Buram buram Kıbrıs kokan o muhteşem şiir ve şarkıda da aynı soru var:
“Güzel günler hangi dağın ardındadır
Varabilmek mümkün mü o dağlara?”
Ve devam eder dizeler:
“Hiç bu denli unutmamıştık yaşamayı
Gülmeyi, sevişmeyi ve şarkı çalmayı”
**
Böyledir bizim bölge…
‘Kader’ midir coğrafya, değil midir tartışması bir yana…
Çok da mutlu olamıyor dünyanın bu bölgesindeki toplumlar…
Savaş mı istersiniz, yoksa açlık mı?
Terör de var, şeriat düzeni de…
İç savaşın, mezhep ve kabile kavgasının bini bir paradır.
Ölüm sürekli kol gezer sokakta.
**
Eski sömürgelerin çok azı ‘mutlu’ ülkeler olabildi.
Geri bıraktırılmış, bölünerek idare edilmiş, her bakımdan müstemleke yaşamına mahkum edilmiş ve bu kaderini tersine çevirmeyi becerememiş toplulukların başına ne gelmişse, bizim de geldi, geliyor, gelecek.
Kimse elini bu bölgeden çekmedi çünkü…
Çıkar çatışmaları, iştah kabartan yeraltı ve yerüstü kaynakları, stratejik, askeri plan ve projeler, üsler…
Batmayan gemi muamelesi sürüyor.
**
Tarihin akışına göre ‘neredeydik, nereye geldik, nereye gidiyoruz’ sorularına verebilecek ortak bir cevabımız yok.
‘Ortak payda’ bulmakta zorlanıyoruz.
Yok değil.
Ama bulmakta sıkıntımız var.
Kıbrıs’ın bütün ‘ev sahipleri’nin de sorunu bu…
Ama sadece Kıbrıslı Türkler açısından da bu sorun çözümlenmiş değil.
Dağınıklık, bölünmüşlük, hedefsizlik en belirgin özelliğimiz gibi…
**
‘Güzel günler’ uzak değil.
‘Hangi dağın arkasında’ olduğunu bulamıyoruz bir tek…
Bulsak, aşacağız dağı.
Bulacağız o güzel günleri…
Ya da ‘dağ’ olmadığını, halisünasyon görmekte olduğumuzu fark edeceğiz.
Ayağımızda ‘pranga’ yok aslında, ama hareket edemiyoruz bir türlü…
Ya da tutsak edildik iyiden.
Zihnen en çok da!..
**
Zordur bu coğrafyada şarkı söylemek.
Acı damlar dizelerden en çok.
Notalar ağlar enstrüman telinde, çalanın nefesinde…
‘Güzel günler’ vardır ama bir yerde…
Dağsa dağ, denizse deniz…
Aşılacak, geçilecek mutlaka…
İyiler de kazanacak, gün gele!..