Gece eve geldim.
Tüm kaslarım yanıyordu.
Öylece bir sıcaklık sarmıştı bedenimi, sızıyla kucak kucağa…
…
Işık yağmurunda ıslanmış, yüzümü umutla yıkamıştım.
“Uyuyan bir sevdaya dokundunuz bu gece” diyordu gelen mesaj.
“Bu memleketin ruhuna…”
Bir diğer mesaj, eşsiz mavi gökte, kanat geren mavi kuşları anlatıyordu.
İyi ki gençleri vardı bu ülkenin, maruf bir devrimci ruhu ve tertemiz yürekleri vardı iyi ki…
…
“Bu toplum kendini yönetecek insanları seçmek istiyor” gibi sıradan bir isteğimiz var aslında.
“Güzel günler” gibi bir düşümüz.
Dünyaya dokunmak, kimliğimizle, kişiliğimizle, onurlu…
"Evimizi dağıtmasınlar" yeter.
Biz, kendi evimizi dağıtsak da toplarız bir gün…
Başımız tokuşa tokuşa öğreniriz nasılsa…
Öyle ‘paldır küldür’ dalmasalar hayatlarımızın ortasına…
…
İnsanın eğer "değiştirebileceğine" dair bir inancı kalmazsa...
"Bizim söz hakkımız yok" derse eğer…
“Ne yaparsak yapalım, boşuna” duygusu kabarırsa…
İşte o zaman başlar bir çözülme…
…
Yürüdük mü yeniden doğuyoruz o nedenle…
Sokaklar böyle güzel…
Yeniden yeşertiyor “başarabileceğimize” dair umudu…
“Bu memleket bizim” dedirtiyor yeniden onca çürümüşlüğe karşı…
…
O kadar çok insan sordu ki: Yeniden bir uyanış olur mu?
Hani o Annan Planı günleri…
Keşke olsa!
Bunun için liderliğe ihtiyaç var…
Çok daha güçlü bir örgütlenmeye...
Bencillikten uzak…
Siyasi rekabetten arınmış…
Kişisel hesap kitaptan kurtarılmış…
…
Siyasi partilerin öncülük etmediği, sendikal örgütlenmenin içine girmediği, üç beş günde kotarılan bir eylem için binlerce insan yürüyorsa umut vardır…
İnsanlar o ‘umudu’ özlüyorlar en fazla.
Dudaklarımız, ellerimiz ve yüzlerimiz titriyorsa halen ve bir anda gözlerimiz dolabiliyorsa, o umuttur sebebi…
Memlekete dair o sevda…
Elbette sevda yetmez, hayatı kurtarmaya…
Bir siyasi söyleme ihtiyaç var, bir yol haritasına, irade ve kararlılığa…
İşte o zaman ‘siyaset’ gerçek anlamıyla devreye giriyor.
Bireyci değil toplumcu siyaset…
Memleket kokulu bir siyaset…
Güzel günler için...
Eğer gerçekten inanıyorsak halen “kurtulmak yok tek başına, ya hep beraber, ya hiçbirimiz…”