İnsanları birbirinden ayıran doğaları değil;
Doğalarıyla ne yaptıkları, yani kültürdür....
Hegel, sivil toplum yapılanması için:
“bir yüzü ekonomiyi, diğer yüzü eğitimi temsil eden bir yapılanma olması gerekir” demişti....
Marks ise:
“filozoflar sadece dünyayı değişik biçimlerde yorumladılar, ancak asıl önemli olan onu yorumlamak değil, değiştirmektir”, diyor...
Yani, "Yeni Siyaset":
Yeni insan, yeni paradigma demektir!
Dünya ve vatandaş "yeniden" tanımlanır bu yeni paradigmada...
"Yeniden" yorumlanır...
"Reform Süreci " dediğiniz zaman akla Hegel diyalektiğinin temel kavramı olan: "process-vetire-süreç" gelir.
Hâlden hâle geçişi ifade eder...
Hegel’e göre zaman içinde tekrarlayan, ilerleyen ve gelişen bu hâlden hâle geçişi şu örnekle açıklamak mümkün:
"Çiçek (tez),
çiçeğin yok olması (antitez),
meyve (sentez).
Çiçek meyvenin ortaya çıkmasına yol açar;
ama meyvenin ortaya çıkması için çiçeğin yok olması, ortadan kalkması gerekir.
Demek ki her olmakta olan şey,
hem var olan hem de yok olan şeydir".
Çocuklar masallarla büyürler...
Masallar çocuk zihni için tümüyle gerçektir...
Çocuk masalı yaşayıp, yaşatır...
Dünyayı ve kendini masallarla kavrar...
Kısacası, masal çocuğun mitidir...
İdeoloji, din ve siyaset ise yetişkinlerin ya da inananların mitleri...
Yani aslında siyaset,
"yaşatan" yani nasıl yaşanacağı öyküsünü yapandır...
Siyasetin öyküsündeki içerik;
dinamik, süreç ve "derin bağlantılar" ağı içinde "yaşayan" insanı yapar!
Yapar ve yaşatır...
Bazen de dikte eder!
Dolayısıyla belirleyicidir...
KKTC kimliği ve diğer "uydurulan" ve aktarılan öykülerle dönüştürdüğü, "KKTC"'liler gibi...
Bana göre "yeni siyaset";
Çevreden yararlanarak, kaosu fırsata dönüştürmek gibi bir yöntem paradigması olmalıdır...
Çünkü Kaos bir çözümsüzlük değil, sadece bir belirsizlik yaratır...
İçinde büyük bir potansiyel ve zenginliği de barındırır...
Zaten, "doğru" ve "iyi" olan görelidir...
İnsandan bağımsız, doğru ve yanlış olamaz!
Madem ki bütün bilgi kişinin sübjektif yaşantısına dayanıyor, yani istinat ediyor;
O halde bilgi her birey için izafi yani göreceli olmaktan öteye geçemez...
Sonuçta insan her şeyin ölçüsüdür.
Lâkin, tam manası ile "bel bağlanacak" bir insan doğası da yoktur!
Çünkü hayat organiktir, çizgisel değil!
"Diyalektik" denilen düşünce şekli de tek ve mutlak yasa değildir, ama;
"Bu dünya" hep birlikte yaşanan ve inşa edilen bir alandır...
Dolayısıyla değişmeye mahkûmdur!..
Bu değişkenliği bir değişmezliğin terimleri içine sokmak, totaliterlikten başka bir şey üretmez.
Toplumsal örgütlenmelerde yazılı olan hukukun yanında, sosyal gerçeklikten kaynaklı, yaşayan farklı bir hukuk da vardır...
KKTC’de on yıllardır yaşanan gelişmeler ve ortaya konan uygulamalar genellikle gayri insanidir...
CTP’nin belki de asıl misyonu, insana dayanan, adil, eşitlikçi sosyal kurumlar inşa ederek, toplumun en geniş kesimlerine hitap eden ve ayrımcılığı reddeden bir demokrasinin ortaya çıkabileceği koşulları yaratmaktır.