Harika planlar yapmışsındır önümüzdeki günler için. Sadece bir dakika sürer ama hayatının bitişi. Bir anda kesilir nefesin, kalbin durur, sonra bir cami avlusunda toplanılır senin için, gözyaşları dökülür, ardından konuşulur.
Nasıl başa çıkılır ölümle? Sevdiklerinin ölümüyle? Her hayat bir ölümü geciktirme, ölüme yenik düşmeme çabasıdır. Yakınlarımızın, sevdiklerimizin ölümünü yaşarız ve bunu yaşarken bir gün aynısının bizim için de geçerli olduğunu biliriz.
İnsanlığın en birincil problemidir ölüm. Ölüm olduğu için ortaya çıkmıştır dinler. Cennet, cehennem tasavvuru ölümle başa çıkabilmek için vardır. Hayatın her alanı insanın ölüme direnişi olarak örgütlenmiştir. Yemek yiyorsak bir anlamda ölmemek içindir bu. Giyiniyorsak soğuktan etkilenip ölmemek içindir. İnsan başkalarının ölümünü de planlayan ve gerçekleştirendir ama. Başkalarının ölümüne kayıtsız kalandır. Bazen kendi kendini öldürendir insan.
Unuturuz hayatın her anının ne kadar değerli olduğunu, hızla ilerlemekte olan zamanın ne kadar göreli olduğunu, bir güne bazen bir yılı sığdırabileceğimizi… Bugün hayal edip de yapmadığımızı, erteleyip durduğumuzu belki de hiç yapamayacağımızı…
Bir cami avlusundaydım geçen gün. Çok sevdiğim bir arkadaşım için. Bir yıldır görmemiştim. Bir zamanlar çok yakındık, birlikte uzun zaman geçirirdik. Sonraları ben şehrin o zamanlar yasak olan öteki tarafına taşındım. Üç uçak değiştirerek Lefkoşa’dan Lefkoşa’ya gelişlerimde buluştuk. Hayat değişmiş, o bir trafik kazasında benim çocukluk kahramanım, göçmen düştüğümüz evdeki kapı komşumuz olan eşini kaybetmişti. Uzun aralıklarla buluşsak da birbirimizi sevdiğimizi bilirdik.
Bu ani ölümün şokuyla geçmişin sayfalarına daldım ve bu güzel arkadaşımın aslında hayatta tanıdığım en özel insanlardan biri olduğunu teyit ettim.
Peşimde sürekli sivil polislerle dolaştığım günlerdi. Çevremdeki pek çok insan benden uzaklaşmıştı. Ben de kimseyi huzursuz etmek istemiyordum. Birileri pikniğe çağırıyordu örneğin. Ben gitsem bir sivil poliste piknik alanında bekleyecekti bizimle. Gözümü açtığım andan uyuduğuma emin olana kadar beni takip etmekle görevlendirilmişlerdi çünkü. Birinin evine gitsem kapısında bir sivil polis bekleyecekti. Arkadaşım beni yalnız bırakmadı. Bir politik kimliği olmamasına rağmen bana sahip çıktı. Sivil polis peşimizdeyken sokaklarda yürüdü benimle, evinde misafir etti. Kapısında sivil polis bekledi. Onların raporlarına girdi ama aldırmadı buna. Benim için bir turnusol kağıdıydı bu.
Uluslararası bir şiir festivaline giderken eşlik etti bana. Zor bir yolculuktu. Uzun bir otobüs yolculuğu yaptık. Arkadaşını seyahatte seç derler. Hep güldük onunla. Harika zaman geçirdik. Eşinin çalıştığı gazeteden bu festivali ve seyahat izlenimlerini yazmasını istemişler ama sürekli Neşe Yaşın adı geçiyor diye yazıyı değiştirmesini söylemişler ve buna içerleyip geri çekmişti yazısını. Kimse bilmez ama şiirler yazmıştı bir zamanlar. Onları bulmaya çalışacağım. Sende kalsın diye bana vermişti. Yazmış bir ara, sonra vaz geçmiş. İyi şiirlerdi hem de. Arşivimi karıştırıp bulmaya çalışacağım onları.
Çok güzel bir kadındı. Pek çoklarının ona nasıl çarpıldığını, onun için şiirler, şarkılar yazıldığını biliyorum.
Belki bir aktivist değildi, feminizmin teorisi üzerine de konuşmazdı ama bence bir feministti o. LGBTI aktivisti de değildi ama böyle bir bireye hiç kimsenin yapmayacağı biçimde sahip çıkmıştı.
Kendince bir mücadele veriyordu hayatta. Oğlu için dünyaları verirdi. Oğlu en büyük hazinesi, yaşama tutunma nedeniydi. Pek çoklarının bağırarak, göstererek yaptığını sessizce yapıyordu. Bir empattı. Çevresindekilerin derdini dert ederdi, elinden bir şey geliyorsa yapmaya çalışırdı.
Herkes kendi izlenimine sahiptir bir başkasına karşı. Bendeki Kadriye Tanay böyle biri. İçim çok acıyor. İsyan doluyum hayata karşı. Tamamladığı bu hayata on numara veriyorum ona ben. İyi ki vardın sevgili Kadriye, hep yaşayacaksın anılarımızda.