Filiz Uzun
Toplum gönüllüsü gençlere bayılıyorum. Onların yaptıklarını duydukça, gördükçe mutlu oluyorum. Hatta gidip hepsine teker teker sarılmak istiyorum. Okuyan, okuduğunu hayata geçirebilen, kendi harçlıkları, kendi imkanları ve az parayla dünyayı gezen, sanat yapan, üreten, kafayı ülke sorunlarına takan ve ülkesinin gelişmesi ve dünya ülkesi olması için uğraş veren, ekip ruhuna, eşitliğe inanan, feminizmi doğru bilen, barış yanlısı dünyalı gençlere... Öyle baba soyadı ile değil, kendi başlarına mücadele eden gençlere. Onlara yakın olmayı, onlarla sohbet etmeyi ve tanımayı da çok seviyorum.
GENÇLER ÜRETİYOR
Özellikle surlar içinde ve adanın birçok yerinde birçok ilke imza atan gençler bunlar. Kafeler açıyorlar. Kahveden keklerine, pastalarına kadar herşeyi kendileri yapıyorlar. İş yerlerini kendileri boyuyor, dekorlarını imece usülü yapıyorlar. Sokakları temizleyip dünyada son zamanlarda önemli bir sanat dalı haline gelen graffitiler yapıyorlar. Müzik yapıyor, dans ediyor, tiyatro yapıyorlar. Çanta, takı yapıp festivaller düzenliyorlar. Biraz daha kaynak, katkı bulsalar kim bilir daha neler yapacaklar.
ERDOĞAN KAVAZ VE PROJELERİ
İşte bu hafta böyle şahane bir genç adamla bisiklet sürdük. Ben onu sosyal medyadan biliyorum ve yaptığı ilginç işlerden. Tiyatro ile ilgisi olmayan insanları bir araya getirip sahneye çıkartıyor. Bu projesine bayılmış hatta katılmayı çok arzulamıştım. Maalesef yapamamıştım.
Birkaç etkinlikte karşılaşmış ve kısa sohbetlerimiz olmuştu. İlk anda bana çok güzel bir enerji vermişti Erdoğan Kavaz. Çok sempatik, sakin ve güzel bir genç erkek izlenimi bırakmıştı bende. Bir de çok yakışıklı tabii.
Erdoğan Kavaz 5 yıl önce oyunculuk eğitimini tamamlayıp ani bir kararla dönmüş Ada’ya. Döner dönmez de LBT’da “Canını En Çok Ne Yakar” isimli çocuk oyunu ile sahneye çıktı. Daha sonra ‘Bir Kibrit Kutusu Beyaz Peynir’ , ‘Kayıp’, ‘Tekerlek İzleri’ oyunlarında görev aldı. Kıbrıs’tan Panicos Chrysanthou ve Türkiye’den Onur Sekmen’in yönettiği iki de sinema filmi deneyimi oldu sevgili Erdoğan’ın. 5 yıllık süre zarfında yaptığı işlerin yanında yüksek lisans yapmayı da ihmal etmemiş. Ve kendi sanatını geliştirmek için birçok hocanın Masterclass’larına katılmış.
TROYALI KADINLAR
Beni en çok heyecanlandıran projelerinden biri ise Theodoros Terzopoulos’un oyunu olan Troyalı Kadınlar. Doğduğum topraklar olan Baf’ın Avrupa Kültür başkenti seçilme sürecinde Attis tiyatrosu ile planlanan projelerden biri de, iki tiyatro oyunuydu. Elbette bu oyunlarda oynamak o kadar kolay değildi. Erdoğan Kavaz bu oyunlardan biri olan Troyalı Kadınlar için seçmelere katılmış ve 70 erkek oyuncu arasından seçilmiş. Tek Türkçe konuşan Kıbrıslı oyuncu Erdoğan.
Erdoğan Kavaz bu oyun için 3 ay Atina’da kalıp çalışmış. Oyunun beni heyecanlandıran kısmı ise; Altı farklı dilde sahnelenen bir oyun olmasıydı. Arapça ve İbranice, Türkçe ile Yunanca, Hırvatça ve Boşnakça dilleri bir arada kullanıldı. Bu oyun aynı ülke içinde çatışmalı olan, farklı dilleri konuşan ancak aynı topraklarda yaşayan insanların hikayesini anlatıyor.
Troyalı Kadınlar bir savaş trajetyası. Yunanistan’da yaşanan, on yıl süren, ülkenin iki bölgesi Atina ile Sparta’yı karşı karşıya getiren, Peloponnesos Savaşı’nı anlatıyor. Savaşın ardından Spartadaki tüm erkeklerin ölümü, geride kalan kadınların durumu, tümünün köleleşmesi tragedyanın konusu. Ne müthiş bir oyun. Size de tanıdık bir hikaye gibi geldi mi? Elbette Kıbrıs gibi.
