik sadece kulağa hoş gelen bir laf değil bir yaşam biçimidir. Yaşamın devamını güvenceye alandır. Bunun içindir ki yol güvenliği var, insanların bir yerden bir yere giderken güvenli seyahat etmelerini sağlamak için. Geçenlerde bir haber vardı. Kuzey Kıbrıs’ta yapılan kazaların birinci nedeni sürücü hatalarıymış. Adı üstünde kaza, herhalde sürücü hatası olacak. Düşünün uzun bir ana yolda gidersiniz ve uyuyakaldınız (sürmemeniz gerekir, yorgunsunuz ama sürdünüz). Bizde olsa ya karşı şerite geçer birine çarpabilirsiniz veya tarlaya uçarsınız. Ama Avrupa’da yolun kenarına çizilmiş beyaz şeritlerdeki tırtıklardan dolayı araba öyle bir ses çıkarır ki irkilirsiniz. Demek istediğim, sürücü hata yapabilir. Ama aldığınız önlemlerle güvenliği sağlar ve hatanın sonucunu minimum zarara çekersiniz. Gerek sürenin, gerekse karşıdan gelenin ve hiç hatası olmayanın güvenlik sorununu çözmüş olursunuz. Bugün bazı anayolları yüksek beton ile ayıran Jersey bariyerler bir yandan güvenliği sağlarken bir yandan başka sorunlar yaratmakta. Yola giren köpekler karşı tarafa geçemediği için hem hayvanın, hem de sürücünün hayatı riske atılmakta. Yolun kenarına hiçbir canlının giremeyeceği tel örgü çekilse daha güvenli olmaz mı? Bunun için yol güvenlik uzmanı mı olmak lazım? Yaya güvenliğinin durumu da farksız. Kaldırımın yanında yükselen nice inşaat var. İnşaat devam ederken hemen altından veya yanında yayalar yürümektedir hiçbir güvenlik sağlanmadan. Birinin başına birşey düşmesini bırakın gözüne küçük bir taş parçası kaçsa kim suçlu olur? İşçi mi, işveren mi, denetleyen kurum mu, yoksa yaya mı? Belli değil.
Dış tehditler hep bizim en büyük güvenlik sorunumuz oldu. Bazı siyasetçilere göre KKTC bizim için şehitlerimizin kanı üzerine kurulmuş ve güvenliğimizi sağlayan bir devletti ama Gıda Güvenlik Yasası dahi halen geçmemiş bir devletti. Ülkeye girişi ve kullanımı hem bizde hem de Avrupada yasak zirai ilaçların ve tarihi geçmiş ilaçların satılıp kullanıldığını gazetelerin ön sayfalarında okuruz. Gelen tarım ürünlerinin sağlıklı test edilip denetlenemediği gibi, ülkede tam teşekküllü bir gıda laboratuvarı yoktur. Gıda güvenliğinin bir neden olduğundan bihaber olan abilerimiz “niye Güneye gidip alış veriş yaparsınız” diye kızarlar.
Eski insanlar hep eskiden Kıbrıs’ın çok güvenli olduğundan bahseder, “gece kapılar, pencereler açık uyurduk şimdi yap yapabilirsen” tarzı sohbetler çok duyulur. Gümrük noktalarındaki güvenlik zafiyeti, sokaklardaki güvenliğimizin sağlanamamasında önemli bir etkendir. Sonrasında “güvenliğimiz kalmadı gece bırak kapı pencere açık, kilitli bile uyuyamıyoruz diye” şikayet ederiz.
Güvenliğimiz 1974 ile sağlandı. Bu kelimeyi dünyadaki kullanış şekli ile güncelleyip kullanamıyoruz. Devletin güvenliği insan güvenliğinin üstünde. Ne yollarda telef olan insanlarımız, ne iş kazası ile ölenler ne de amansız hastalığa yakalanıp hayatını kaybedenler bize insan güvenliğinin önemini hatırlatmıyor. Bizim için onlar sadece şansız, kadersiz ve bahtsızlar. Devlet güvenliği ise önemli ve asla şansa bırakılamaz...