Memleket insanı, kulüp başkanı, teknik adam, yönetici ve şovmenlerinin, bir zamanlar aynı işi yapan şimdinin ‘köşe yazarı’ hakemlerinin hakem ‘eksiltmelerini’ izleye, okuya geçirdik yıllarımızı. 29 harfin sırasını bilmeyenleri, sırf televizyona çıkıyorlar diye ‘uzman’ belledi insanlar. Hatta bu şovmenleri televizyonda izlerken, tercüman tutan bile oldu. Oysa maçları çeken bir adet kamera ile orada yapılan sadece bir ‘şov’du ve gerçeklikle hiçbir ilgisi yoktu. ‘Gerçeklik’ öğrenmeyle ilgilidir, estetikle, eğlenceyle. Oysa ‘şov’, içi boş bir gösteridir. Anti-estetiktir, öğrenme karşıtıdır.
Yaşamın birçok alanında olduğu gibi futbol da düşünce değil ‘şöhret’ sisteminden besleniyor. Oynasan da konuşsan da futbol insana kolay şöhret sağlıyor. Bu tez yalnızca hakem eleştirmenleri için değil, futbol ailesinin tüm bireyleri için de geçerlidir. Hele hele KKTC gibi sistemi bozuk, “gayri ciddi”, futbolu umursamayan bir ülkede aranan marka olursun. Herhangi bir karşılaşmadan sonra, malzeme arayanların programına veya gazeteye çık. Biraz da ağzın laf yapsın. Bir sonraki gün FERRARİ markası gibi markan olur. İkinci gün siyasi partilerden teklifler başlar. Üçüncü gün MİLLETVEKİLİ. Dördüncü gün BAKAN. Beşinci gün BAŞBAKAN. Altıncı gün de CUMHURREİSİ olursun. Tüm bunlar olmazsa, o zaman da Belediye başkan adayı olursun. Olunmaz demeyin! KKTC Meclisi’ne ve KTFF’na bakmanız yeterlidir.
Ancak üzerine bu kadar rahat konuşabildiğimiz bir alanda bu kadar ‘şöhretli’ye rağmen düşünce geliştirip, geliştiremediğimiz kimsenin umurunda görünmüyor. Varsa yoksa maç bitince ‘hakem kararı’ tartışması, ‘kritik dakikalar’, giden futbolcular, batan kulüpler, “federasyonu soyan hırsızlar”, feryat eden başkanlar üzerine sanki bir şey öğretiyormuş gibi yaparak saatlerce laf kalabalığı. Artık kim, hayata dair ne öğrenecekse bu komediden!
Öte yandan ‘memlekette şut atmayı becerebilen kaç futbolcu var’ sorusu hâlâ yanıtını arıyor. Sahi kaç futbolcu var? Geçen gün düşündük arkadaşlarla 5 tane sayamadık. Siz sayabilir misiniz?
Tüm bu olumsuzlukları, şovları, futbolu bitirenleri gören bir insan olarak ben hakemlerin KKTC’de birer “şamar oğlanı” olduklarını düşünenlerdenim. Gelen vurur. Giden vurur. Hem de acımasızca. Sertoğlu bile kulüp başkanlığı döneminde sert vuranlardandı. Belli ki, o günleri hızlı unutmuş gibi.
Futbolun güzelliklerinden çok hakemlerin tartışıldığı bir ortam yaratılmış. Bu zihniyet Türkiye’de futbolu batırdı. Ama biz hala ders almadık. Aynaya bakıp kendi kendimizi eleştirebilsek, hakemle uğraşmanın anlamsız olduğunu anlayacağız. Ancak o da işimize gelmiyor.
Yinde de kısaca hakemle ilgili düşüncemi özetleyim. Futbol camiasının en büyük akraba kitlesine sahipler. 90 dakika iyi de, kötü de maç yönetseler ip... hakemdirler. Sanki her şeyimiz dört dörtlükmüş gibi, hakemlerin çok iyi olmalarını bekleyen hayalperestler var. Federasyonu, spor yazarlarını, teknik adamları, başkanları, yöneticileri, taraftarları kısacası futbol ailesini eleştiri yağmuruna tutsanız, ertesi gün cevapları azgınca olur. Halbuki, yıl içinde 12 ay küfür yiyen, eleştirilen hakemler, ağızını bile açamıyor. Böylesi dengesizlik içerisinde var olmak bile bir mucizedir. Dünya bu problemi çözememiş. 6 hakem kuralını, teknolojiyi gündeme getiriyor. Ama biz ısrarla bir kameraya bakarak hakemi eleştirmekten geri kalamıyoruz. Çünkü futbolu yaratan, oynayan,oynatan hep biz olduğumuzu sanarız. Halbuki, dünya haritasında bir nokta, dünya litaratüründe de bir hiç olduğumuzu hep unutmuşuz.
Herkese kolay gelsin demekten başka bir şey kalmaz herhalde. İkinci yarıda tüm hakemlerin, hakem şanslarının yanında olması dileğiyle.