Güzel Tehlike*

Güzel Tehlike*

 

Michel Foucault: 20. Yüzyılda söylem denince akla gelen isimlerin başında gelen Fransız filozof. 15 Ekim 1926 tarihinde doğan Foucault, 25 Haziran 1984 yılında vefat ettiğinde arkasında bıraktığı yapıtlarla, sosyal teori alanına çok önemli katkılar yaptığı, eserlerini eleştiren veya beğenen neredeyse herkes tarafından kabul edilmiştir. Ondan etkilenen isimlerden birkaçını saymak gerekirse: Gilles Deleuze, Félix Guattari, Jacques Rancière, Antonio Negri, Judith Butler, Edward Said ve her ne kadar sonrasında “Foucault’yu Unutmak” isminde bir kitap yazmış olsa da Jean Baudrillard. Foucault’yu bu kadar özgün ve etkilenebilir kılan belki de en önemli özelliklerinden bir tanesi Graeme Turner’ın İngiliz Kültürel Çalışmaları adlı eserinde belirttiği üzere “Foucault, ideolojilerin yeniden odaklanması üretimine odaklanmaktan ziyade, bu söylemlerin işleyişini nasıl yönettiğini inceledi...” (Turner, s. 43-44). Yapıtlarına bakıldığı zaman görülecektir ki, o zamana değin “toplumun uçlarında” olan konuları ele alan Foucault, bunları ele alış biçimine bakıldığında o zamana dek üzerinde pek düşünülmemiş konulara  odaklanırken, iktidar olgusunun gündelik hayatlarımıza nasıl nüfuz ettiğini günümüzden geçmişe giderek göstermeye çalışmaktadır. Böylece; bir yandan iktidar olgusunun nasıl bir mekanizma olduğunu, başka bir deyişle nasıl kurgulandığını bizlere gösterirken, öte yandan iktidarı bir nevi canlı bir organizma olarak görmesi sayesinde, kendisinden önce gelen eleştirel kuramcılara kıyasla farklılaşır. Yine Turner’ın ifade ettiğine bakıldığı takdirde, Foucault’yu kendinden öncekilerden farklı kılan üç temel özellik görürüz. Bunlara bakıldığı takdirde, birincisi, “... iktidarın kimin çıkarlarına hizmet ettiği sorusundan ziyade nasıl çalıştığı... İkincisi, Foucault iktidarın gündelik düzenleme ve denetim yapıları boyunca nasıl yayıldığını... Üçüncüsü, bu anlayışta iktidar belirli çıkarlar uyarınca çalışan merkezî bir yapı değildir; daha ziyade üretken, etkin ve hatta özgürleştirici olma potansyiellerini içinde taşır” (Turner, s. 44). Sadece bu üç noktaya bakıldığı takdirde görülecektir ki, çalışmalarında iktidara odaklanan Foucault, bunu yaparken iktidarın nasıl kurgulandığını söylemler üzerinden açıklamaya çalışır. En bilinen çalışmalarından bazıları, Hapishanenin Doğuşu, Bilginin Arkeolojisi, Kliniğin Doğuşu, Cinselliğin Tarihi (3 cilt), Deliliğin Tarihi, Kelimeler ve Şeyler, Toplumu Savunmak Gerekir ve René Magritte’in meşhur “Bu Bir Pipo Değildir” tablosunu incelediği Bu Bir Pipo Değildir.

Güzel Tehlike, Michel Foucault’nun Claude Bonnefoy ile 1968 yaz ve sonbaharında yapılmış röportajlarından oluşan, ince bir kitap. “Yayımlayanın Notu”na bakıldığı zaman, röportajın önceleri kitap olarak yayımlanmasının düşünüldüğü, lakin daha sonra bu fikirden vazgeçildiği belirtiliyor. Fransız okuyucu ile ilk olarak 2011 yılında buluşan çalışma, Türkçeye 2013 yılında çevrildi.

Röportaj, bir nevi ‘Foucault’ya giriş’ metni olarak okunabilir çünkü röportaj boyunca gerek kitaplarından, gerek dil ve söylemin ne olduğuna, nasıl işlediğine dair son derece açıklayıcı bir dil kullanıyor Foucault. Daha söyleşinin başlangıcında Bonnefoy tarafından sorulan “... söyleşi dediğimiz türe karşı nasıl bakıyorsunuz?” (s. 25) sorusuna Foucault’nun verdiği yanıt, söylem ve iktidar üzerine önemli bir itirafı da içeriyor. Röportajın kendisini heyecanlandırdığını belirten Foucault, buna sebep olarak da üniversitede çalışan birisi olarak ‘statüye bağlı birtakım söz biçimlerinden faydalandığı’nın altını çiziyor, ki bu da kendisin sürekli yaptığı, iktidar ve iktidar ilişkileri üzerine okunması gereken önemli bir nokta. Hayatının önemli bir kısmını yazıya adayan birisi olarak söylemiş olduğu “Yazıya karşı neredeyse ahlaki bir güvensizliğim olmuştur hep” (s. 28) sözüne rağmen, “Sonuçta tek gerçek vatan, insanın ayağını basabileceği tek toprak, başını sokabileceği, sığınabileceği tek ev çocukluğundan itibaren öğrendiği dildir” (s. 30) demek suretiyle, konuşma ve yazma arasındaki o ‘tehlikeli tılsım’dan bahsetmekten geri kalmaz.

Söyleşinin ilerleyen safhalarında söylemin ne olduğu ve nasıl var olduğunu açıklayan Foucault, yine yazmak eyleminin önemine vurgu yapıyor. Eserlerinin çoğunun geçmişe ait olmalarının sebebi sorusuna verdiği yanıtta ilk olarak “şimdi’den söz etmek her zaman için bana zor gelmiştir” (s. 36) derken, daha sonra ise “Geçmişle ilgileniyorsam yeniden yaşatmak için değil, ölü olduğu için ilgileniyorum” (s. 36) demek suretiyle aslında kendince teşhiste bulunduğunu, “... ölmüş olanın hakikatini neşterle bile olsa gün ışığına çıkarmakan” ibaret bir çaba yürüttüğünü belirtiyor. Röportaj boyunca çalışmaları üzerinden başka konulara geçen Foucault, bu söyleşiyi neden kabul ettiğini “... tam da alıştığım dilin ipliklerini sökmek için, o dili normalde kendini sunduğundan farklı bir kılıkta sunmak için ettim” (s. 43) sözleri ile ifade ediyor. Böylece, Bonnefoy’un yapmış olduğu söyleşi, bir yandan Foucault’nun neden yazdığı, eserlerini hangi sebepler ile oluşturduğu noktalarında bizlere ışık tutarken, diğer yandan ise bir yazar olarak Foucault’nun dil ve yazma üzerine düşüncelerini akademik olmayan bir dille, kendi deyimiyle söylenecek olunduğu takdirde ‘statüye bağlı birtakım söz biçimlerinden faydalanmadan’ okuma fırsatı sunuyor bizlere. Belki de bu yüzden bir ‘tehlike’ var, güzel bir tehlike...

 

* Michel Foucault. Güzel Tehlike. Söyleşi: Claude Bonnefoy. Çev. Savaş Kılıç. İstanbul: Metis Yayınları, 2013, 60 sayfa.

Dergiler Haberleri