Hafta sonu dakika dakika bir insanlık dramına şahit olduk.
Ülkelerindeki savaş ve zulüm ortamından kaçmaya çalışan büyük çoğunluğu Suriyeli, küçük bir kısmı Iraklı toplam 235 sığınmacıyı taşıyan Tanzanya bandıralı bir gemi, Girne açıklarında batma tehlikesiyle karşı karşıya kaldı Cumartesi gecesi.
Mürettebat, kendi canlarını kurtarmak için gemiyi terk etti, bu insanları, denizin ortasında kendi kaderleriyle baş başa bıraktı.
Neyse ki gemide kalanların SOS çağrıları sahil güvenlik tarafından fark edildi ve saatler süren bir operasyon sonucunda, hem savaşın hem de insan kaçakçılarının kurbanı olan sığınmacılar, sabah saatlerinde herhangi bir can kaybı olmaksızın kurtarılabildi.
Denizdeki can pazarı, mutlu sonla noktalandı noktalanmasına ama bu son, bu insanların mutlu sonu değildi ne yazık ki.
Bir umut yolculuğuydu bu ve son durakları, umut ettikleri topraklar olmadı.
Birileri, belki de sahip oldukları tek malvarlığına el koydu, onları ‘vadettikleri’ topraklara ulaştırmak adına.
İtalya’ya gitmek için tam 6 bin Dolar ödemişler kişi başına.
Ama paraları da gitti, umutları da.
Şimdi, geldikleri yerdeler.
Dün öğle saatlerinde, bir feribotla, Mersin Limanı’na doğru yola çıktılar yeniden.
Kim bilir hangi koşullarda ulaştıkları ve oradan da başka umutlara yelken açmak zorunda kaldıkları Mersin Limanı’na...
Peki bundan sonra ne olacak?
Bundan sonra onları ne bekliyor?
Bu soruların yanıtı, kocaman bir soru işareti.
***
BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin verilerine göre bu yılın Temmuz ayı itibarıyla Suriye’deki savaştan kaçıp komşu ülkelere sığınan mültecilerin sayısı yaklaşık 2 buçuk milyon.
Dünya genelindeki sayıları ise 4 milyonu aşmış.
Ve en yoğun Suriyeli nüfusun bulunduğu ülkelerden biri de Türkiye.
Son dönemde Irak’tan kaçanları da eklediğinizde, ortaya dehşetengiz bir rakam çıkıyor.
Fakat Türkiye ya da diğer komşu ülkeler, savaştan kaçan bu insanların sorunları için gerçek anlamda bir ‘çözüm’ vadedemiyor maalesef.
Yani yaşadıkları dram, şekil değiştirerek sürüyor ne yazık ki.
Bir kısmı, çok zor yaşam koşullarının hüküm sürdüğü, sınırlarda kurulan mülteci kamplarında kalıyor.
Bir kısmı ise şansını büyük şehirlere göç ederek denemek istiyor.
Ancak pek çoğu, ulaşabildikleri büyük şehirlerde, boğazlarından geçecek iki lokma ekmek için dilencilik yapmak durumunda dahi kalıyor.
Barınacak yerleri yok...
Sokaklarda yatıyorlar.
İş yok...
Dileniyorlar.
Türkiye’nin, son birkaç yılda mülteciler için harcadığı paranın, 3 buçuk milyar Dolar’ı aştığından bahsediliyor.
Ancak maalesef yetmiyor.
Gerek Türkiye gerekse diğer mülteci kabul eden bölge ülkelerine, çok daha etkin bir biçimde uluslararası yardım gelmesi lazım.
Hal böyleyken, Türkiye ve diğer bölge ülkelerinde (örneğin Ürdün, Lübnan, Irak, Mısır...) mültecilerin dramları şekil değiştirerek devam ederken, işte bu insanlar her anlamda daha ‘güvenli’ olduğunu düşündükleri Avrupa’ya ulaşmaya çalışıyorlar.
Gerek Afrika’dan gerekse Ortadoğu’dan kaçan göçmenlerin hedefindeki ana Avrupa kapısı ise İtalya.
Bizim hafta sonu bir örneğine şahit olduğumuz olayların çok daha beterleri, hemen her gün İtalya sularında yaşanmakta.
Deyim yerindeyse ‘istiflendikleri’ gemilerde havasızlıktan ölenler...
Gemilerde çıkan yangınlarda ölenler...
Aşırı yüklendikleri için gemilerin alabora olması sonucu, deniz sularında boğularak ölenler...
İtalya’nın en işlek mülteci limanı olarak bilinen Lampedusa’da, benzeri her bir gemi faciasının bilançosu ise, 200-300 ölü!
***
Hafta sonu Girne açıklarında batma tehlikesi geçiren gemide yaşanan can pazarını, sıcak evlerimizden, rahat koltuklarımızdan izledik biz.
Kimimiz televizyondan, kimimiz internetten...
Birçoğumuz sosyal medya hesaplarımızdan, gelişmelerle ilgili paylaşımlar yaptık.
Ve fakat bu tür bir paylaşımın altına yapılan bir yorum vardı ki, önce Kıbrıslılığımdan, sonra insanlığımdan utandırdı beni.
Aşağı yukarı şöyle bir şey diyordu yorumun sahibi:
‘Şimdi de başımıza 300 Suriyeli çıktı desenize!’
***
Arkadaşım, insanlar ölüyorlar!
Hamile kadınlar, doğmamış bebekleriyle ölüyorlar...
El kadar çocuklar, aç karınlarıyla, çıplak ayaklarıyla, korkudan tir tir titreyerek ölüyorlar...
Bu kadar mı kör öldük bizden gayrısının acısına?
Bu kadar mı kaybettik insanlığımızı?
Senin başına gelse böylesi...
Sen ve senin karın ve senin evladın kalsanız çırçıplak böyle denizin ortasında...
Savaştan kaçarken, beş parasız, savunmasız...
Ve canını kurtarmak için ailesiyle bekleyenlerden biri sen olsan o gemide...
Yine böyle der miydin ha benim güzel arkadaşım?
Ha benim, savaşın çirkin yüzünü, gani gani yaşayan güzel Kıbrıslı arkadaşım?