ERDOĞAN KAVAZ İLE BİSİKLET
Erdoğan’a bisiklet sürelim teklifi yaptığımda O, Troyalı Kadınlar oyunu için Dephi’deydi. Bana geleceği tarihi yazarak planlama yapmıştık. Bu hafta buluştuk. Benim için çok önemli bir gündü. Yıllar sonra önemli bir sınavıma girmiştim ve neredeyse buluşma anımdan birkaç dakika önce sınavı başarı ile geçtiğimi öğrenmiştim. O gün sınavım olduğunu Erdoğan da biliyordu. Buluşmamız Zephyr kafedeydi. Karşılaşır karşılaşmaz bana sınavımı sordu. Başardığım haberini ilk onunla paylaştım. Sarıldık kutladık.
Her zaman söylerim güzel bir adam varsa arka planda onun yetişmesinde güzel temeller koyan anneler vardır. Bu yüzden annesini sordum. Boşanmış bir kadın. Güçlü, ayakta durabilen. Çocuğuna hem anne hem de en iyi arkadaş olmayı başarmış belli. Erdoğan annesinden bahsederken gözlerinin içi gülüyor. Bu yönünü de çok sevdim. Annesini seven, anlayan ve yakın ilişkiler kurabilen her adam güzeldir. Her kadına saygılı olmayı ve kadın ruhunu daha iyi bilirler. Kadını da kendini de daha iyi tanırlar. Kadına zarar vermezler, veremezler.
BU ADADA GÜZEL ADAMLAR VAR!
Yaptığı işleri biliyorsunuz zaten o nedenle ben daha çok onu tanımak istedim. Çok sakin konuşuyor mesela çok hoşuma gitti. İnsana huzur veren bir yüzü var. Hayatta çözülmesi gereken en önemli şeylerden birini çözmüş bence. Kendi içi ile uğraşıyor. Her anlamda. Ruhsal, bedensel tek derdi kendisi. Hiçbir şeyi yargılamadan kabul etmek ve huzurlu/ mutlu bir şekilde yaşamak için içimizin temizliğinin çok önemli olduğunu söylüyor. Yediğimiz, içtiğimiz ve etraftan edindiğimiz her bilgiyi hazmetmek için temiz barsaklara ve sağlıklı bir ruha sahip olmak gerektiğini söylüyor. Çok doğru. Beslenme şekli için bir tanım kullanmıyor. Beni rahatsız eden şeyleri yemiyorum diyor. Keşke herkes yapabilse bunu. Yeyip yeyip kıpırdamayan bir toplum olduk. Küçücük çocuklar fast-food nedeniyle obez olma yolunda ilerliyor. 40-50 yaşlarda damar tıkanıklığı nedeniyle by-pass oluyoruz. Genç denecek yaşlarda da tansiyon ilacı kullanıyoruz. Eskiler hep derdi “İşten kesilmez ama dişten kesilir” diye.
Erdoğan Kavaz iyi bir bisiklet sürücüsü. Hatta tek taşıma aracı bisiklet. Her yere bisikletiyle gidiyor. Akşam sürüşlerine de bayılıyor. Sürüş için nereye sürelim dediğimde güneşin batışını görmek için batıya doğru sürelim dedi. Harika dedim ve bisikletlerimizi batıya doğru çevirdik. Metehan’dan Alayköy’e doğru sürdük. Sanırım bir saatlik sürüş oldu. Keyifle ve sohbet ede ede çevirdik pedalları.
LEFKOŞA’DA GÜN BATIMINA DOĞRU SÜRMEK
Lefkoşa’nın akşamları şahanedir. Hafif esintiyle sürmek de, hele batmakta olan güneşin kızıllığı görülmeye değerdi. Zaman zaman fotoğraf çekmek için indik bisikletlerden “Dur seni gün batarken çekeyim dedi” şahane bir fotoğraf oldu. Sürerken gün ışığı gittiğinden çok güzel fotoğraflar çekemedim ama kahve içip (ben kahve, Erdoğan yoga çay) sohbet ederken bir arkadaşımız Serpil İsmihan çekti fotoğraflarımızı. Anı ölümsüzleştirmek önemli çünkü.
Erdoğan’ı yakından tanımak harikaydı. Şahane bir enerjisi var. Zaten bisiklet süren insanlar güzeldir. Bir kez daha ispatladım bu tezimi. Yine sürmek için sözleştik. Benim için şahane bir akşam oldu. Sanırım onun için de. Güzel adamlar da bisiklet sürenler de çoğalsın bu Ada’da. Ülkeyi de dünyayı da güzel insanlar güzelleştirecek. Ada’a barışı da siyasiler değil, birlikte güzel işler yapmayı başaran insanlar getirecek. Yavaş yavaş belki ama olacak, ben inanıyorum. Siz de inanın. Teşekkürler Erdoğan Kavaz…